En zor dağı bile pekâlâ aşmanın bir yolu var.
Asıl mesele inandığın doğruları milyonluk papyonlara üç beş kuruşa satmamak ile başlıyor. İstikrar; biraz çaba istiyor, biraz da ilgi. Yolunu kaybetmenin temel ihtiyaçları gidermek kadar kolay olduğunu bir devirde yaşıyoruz genç çocuk ve ben korkuyorum.
Çünkü kaybedip kaybetmediklerinden bağımsız yüzündeki gülümseme hiç değişmeyecek. Gülmek güzeldir elbet ama ben korkuyorum çünkü içinden gelmese bile güleceğin zamanlar olacak. Gülümsemek mutluluğun neticesidir, en azından en temel öğretilerden biridir ya bildiğimiz. İstemeden gülmek, sevmediğin birisini seviyormuş gibi davranmak ve seviliyormuş gibi yapmak. Benim istediğim ise istediğin zaman gülmek, isteyerek sevişmek.
Ne kadar anlamlıydı söyledikleri. Oysa ki sıradan, herkes gibi, halkın içinden orta yaşlarında bir adamdı. Peki dilinden dökülen bu manalı sözler birer varsayım mıydı? Yoksa yaşanmışlıkların su yüzüne vuran ve ona hayatı öğreten yansımalara mı şahit olmuştum. Okumak bazen zor geliyor hatta küçükken imkansızdı benim için.
Fakat zamanla okumanın izlemekten çoğu noktada daha faydalı olduğunu anlıyorsun. İnsanların okuması için söylemiyorum bunu. Sadece okumak bazen sana ne hissettiğini anlatıyor. Bazen ise kendi kendine tarif edemediğin hisleri tanımlamana yardımcı oluyor. İşte ben de tam bu yüzden okumaya başladım.
Okudukça yazarlara imrendim. O kadar çok duygu var ki içimde küçükken bana öğretilmeyen ve ne olduğunu bilmediğim yazan insanların bu duyguları kelimeleri ile ifade edebilmesi onlara çok güçlü bir süper güç veriyor gibi hissettim.
Herkesin yaşadığı gibi ben de hayatımın bazı kısımların da pes etmenin eşiğine geldim. Yazmaya başlamam ise benim için bir milat oldu diye tanımlayabilirim içimde. Sonra Sait Faik imzası ile şu satırlara denk geldim ve bana tam olarak hissettiklerimi anlattığını fark ettim.
‘Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Ada’nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.’
Hakikaten kendisinin de söylediği gibi, yazmasaydım deli olacaktım…
Yine tanımlaması mümkün olmayan duygular eşliğinde gözlerimi açıyorum. Keşke şu an sahilde yürüyor olsaydım. Denizin yosun ve kestane dumanına karışmış kokusu genzime vurduğunda yakınlarda bir iskele bulup ayaklarımı boşluğa uzatsaydım.
Denizi izlerken dalgaların ritmini yakalayıp ona eşlik etsem ya mırıldanarak. Akli yollar ile düşününce bu düşündüklerimi gerçekleştirmek için önümdeki tek engel sıcacık bir yatak ve kalın bir battaniye. Alın durduğu yerde ise ki bu aralar pek sık yaşanıyor, kafasını yastıktan kaldırası gelmiyor insanın.
Kelimeleri seçerek kullanmaya özen göstersem de çoğu zaman dilime hâkim olamazdım eskiden. Şimdi ise az konuşmayı doğru buluyorum. Göz önünde olmak eskisi gibi gerekli gelmiyor. Veya beğenilmek, eskisi kadar özel hissettirmiyor.
Sanırım olgunlaşmanın kelime anlamından daha fazlası ile hayatıma girdiği o lanet çağa gelmeye başlıyorum. Güzel çocuk demiştim sana, şimdi ise güzel insan diyorum. Kulağımdaki sesin hiç gitmese bile çok özlüyorum.
Bedeni tatmin edecek bir sarılma, sarılanlara soruyorum. Gözlerindeki gurur ve şefkat mı yoksa, resimlere bakıyorum. Geçen zaman mı yoksa bizi polenler gibi dağıtan, en başta da dediğim gibi korkuyorum güzel insan korkuyorum.
Bütün bu kaosu içinde yaşayan yirmili yaşlarda bir genç olarak hayata fazlasıyla erken başlıyor ve neden böyle olduğunu anlamıyorum. Şikâyet etmek istiyorum fakat hayatın adaletini sağlayan bir makam bulamıyorum. Bütün insanlığa sesleniyorum işte duyun beni veyahut okuyun ben hayata atılıyorum, ama hala her sabah uyandığımda etrafımda istediğim kişiler var mı diye bakıyorum, bulamıyorum. Bu sana ettiğim kaçıncı veda hatırlamıyorum bile.
Ama hala rüyaların bana verdiği cesaret ile güzel günleri bekliyorum. Bütün bu vedaların görkemli bir kavuşma ile sonlanacağı günü hayal ediyorum. Ütopik hayallere mi inanıyorum bilmiyorum. Küçükken istediğim şeyler aklıma geliyor sürekli. Onlara nazaran ne kadar kolay şeyler istiyorum aslında. Aralarında bir ortak nokta yakalamaya çalışıyorum.
Mesela Perilere inanmak gibi ama biraz daha hayatin içinden.
Hayatın İçinden was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.