Etki Can Bolatcan
Yeni eğitim-öğretim dönemi karma eğitime yönelik tehditlerle, çocuk işçiliğin önünü açan düzenlemelerin gündeme getirilmesiyle ve okullardaki yetersizliklerle başladı. Eğitim sisteminde velilere sunulan seçenekler gitgide daralıyor.
Sınav skandalları, din temelli müfredat ve tek tip okullaşma velileri ve öğrencileri istemedikleri tercihlere zorluyor. Yetersiz olduğu iddia edilen kaynaklar, MESEM kapsamında çocukları çalıştıran patronlara ve imam hatiplere harcanıyor.
Bu tablonun sebeplerini, iktidarın eğitim politikalarını ve din-piyasa odaklı eğitimin uzun vadeli sonuçlarını Prof. Dr. Adnan Gümüş’le konuştuk.
İmam hatip okullarındaki yoğunlaşma velileri ne ölçüde seçeneksiz bırakıyor? Özellikle sınav skandallarıyla, gericileşen eğitimle ve artan maliyetlerle yeni döneme başlarken veliler iktidarın yönlendirdiği imam hatip okullarını tercih etmek zorunda mı kaldı?
Türkiye’deki ana eğitim politikası üç ana damara oturmuş durumda. Esas yapmamız gereken genel akademik eğitim ancak bu gereklilik sürekli geri plana atılıyor. Onun yerine mesleki eğitime yöneliniyor, hatta mesleki eğitim de değil, çıraklık sistemi ön plana alınıyor. Diğer bir ayağı ise imam hatipler. İmam hatiplerde sağlıklı bir eğitim öğretim modeli yerine din odaklı bir eğitim modeli üzerinden ilerliyorlar. Bunun Osmanlı’daki karşılığı medreseydi. Medresenin modern adı İmam hatip oldu. Medresenin alt kısmı, orta kısmı, üst kısmı olurdu. Altı bugünkü İmam hatip ortaokulu, ortası İmam hatip lisesi. Üst kısmını da bugünkü İlahiyat Fakültesi karşılıyor. Yani medreseler hala yaşıyor. Üçüncü ayağı ise özel okullar. Her zaman liberal, kapitalist bir modelin bir parçası olarak devam eden bir özel okul politikası var. Geri plana atılan, genel eğitim öğretim yerine koyulmaya çalışılan dinci, piyasacı eğitim ve mesleki eğitime paralel olarak sürdürülen daha zengin, varlıklı sınıfa ait hale gelen özel okullar. İmam hatiplere gelince 2018 yılında açıklanan, Külliyedeki ilk büyük toplantı olması nedeniyle sembolik olarak da yeni bir evreye geçildiğini ifade eden Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilirken Saray’da ya da Ankara’daki Beytepe’de 2023 eğitim stratejisi diye bizzat orada bir açıklama yapıldı ve orada 2018’de Türkiye’de de dünyada da imam hatiplerin model yapılacağı ve üst başlıkta da spiritüel yani bedenin, dünyanın, bilimin yarım bıraktığı iddiasıyla hani bunların hatta daha değersiz olduğu iddiasıyla onların yerine din odaklı, din, maneviyat, milli dedikleri bir modeli ki bu zaten milli görüş.
DAHA KÖTÜSÜ İÇİN İYİ OLANI BOZUYORLAR
Eğitimdeki gericileşmenin ve seçeneksizliğin uzun vadeli etkileri neler?
Bugünkü politikayı deşifre etmemiz lazım. Bugün iktidar eğitimde iyi bir model ortaya koyamıyor. Keşke iyi bir model ortaya koysa ve o modele öğrenciler, veliler özgür iradeleriyle yönelseler. Biz de o model üzerinden yeni çıkarımlar yapmayı denesek. Ancak elde böyle bir model yok, bildiğimiz skolastik eğitim modeli var, manastır eğitim modeli var. Bizdeki karşılığıyla imam hatip modeli var, şer’i model var, medrese modeli var. Bu medrese modelini yerleştirebilmek için diğerini bozması gerekiyor. Dolayısıyla çağdaş eğitime düşman politikalar üretiyor. Çünkü çağdaş eğitim bir seçenek olarak kaldığı sürece halkın, öğrencinin, velinin hatta bakarsak bakanın bile tercihi çağdaş eğitim oluyor.
ÇOCUKLARI İÇİN ÇAĞDAŞ EĞİTİMİ TERCİH EDİYORLAR
Bakan sabah kahvaltısı olan, öğle yemeği olan, karma ve laik eğitim veren özel bir okula gönderiyor kendi çocuğunu. Madem halkı imam hatiplere yönlendirmek istiyorsun, kız okulları açmak istiyorsun, dini eğitime ağırlık veriyorsun neden kendi çocuğunu buralara göndermiyorsun diye sormak gerekir.
Halk, medreseleri, imam hatipleri, dini eğitim veren yerleri tercih etmiyor. Bu okullar günümüzün ihtiyaçlarını karşılamıyor. Bütün bu dayatmalara rağmen halkın buna yönelik bir talebi yok. Dolayısıyla halkı kendi politikalarına yönlendirmek için tercih edilen eğitimin niteliğini bozman gerekir. Sadece müfredatı bozmak yetmez. Mesela okul yemeği okul eğitiminin bir parçasıdır, okul yemeğini kısman gerekir. Öğrencinin temel ihtiyaçlara ulaşmasını engellemen gerekir. Bir okulun tuvaleti, suyu, yemeği olmazsa o okulda eğitim-öğretim nasıl sürdürülecek? Bazı okullarımızda içme suyu yok, yemeği olmayan okullar var. Bütün bu ihtiyaçların kaynakları nerelere aktarılıyor? Bazen resmi olarak; bazen vakıflar, tarikatlar, cemaatler aracılığıyla devlet kaynakları dolaylı olarak dini ağırlıklı okullara, imam hatiplere, Kuran kurslarına aktarılıyor. Ve yine de bütün bu sınırsız imkanlara, yönlendirmelere, dayatmalara rağmen halk halen bu okulları tercih etmiyor. Ancak veliler okullara baktığında temiz okul bulamıyor, öğle yemeği bulamıyor, servis imkanı bulamıyor. Her şeyi bir kenara bırakın eğitim imkanı bulamıyor. Devlet kendine yakın bir mahallede başka bir okul seçeneği sunmuyor öğrenciye. Aile mecbur kalıyor çocuğunu bu okullara göndermeye. Özellikle dar gelirli aileler en azından bir öğün yemek veren, servisi olan, teşviklerle veya burslarla okul masraflarına destek sunan imam hatiplere ve din temelli okullara yöneliyor. Kısacası olumsuz bir şeyi, halkın istemediği bir şeyi, bakanın dahi kendi çocuğu için tercih etmediği bir şeyi maalesef yoksul halka dayatıyorlar.
HALK HAREMLİK SELAMLIK OKUL İSTEMİYOR
Mill Eğitim Bakanı Yusuf Tekin dahi kendi çocuğunu eğitimdeki sorunlardan muaf tutmak için özel okula gönderirken eğitim; gericileşen müfredatla, karma eğitime yönelik tehditlerle, pahalılık ve piyasacılıkla dönüştürülüyor. Önümüzdeki dönem eğitimdeki sorunlar nereye evrilecek?
Tek cinsiyetli eğitimin başarılı bir örneği olsa Milli Eğitim Bakanlığı her meydanda süsleyerek anlatır. Ancak yapamıyorlar. Erkek ya da kız okulu denen okulları halk da istemiyor. Dine bağlı, muhafazakar insanları buna zorluyorlar ancak bu okulların tamamı başarısız. Örneğin İstanbul’da bir Kız Anadolu Lisesi var, yanında da karma bir Anadolu Lisesi var. Bu iki lise arasında her değerlendirmede karma olan lise daha başarılı. Bunu her düzeyde kıyaslayabiliriz. Yani bu tek cinsiyetli okullar başarısız ve halkın talebi değil. Keza böyle bir talep olsa bile doğru bir model değil. Nasıl tek cinsiyetli bir sokak yoksa, tek cinsiyetli bir toplum yoksa tek cinsiyetli bir okul da olamaz. Bu bir ayrımcılık, bir toplumsal cinsiyet ayrımcılığı. Bizzat bakan bu ayrımcılığı yaparak suç işliyor ama bunu bambaşka bir şekilde sunuyor ve maalesef bizim mevzuatta yeri var. Önemli olan bizim bu yaklaşımı nereden gördüğümüz. Bizim elimizde veri olarak sadece Anadolu Liselerinin taban puanları var. Yerleştirme sonuçları nedeniyle mecburen açıklanıyor bu veriler. Bu verilerde karma olan ve olmayan okulların taban puanlarına baktığımızda aynı türden okulların karma olanlarının çok daha yüksek bir taban puana sahip olduğu, tek cinsiyetli okulların ise çok daha düşük bir giriş puanına sahip olduğu gözüküyor. Yani ne halk bu okulları tercih ediyor, ne de bu okullar başarılı. Yalnızca istatistiksel sayılarla değil insani olarak da sosyal olarak da bu uygulama doğru değil. Geleceğe yönelik tehdit şu; bu bir toplum oluşturma projesi. Eğitim, biz nasıl bir doğa istiyoruz, nasıl bir dünya yaratmak istiyoruz, nasıl bir toplum olmak istiyoruz sorularının cevabı. Ve iktidarın gericileştirme politikaları bütün bu hedeflere zarar veriyor. Bakanlık şu an kolaylaştırıcı ve eğitime yönelik çalışmalar sürdüren bir bakanlık değil. Bakanlığın kendisi bizzat eğitim fikrinin karşıtını yapıyor. Çocukların bilgi, beceri ve duyarlılıklarını geliştirmen lazım. Bilimsel bilgiler, felsefi bilgiler, sanatsal bilgiler, insani duyarlılıklar, çevre duyarlılıkları, toplumsal duyarlılıklar, geleceğe yönelik yapıcı duyarlılıklar vermen lazım. Peki AKP ve Milli Eğitim Bakanlığı ne yapıyor? Tüm bu bilgileri ve duyarlılıkları nasıl gelenekselleştiririm diye düşünüyor. Dahası nasıl dinci bir geleneğin içine dahil edebileceğinin yollarını arıyor. Bir diğer yandan Maarif Modeli altında “esas kök değerlerimiz, dini değerlerimizdir” görüşünü dayatıyorlar. Bu modelle eğitimin, pedagojinin, sosyal bilimlerin ve felsefenin önermediği ne varsa bakanlık bizzat uyguluyor. Eğitim adı altında çağ dışı uygulamaları halka dayatıyor. Dolayısıyla buradan bir gelecek çıkamaz. Buradan ancak sorunları artan, sıkıntıları artan; bilgi, beceri, sanat ve duyarlılıkları körelen bir toplum çıkar.