Photo by yang miao on Unsplash
Çalınan zamanın, sessizce alınan intikamı: Uykusuz gecelerin ardındaki insani yüzleşme
Gün, alarm sesiyle başlar; bir savaş çağrısı gibi. Yatağından fırlamak değil, sökülmek zorunda kalan bir ceset gibi kalkarsın. Gün boyu birilerine ait olan saatlerin, gecenin karanlığına sarktığında nihayet sana döner. Ama o da ne? Beden bitap, gözler kan çanağı, sinir sistemi alarmda… Yine de yatmazsın. Çünkü o gün, seni yok sayan sisteme duyduğun öfkeyi, geceye taşırsın. Uyumamak bir direnç değil, öç alma biçimidir. Bu, fizyolojik değil; ruhsal bir başkaldırıdır.
Psikolojide bu duruma "intikam uykusuzluğu" denir. Bilinçaltı, gün içinde engellenmiş ihtiyaçlarını, gece kendine ait zaman yaratarak telafi etmeye çalışır. Ama bu telafi, ödül değil, başka bir cezanın kıyısına savurur seni. Çünkü zaman sana aitmiş gibi görünse de, esasında o anlarda bile hâlâ kaybediyorsundur. Uykuya direnen zihin, aslında gün içinde bastırdığı duyguların kustuğu bir çığlıktır. Yani uykusuzluk, sistematik bir bastırmanın semptomudur.
Felsefi açıdan bakıldığında bu davranış, özgürlük arzusunun karikatürüdür. Kendini özgür zannedersin çünkü Netflix’te dizi açmış, TikTok’ta saatler harcamışsındır. Oysa o özgürlük, seçeneklerle sarhoş olmuş bir kafesin içinde dönüp durmaktır. Gerçek özgürlük; zamanını, enerjini ve zihnini sahiplenebilmekte saklıdır. Geceyi kullanarak günü geri almaya çalışmak, sadece sistemin açığını yamalamaktır. Dönüşüm değil, uyuşmadır.
Sosyolojik katmanda ise, bu davranış yeni nesil köleliğin en kurnaz maskesidir. İnsanlar artık zincirle değil, takvimle bağlanır. İzin dilekçeleriyle, performans kotalarıyla, mesai çizelgeleriyle köleleşir. Ve modern köle, zincirlerini görünmez kılmak için geceleri uyanık kalır. “Benim de bir hayatım var” diyebilmek için sabahı feda eder. Ama bu hayat, ekran ışığında göz yakan bir yanılsamadan fazlası değildir.
Beynin uykudan çaldığın her saniyede kendini onarma yetisi azalır. Hafıza bozulur, dikkat dağılır, karar verme becerin zayıflar. Uzun vadede bağışıklık sistemi çöker, depresyon kapıdan içeri süzülür. Çünkü intikam gibi görünen bu eylem, aslında öz-sabotajdır. Kendine ait olduğunu düşündüğün gece saatleri, senden çalınan yeni bir gündür aslında. Ve bu döngü, zamanla sadece ruhunu değil, kimliğini de yorar.
Peki bu davranışı doğuran temel ihtiyaç nedir? Görülme, dinlenme, kendin olabilme arzusu. Gün boyunca bastırılmış benliğin, gece sahne almak ister. Fakat bu sahne, loş ışıklı, yalnız bir tiyatrodur. İzleyici yoktur, alkış yoktur, sadece tükenmiş bir oyuncu vardır ortada. İşte bu yüzden, bu döngüye kırılma noktası olarak yaklaşmalıyız. Çünkü mesele sadece uykusuzluk değil, görünmezliktir. Sistem seni görmüyor, sen de kendini gecelerde arıyorsun.
Kişisel gelişim açısından buradaki en büyük çıkmaz, bireyin “kendine değer verme” kapasitesinin hasar almış olmasıdır. Kendini ihmal ettiğin her gün, geceleri kendine zarar vermenle sonuçlanır. Çünkü farkında olmadan cezalandırırsın kendini: “Gündüz başaramadım, bari gece uyanık kalayım.” Oysa gerçek iyileşme, performanstan değil, şefkatten gelir. Geceyi uyuyarak değil, uyanarak geçirmelisin; içsel farkındalıkla, kendine alan açarak.
Metaforik olarak bakarsak; gün içinde bir şantiye gibi çalıştırılan zihnin, gece geldiğinde molozların arasında kendine bir köşe kazmaya çalışır. Ama o köşe bile güvenli değildir. Çünkü zihnin, bedenin enkazında çalışmayı sürdürür. Gerçek dinlenme, bu enkazın kaldırılmasıyla başlar. Ve bunun yolu da, geceyi gündüzün öcüne çevirmekten değil; gündüzü kendine dönüştürmekten geçer.
Çözüm, uykuyu bir zorunluluk değil, bir hak olarak görmekte saklıdır. Kendine "uyumayı hak ediyorum" diyebilen birey, gerçek özgürlüğün ilk adımını atar. Gün içinde mikro alanlar yaratmak, molalarda nefes almak, duygularını bastırmak yerine ifade etmek… Bunlar geceye sarkan intikam ihtiyacını küçültür. Uyumak, teslim olmak değil; kendini onarmaya karar vermektir. Ve bazen en büyük direniş, sessizce gözlerini kapatmaktır.
Unutma: uykusuz geçen her gece, seni yutan bir aynadır. İçine baktıkça daha da kaybolursun. Oysa senin aynaya değil, sabaha ihtiyacın var. Gerçek bir sabaha. İçinde var olduğun, kendin olduğun, zamanı tüketmek yerine yaşadığın bir sabaha… Ve o sabah, önce kendine merhametle yaklaşarak başlar. İntikamın değil, iyileşmenin zamanıdır artık.
İletişim adresi:
Takip etmek isteyenler için, İnstagram adresi: Nuri Sencer
İntikam Uykusuzluğu was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.