Aslı Aydemir* – Akademisyen
BirGün’e,
Yazdığım bu yazının basılı halini, içeride okuyamayacağımı not düşerek sözlerime başlamak istiyorum. Marmara Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda, nam-ı diğer Silivri’de, bedeli karşılığında da olsa Evrensel ve BirGün gazeteleri temin edilmiyor. Bu taleple yazılmış dilekçelere olumlu ya da olumsuz bir dönüş yapılmadı. Beş yüz kişi kapasiteli ancak bin beş yüze yakın kadının yaşadığı bu yerde ana akım dışındaki gazetelere erişim oldukça kısıtlı. Demem o ki, sizin okuduğunuz bu satırları ben göremeyeceğim.
Diğer kitle iletişim, haberleşme araçlarından televizyon, bedeli karşılığında edinilebilir. Artık rağbet görmeyen televizyon ve kanallarına burada, içeride, ülkeden ve dünyadan haber almak için mecbursunuz. İzleyebileceğiniz kanallar sınırlı ama. Temmuz’dan sonraki bir süreye kadar yaklaşık 25 kanal mevcuttu. Bu kanallar arasında Halk, Sözcü ve İlke TV yoktu. Kadın voleybol maçlarını yayınlayan TRT Yıldız Spor kanalı da seyredilemiyordu. Yazılmış dilekçelere binaen bu konuda çalışma yapıldığı bilgisi verildi. Zaman geçti, bir değişiklik olmadı. Koğuştan cezaevi kurslarına katılan, uzun süredir tutuklu bir kadın, hükümlülerden uydu ayarları yapılınca hem HD yayına geçilebildiğini hem de kanalların 53’e çıktığını öğrenmiş. Kendi televizyonunda yaptığı bu değişikliği koğuşla paylaşmadı, şahit olanlara ve seçtiğine lütfetti. HD görüntüyle birkaç yıl geleceğe gidilmiş olsa da eklenen kanallar arasında talep edilenler yoktu. Bir zaman sonra Müdürlük, tutsakların isim yazıp imza atarak tercihlerini belirlemesi için yanında kutucuklarıyla kanal listesi gönderdi koğuşlara. Zaten yayına alınmış, önceden seçilmiş kanallardan oluşuyor liste. Talep edilen kanallar yok listede. Kanal seçimlerini tutsaklar yapmış gibi oldu. ‘Mış gibi’ ülkelerinde sık olurmuş. Dilekçeler tekrar yazıldı, henüz sonuç alınmadı.
Haber saatlerinde hayrete düşülüyor. Neredeyse pornografik düzeyde şiddet görüntüleri, dereceleri değişmekle birlikte her kanalda tekrar tekrar izletiliyor. En çok kadına şiddet sonra çocuğa ve hayvana. Hele hayvanın ölümüne neden olanı, sonuna kadar gösteriliyor. Ana akım medyanın pek çok kanalında aynı haber, benzer dille, aynı bilgiler saklanarak veriliyor; bir avukat silahlı saldırıya uğramış. Mesleği ve ismi dışında bir bilgi yok. İyi de kim bu avukat diyerek öğrenmeye çalışmalar, kanallar arasında gezinilse de boşa gidiyor. Ancak ertesi gün muhalif bir gazetede okunabiliyor. AKP karşısında açıkça söz söyleyen, yayın yapan tek kanalda ise sunucunun açıklama ve yorumlarından haberi izlemek zorlaşıyor. Sunucu izleyiciye kendince değerlendirmesi ve yorumlaması için hiç alan bırakmayacak şekilde nasıl akıl yürütüleceğini aktarıp duruyor. Haberler iç kararttıkça “Aç a haberi keyfimiz yerine gelsin” deniyor. Benzer birkaç kanal gezilirken bir an boş bulunup dalınıp gidilse de ülkenin hâl ve durumu için şükran duymak mümkün değil. Neyse ki, cezaevindesiniz, dalış kısa sürüyor. Nefesler çok kesilmiyor.
TELEVİZYON HÜKMÜ
Hangi ayda olduğuna göre haberleri izlemek ayrıca önem kazanıyor. Yeni tutuklanan ve hüküm giyen kadınlar, bir ay Bakırköy’e bir ay Silivri’ye gönderiliyorlar. Silivri’nin sırası geldiğinde bakalım hangi koğuşa gelecek haberi çıkan kadınlar? Ajitatif sunuşlarıyla haberler, kişilik haklarını ve masumiyet karinelerini çiğneyerek tutuklu kadınlara hükümlerini giydiriyorlar. Ve bu kadınlar, haberlerle öfkeleri çoğalmış, tutsak kadınların arasına konuluveriyorlar. Tutsaklara da kendi ahlaki, politik değerlendirmelerinin güdülediği bir adalet terazileri var. Yeni tutuklular haberlere çıktıklarından habersiz, sorunsuz haberciliğin verdiği hükümle cezalarını çekmeye başlıyorlar.
Tutuklu haberleri kadar tutuksuz yargılama haberleri de dikkatle izleniyor. Koğuştaki birinin tutuklama nedeni suçlamaya ilişkin haberlere kulak kesiliniyor. O suçlamadan tutuklu, izlemiyorsa ya çağrılıyor ya sonrasında ona anlatılıyor. “Polise saldıran ve silahını almaya çalışan erkek adli kontrolle serbest bırakıldı; polisin üzerine arabasını süren de polisin havaya ateş açmasıyla duran kadın kimin kızı olduğunu söyledi, adli kontrolle serbest bırakıldı. Markette otizmli çocuğa saldıran erkeğe kasten yaralamadan işlem yapıldı, adli kontrolle serbest bırakıldı.” Cinayet işleyip serbest kalanlar ise dehşetle izleniyor. “Eşini başka bir erkekle yakalayan komiser polis, adamı öldürdü. Evli ve çocuğu olduğunu söyledi. Adli kontrolle serbest bırakıldı.” “Biz adam mı öldürdük” serzenişleri boşa düşmüş oldu; kendi çocuklarını hatta bebeklerini kızgınlıkla anıp, cinayet işlesen bile tutuklanmamaya öfkelenildi.
Haber kanallarının sürekli akan alt yazıları, gözden kaçırılmıyor. Her gün onlarca tutuklu. Dışarıdayken hiç fark etmedikleri bu çokluk şaşkınlık yaratıyor. “Bu kadar insanı, nereye koyacaklar daha?” Hükümlü koğuşları bile 60 kişiye yaklaşmış, bir arada 3-4 kişi kalıyor. Sadece iki kişi ranzada, diğerlerinin yatakları yerde. Odanın tuvalet banyosunu çıkarınca kalan 9 metrekare kişi başına bölünüyor. Kimisi ortak alanda yatıyor. Koğuşları ziyaret eden savcıya çok kalabalık olduklarını söylüyor bir kadın. Buna yapacak bir şey olmadığını söyleyen savcı, kendisinin yetki ve takdir alanlarını açıklıyor, cezaevine ilişkin şikâyet ve talepleri soruyor. Kalabalık alabalık âlâ balıklar istiflemeye devam ediyor haberlerden anlaşılan.
Haber kanallarına, gündüz kuşağı programları ekleniyor Eylül’de. Cezasızlıktan vurulan dem, ikiye katlanıyor. Programlarda mahkemeler kuruluyor. Sunucu hem maktulün/kaybın/şikâyetçinin avukatı hem de mahkeme heyetinin başkanı hâkim oluyor. Heyetin diğer üyeleri doktor veya psikolog ve halk. Günlerce, haftalarca süren açık mahkemeler yaptırımda yetkili olanı göreve çağırıyor, bahse konu olayın şüphelileri tutuklanıyor. Bu tutuklamalar, ‘çifte tutuklama’ gibi başlıklarla izleyiciye müjdeleniyor. Bir dosya kapandı. Halk hükmünü verdiğini adalete teslim etti. Seyirci alkışlıyor, yeni dosyanın kapağı açılıyor. Koğuşlarından bu yargılamaya iştirak edenler, yeni gelen tutukluyu tanıyorlar. Geçici koğuşta “Sen o cinayet teyzesin” diye bilinen kadının koynu, uyuşturucu kızdan korkulunca uyumak için sığınılacak yer oluyor.
AÇIK MAHKEME SOSYAL MEDYA
Dışarının açık mahkemelerinin kurulduğu bir diğer yer, sosyal medya platformları. Hüküm giydirilenler için yetkili adli merciler, #Tutuklansın hashtagiyle göreve çağrılır. Adı geçen adalete teslim edilir. Halk için dosya kapanırken tutuklu için duvarlar arasında , beton zemin üstünde açıktır artık. Adalettin tecellisi için sayfaları çevrilsin dosyasının diye bekleyecek. Dışarıda çok kolay tutukluluk talep eden parmaklar, içeride azarlanıyor; gibi olay, vaka hakkında tam olarak neyi bileceksin? Tutukluluk tedbirlerinin koşullarından emin misin? Adaletin tesis edilme sürecinin adil, ölçülü ve haklı olduğundan hiç mi şüphen yok? Parmaklar yedikleri azarı unutmayacaklar, söz verdiler. Tutuklular ise önce soruşturmayı sonra yargılamayı bekleyecekler. Belki soruşturma süresi sırasında, belki ilk mahkemede, belki de halk verdiği kararı unutunca tahliye olacaklar. Kimse bilmez, bir tek o bilir.
Tutuklu koğuşunun temel gündemi tahliye olmak; içeride değil, dışarıda olmak. Sık kullanılan ve bilinen kelimeler avukat, savcı, iddianame, tensip, ilk mahkeme, dosya… İddianame bekleyenlere bir buçuk ay boyunca adli tatil gerekçe gösterildi. Adli yılın başlaması dört gözle beklendi, 1 Eylül’deki açılış törenine gönüllerle katılındı. Eylül geçti, gitti, sessiz. Ekim’de gözler, tüm tutsakların beklediğine yöneldi. “Böyle, bu gidişle olmayacak, işimiz ona kaldı.” O; infaz düzenlemesi. Haliyle Meclis’in açılış törenine katılım gösterildi. Haber kanallarına TRT 3’teki Meclis yayını eklendi. Ortasından açıldıysa Meclis oturumları, neyle ilgili olduğu anlaşılana kadar izleniyor. Bir keresinde bir vekil, Özgül Saki konuşurken yayının kesildiğine şahit olundu. Saki, cinsiyetçi sosyal politikaları eleştirirken LGBTİ ve ardından Diyanet diyordu ki tam, ses gitti. Cümlenin ardı cezaevine gelen gazetelerden okunamadı. Yasaklı kelime Diyanet ise akla Diyanet tarafından koğuşlara bedelsiz dağıtılan Geçerken isimli dergiyi getirdi. Dergi önce masa üstünde, sonra peteğin üstünde, en son mutfak dolabının üzerinde durmuştu. Lakin okuyanı görülmemişti. Atılmak için yeterince eskidiğinde battal boy kara plastik çöp torbasına konulmuştu. Toprağın mahsulü, plastiğe bulanarak çöp oldu. Neyse, vekiller zaten infaz düzenlemesi konuşmuyorlarmış. Kanal değiştirildi.
İddianameleri yazılanlardan hiç kimse tensiple çıkmadı. İlk mahkemelerinde çıkanlar oldu. İddianamesiz tutuklananlar, geçirdikleri her ayın sonunda avukatsız görülen çevrimiçi mahkemelerde tekrar tutuklandılar. Bu mahkemelerin öldük mü ölmedik mi kontrolü olduğu söylendi. Yeni gelenler yok yere unutulmasınlar diye SEGBİS’e ‘savcılığın noteri’ benzetmesi yapıldı. Sulh Ceza Mahkemeleri’nin başarı değerlendirmesi yaptığı aktarıldı. Her ay huzura çağırıp başarıyla tutuklusunuz dediği ve takdir sonrasında ekranı şak diye kapattığı deneyimlendi. Siyah ekranın ardından tanıdık bir ses duyuldu. Sezen Aksu, “Ben sende tutuklu kaldım.”
GİDENLER VE KALANLAR
Genel durumun dışında, SEGBİS’le iki tahliye oldu. Bunlardan birinde suç ortağı suçunu kabul ettiği için, diğerinde ise şikâyetler geri çekildiği için tahliye kararı verildi. Şikâyetleri geri çekenler veya geri çektirilenler polislerdi. Polise mukavemet suçlamasıyla tutuklu kadın, çıkabilmek için şikâyetlerin çekildiğinin üstüne iki hafta geçtiğinde ancak SEGBİS’le çıkabildi. Koğuştaki bir diğer polise mukavemet suçlamasıyla tutuklu kadın, SEGBİS’e kalmadan, yani bir ay geçirmeden, on altıncı gününde çıktı. Tanışlarından bahsediyordu; ama dualarının kabul olduğunu, çıkınca adağını yerine getirmek için “Kan akıtacağını” söyleyerek tahliye edildi. Cumhurbaşkanına hakaretten tutuklular, ortalama iki buçuk ay kalıp ilk duruşmada tahliye olurken biri, dört hakaret dosyası (dördüncüsünde tutuklanmış) varlığında, tanışları olan avukatla iddianamesi yazılmaksızın, SEGBİS’e çıkmadan tahliye edildi. “Allah Allah…” dendi. Hikmetinden sual olunmaz; amma velakin gidenler, geride kalanlara derin bir adalet yarası bıraktı. Ölümlü trafik kazası geçiren kadın, iki buçuk ayın sonunda, ilk mahkemede ailenin şikâyetini geri çekmesinin ardından çıktı. Tutukluluğu boyunca Kızılay Başkanı’nın kızının haberlerini izlemişti. Sözün dile gelmediği böyle pek çok anda, iltifatlarda teselli bulundu, yüzler güldürüldü. “Olsun, senin de saçların güzel…” Savcı geldiğinde konu saça gelmişti. “Kantinde saç kremi yok” denmiş ve birlikte gülünmüştü. Saçlar parlıyor ve yumuşak… Kurumun verdiği marka değil de kantinde satılan marka ile yapacaksınız ama. Yenilebilen bir şey üstelik. Mayonez. 22.10.2025
*Leman dergisi protestolarına tepki gösterdiği için tutuklanan akademisyen Aslı Aydemir / Marmara Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu C-5 Koğuşu Silivri – İstanbul