Güzel Ölüm

Bir Tablonun Sessizliğinden Doğan Küçük Bir Ölüm Hikâyesi

Image source Wikimedia Commons

İçeriye adımımı attığımda, güneş pencerenin kenarından sızıyordu. Işık, gölgeyle ortak olmuş; loşlukla hem odayı hem de maktulün çıplak yerlerini örtüyordu. Yeniydi bu ölüm. Ölüm yeni olur muydu? Olurdu! Baksana, hayat ne güzel giydiriyordu ölümü nazikçe.

Yanaştım maktulün yanına. Küvetin içindeki suda — ya da kanda — belli belirsiz bir dalga oluştu kenara doğru. Bir ölünün kıpırtısı olur muydu? Bir elinde mektup, diğer elinde kalem vardı. Mektubun üzerinde kurumuş kan… Düşündüm bir an: Bir insan, hayatına koyduğu en anlamlı noktayı kendi kanıyla koyabilirdi. Bir mektup bundan daha güzel ispat edemezdi doğru olduğunu. Esasında bu artık bir mektup da değil; hayatla yapılan son anlaşma. Karşılığında canını verdiği son sözler… Ona ait ve hiç unutulmayacak cümleler. Ama dur bir dakika…

Katil, maktule mi yazdırdı bu satırları? Müsaade etti mi acaba son cümleleri için… Yoksa kendi sözlerini mi yazdırdı ona, “Yaz, söylediklerimi!” diye bağırarak, asabice? İkisi aynı şey değil çünkü. Biri veda, diğeri yalnızca bir eylem.

Katil kendi sözlerini yazdırdıysa eğer, maktul ne söyledi son olarak bu odada? Elbette diyecek bir şeyleri vardı. Belki şu küvetteki belli belirsiz dalga, o konuşmaların son yankısıydı hayata. Son defa çarpıp küvetin kenarına, oradan evrene karıştı bir daha duyulmamak üzere.

Bence maktul son sözlerini kendi yazdı. Evet, evet. Hatta bunun karşılığında bıçağı kendisi sapladı. Bekledi hayatın küvetteki suya akışını. Peki, o zaman bıçağı kim çıkardı? Elbette ki odadaki diğer kişi… Peki sadece bıçağı çıkarmak, katil yapar mı insanı? Bir sıfat lazım eğer, bu ölüme yan yana duran kişiye “azmettirici” diyebilir miyiz? Maktul, ölümün kaçınılmaz olduğunu anladığında katiline âşık olmuş mudur? Onu katil sıfatından kurtarmış mıdır?

Odada diğer kişi, mektupla kalemi tekrar maktulün eline koyarken bunları düşünmüş müdür? Hayattaki son duruşunu kafasında tasarlamış mıdır, bir sanatçı gibi?

Ya da belki katil sapladı bıçağı, yine o çekti maktulün bedeninden. Yazdıklarıyla beraber bir süre askıda kaldı hayat, elinde bir kâğıt bir kalemle. Sonra sağ eli düştü, canın terk edişiyle bedeni. Katil, son bir kez baktı maktulün duruşuna…

“Bu kadar güzel olamazdı ölüm” dedi mi içinden? Güzel ölüm olur muydu?

Son sözlerini kendi yazdıysa eğer, sözcüklerle vermeyeceği ipucunu başka bir şekilde vermiş olabilir mi? Mesela, solak olduğu hâlde kalemi sağ eline almış olabilir mi? Belki bu bana verdiği tek ipucuydu. Ya da katilin arayacağı tek şey…

Ne yazdığını okumak için uzanıyorum elindeki mektuba.

Parmaklarım kâğıda değer değmez, güneş çekiliyor pencerenin kenarından. Gömülüyor harfler birden karanlığa.

Işık, maktulün bedenini yavaşça terk ediyor. Ölüm, ne güzel söndürüyor hayatın ışığını…

Güzel Ölüm was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.