Hiçbir şey olmuyorsa bile kesinlikle bir şeyler oluyor

Türkiye siyasetinde son günlerde oldukça dikkat çekici siyasi gelişmeler yaşanıyor. Ancak tüm bu olan bitenin arkasında ne olduğuna dair tatmin edici bir netlik yok. İktidar mahallesinde bir gerilimin büyümekte olduğu sır değil. Hem ittifak ortakları arasında bir sürtüşme söz konusu hem de AKP içinde Erdoğan sonrası döneme ilişkin yer kapma mücadelesi ve bunun semptomları var.

Özellikle bir süredir, emsallerine yakın dönemde rastlamadığımız sızıntılara şahitlik ediyoruz. Bunlardan en öne çıkanı, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, Erdoğan’ın, Trump’ın oğluyla Dolmabahçe’de görüşme yaptığına ilişkin sözleriydi. Erdoğan “Sağar duymaz uydurur” dedi ama gelişmeler Özel’in anlattıklarıyla birebir örtüştü.

CHP Lideri’nin dün katıldığı canlı yayında, yakaladıkları ipuçlarından sonra bu görüşmeyi “Cumhurbaşkanlığı’ndaki bazı kaynaklardan” doğrulattıklarını söylemesi çarpıcıydı. Özel, Erdoğan’ın Junior Trump’a “300’e yakın Boeing alabileceğini” söylediğini aktardı. Yine Özel’in dediğine göre Erdoğan, Donald Trump’la randevuyu da verdiği bu tür sözler sayesinde ayarlayabildi. Özel, bir lobi şirketinin bu görüşmeye ve sürece aracılık ettiğini belirtiyor. İddiasına göre, Erdoğan ayrıca ABD’den sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) alınabileceğinin ve Rusya ile ilişkilerin kademeli olarak azaltılacağının da sözünü Trump’ın oğluna vermiş. 

Erdoğan’ın ABD’ye gitmeye hazırlanırken gündeme ortağı Devlet Bahçeli’nin Türkiye-Rusya-Çin (TRÇ) ittifakı sözleri düştü. Bahçeli, ABD ve İsrail’e karşı Türkiye’nin Rusya ve Çin ile yan yana gelmesini önerdi. Daha sonra yaptığı açıklamalarla vites küçülttü; NATO yükümlülükleriyle çelişmeyen bir model önerdiğini söyledi. Son olarak “Türkiye’nin her iki yöne bakma zamanı gelmiştir” diyen Bahçeli’nin aklında ne olduğunu henüz kimse tam olarak anlayamadı. Kendisinin işi nereye vardırmak istediğini kavramak biraz daha zaman alacakmış gibi duruyor.

Bu arada kamuoyuna, gazeteci Faruk Bildirici’nin çabasıyla uçak söyleşilerinin nasıl tertip edildiğine ilişkin çarpıcı bilgiler yansıdı. Aslına bakarsanız durum, pek çoklarının tahmin ettiğinden iyiymiş! En azından sorular hazır verilmiyormuş, uçağa davet edilen gazeteciler tarafından hazırlanıyormuş. Ancak Erdoğan soruları, ilk kez o an duymuyormuş. Çünkü “soru tekrarı olmasın” diye, önceden Cumhurbaşkanlığı’na veriliyormuş. İletişim Başkanlığı da soruları önceden alıp sıraya koyuyormuş. Erdoğan’ın verdiği cevapların deşifresi de gazetecilere hazır geliyormuş.

Medya demişken, CNN Türk’teki tartışmayı pas geçmek olmaz. Kanalın iki ekran yüzü, Hande Fırat ve Melik Yiğitel, Trump-Erdoğan görüşmesine dair anlaşamayınca birbirlerine girdi. Programda “En Erdoğancı benim” rolüne soyunan Yiğitel, son derece hararetli bir şekilde ve abartılı jest-mimiklerle Trump-Erdoğan görüşmeni yüceltmeye çalışırken, onun tavırlarına sinirlenen Fırat araya girdi. Yiğitel, Fırat da dahil, stüdyodaki herkesin görüşmeyi küçültmeye çalışmasından rahatsız olduğunu söyleyince ipler koptu. Bir bakıma Yiğitel, arkadaşlarını yukarıya şikâyet etmiş oldu. Canlı yayındaki bu tartışma, iktidar medyasındaki saflaşmanın küçük bir temsili olarak kayıtlara geçti.

Sürecin en sansasyonel çıkışlarından biri ise Dışişleri Hakan Fidan’dan geldi. Bakan Fidan, “KAAN’ın motorları Amerikan Kongresi’nde bekliyor, lisansı durmuş durumda. O lisansların hayata geçip motorların gelmesi lazım ki KAAN’ların üretimi başlayabilsin” diyerek ortaya adeta bir bomba bıraktı. Çünkü iktidar, bu uçakların F-16 ve F-35’lerin yerini alacağını söylüyordu. Ancak Fidan’ın açıklaması, ABD’nin ürettiği uçakların yerini alacağı söylenen uçakların da ABD’nin onayıyla yapılabildiğini gösterdi. Bu, iktidar açısından öylesine sorunlu bir açıklamaydı ki Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı Haluk Görgün, Fidan’ı düzeltmek zorunda kaldı. Görgün, “KAAN savaş uçağımızın teslimat takviminde bir gecikme bulunmamaktadır” dedi.

KAAN meselesi tartışılmaya devam ederken iktidara yakın isimlerden Cem Küçük de oldukça ilginç sözler sarf etti ve “Erdoğan bu konuyu bilmiyormuş. Erdoğan’a yanlış bilgi veriliyor. Hepsini yerli ve milli motorla yapılacak diye biliyormuş” ifadelerini kullandı. Gerçekten kolay geçiştirilebilecek iddialar değil bunlar. Eğer doğruysa, belli sorulara cevap verilmesi gerekiyor: Erdoğan’a yanlış bilgi verenler kim, bunu ne amaçla yapıyorlar ve nasıl bir kazanım elde etmeyi umuyorlar? Ayrıca Erdoğan, başka hangi konularda doğru olmayan bilgilere sahip?

Yazının başlığındaki tuhaf cümle, AKP’nin İstanbul ve Ankara’yı kaybettiği 2019 yerel seçimlerinden sonra hafızamıza kazınmıştı. Yenilgiyi kabullenmeyen iktidar, İstanbul’da seçimleri tekrarlamayı kafasına koymuş, bu amaçla ipe sapa gelmez argümanları ileri sürmüş ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz da “Hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu” cümlesiyle olaya adeta tüy dikmişti. Son günlerde yaşanan sıradışı gelişmeler, akla bu sözü getiriyor.

İktidar, dışarıya vermeye çalıştığı imajın aksine yekpare bir siyasi yapı değil. Devlet mekanizması da aynı şekilde… Yukarıdaki örnekler, alan mücadelesi ve paylaşım rekabetinden türeyen sistemsel uyumsuzluğun görünen krizleri. Erdoğan’ın etrafında yaşanan ve farklı noktalara sirayet eden bu güç savaşı, er ya da geç daha sert bir karşılaşmaya dönüşecek. Muhalefetin baskısı ve halkın etkin mücadelesi, sürecin en belirleyici unsurlarından biri olacak.