Hüseyin Saygılı
New York Belediye Başkanlığı’na seçilen Zohran Mamdani’nin başarısı asla tesadüf değildir. Genç yaşına rağmen büyük sermaye çevrelerinin desteklediği güçlü rakiplerini geride bırakan Mamdani, bugün yalnızca ABD için değil, tüm dünya sol hareketleri için bir ilham kaynağı haline gelmiştir.
Dünyanın dört bir yanında otoriter rejimlerin baskısı, yoksul halkları her geçen gün daha da yormakta, gelir adaletsizliği derinleşmekte ve emekçiler milli gelirden giderek daha az pay almaktadır. Yoksullaşan halklar, savaşların, göçlerin ve çaresizliklerin arasında sıkışmış durumda. İşte bu tabloda, Mamdani’nin, New York belediye başkanlığına seçilmiş olması bir umudun ifadesi olmuştur.
Trump’ın temsil ettiği dışlayıcı, kutuplaştırıcı ve sermaye yanlısı siyaset anlayışına karşı Mamdani, göçmenlerin, Müslümanların, farklı etnik ve inanç topluluklarının sesi olmuştur. Dışlanmış, hor görülmüş, yoksul kesimlerin enerjisini bir araya getiren bu mücadele, demokratik solun özündeki dayanışma ruhunun bir yansıması olduğunu görebiliriz.
Zohran Mamdani, kendisini “Müslüman sosyalist” olarak tanımlıyor. Bu tanım, onun kimliğinden öte, kimden yana siyaset yaptığını açıkça ortaya koyuyor. Kiraların düşürülmesi, ulaşımın kamusal bir hak haline getirilmesi gibi vaatleri, sermayeden değil halktan yana duruşunun, sınıfsal tercihini net bir biçimde göstermektedir.
Bugün dünyanın her yerinde siyaset yapanların ve özellikle sosyal demokrat, sosyalist, demokratik sol partilerin bu örnekten çıkaracağı çok şey vardır. Siyaset, herkese şirin görünerek, “herkese biraz” diyerek yapılamaz. Siyaset, kimden yana olduğunuzu, kimin hakkını savunduğunuzu açıkça ortaya koyma cesareti ister.
Kendisini sol, sosyal demokrat, sosyalist olarak tanımlayan partiler, yalnızca örgütsel demokrasiyi değil, aynı zamanda emekten, yoksuldan, dışlanandan yana bir programı da esas almak zorundadır. İnancı, etnik kimliği, kökeni ne olursa olsun, sol siyaset, insan onurunu, adaleti ve eşitliği savunuyorsa gerçek kamucu icraatlarda anlamını bulur.
Mamdani’nin başarısı, kent yoksullarının gerçek sorunlarını tespit etmesinden, bu sorunlara samimi çözüm önerilerinden kaynaklanıyor. Halkın somut ihtiyaçlarına dokunan bir sol siyasetin, en zor koşullarda bile başarıya ulaşabileceğinin en güncel kanıtıdır. New York’ta uygulanıp uygulanamayacağını zaman içinde göreceğiz.
Kuşkusuz halkın vereceği destek bunda önemli rol oynayacaktır.
Trump’un “yardımları keserim, kaynakları azaltırım” tehditleri bize hiç de yabancı değil. Benzer baskılar bugün ülkemizde de yerel yönetimlerin üzerinde uygulanıyor.
Trump’un “yardımları keserim” tehdidiyle, ülkemizde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belediyeler için “silkeleyin” demesi, bu iki otoriter siyasetçinin hangi çizgide buluştuklarını bizlere fazlasıyla gösteriyor.
Hatta Trump’un, espriyle karışık bir şekilde Erdoğan’a “seçim hilelerini iyi biliyorsunuz” dediğini hatırlarsak, dünyadaki otoriter zihniyetin benzerliğini görmek zor değil.
Bugün yerel siyasetçilerimizin, emekçilerin aldığı ücretleri değil, onları yoksullaştıran sistemin adaletsiz yükünü sorgulamaları ve buna karşı bir mücadele hattı geliştirmeleri yerinde olacaktır.
Zohran Mamdani’nin başarısı, yalnızca bir seçim zaferi değil; halktan, ezilenden yana siyaset yapan herkes için bir ders, bir umut ve bir çağrıdır. Türkiye’deki belediye başkanlarımız da bu başarıda ilham verici çok şey bulabilirler.
Asıl mesele şudur,
Kim adına siyaset yapıyorsunuz?
Kimden yana duruyorsunuz?
Zenginin rantını artırmak mı?
Yoksulun ekmeğini büyütmek mi?
Bu sorulara verilecek dürüst bir yanıt, solun yeniden güçlenmesinin de yolunu açacaktır.