Serkan Simen
Filistin halkıyla dayanışma gündemiyle İtalya’da son dönemde gerçekleşen kitlesel grevler ve eylemler, yalnızca ülke gündeminde değil, Türkiye de dahil olmak üzere uluslararası kamuoyunda da büyük ilgi uyandırdı. Özellikle emek hareketinin doğrudan ve kitlesel katılımıyla örgütlenen bu çağrılar, sol siyaset açısından umut verici ve ivmelendirici bir nitelik taşıyor.
Eylemlerin içeriğini, halk desteğini ve ileriye dönük perspektifini daha iyi anlayabilmek için Türkiye üzerine akademik çalışmalar yürüten araştırmacı-akademisyen Fulvio Bertuccelli’ye sorularımızı yönelttik.
Son dönemlerde İtalya’da gerçekleşen Filistin halkıyla dayanışma eylemleri ve grevlerin büyük kitlelerce sahiplenildiğini, hem İtalya hem de diğer ülkeler için bir itici güç haline geldiğini görüyoruz. Peki, bu yakın tarihli eylemler öncesinde İtalyan halkının Filistin mücadelesine ve hükümetin İsrail ile olan ilişkilerine bakışı nasıldı? Önceden gerçekleştirilen Filistin eylemlerinde veya herhangi bir uluslararası dayanışma eyleminde bu denli bir katılım görmek mümkün müydü? Kısacası, bu grev ve eylem çağrılarını ayrıksı kılan faktör neydi?
İtalya’da Filistin sorunu hakkında her zaman çok canlı bir tartışma olmuştur. İtalyan toplumunda, Filistinlilerin ulusal haklarını destekleyen bir akım daima güçlü olmuştur. Sorun, son yıllarda İtalyan dış politikasının giderek daha fazla İsrail yanlısı bir yönelim kazanması ve sivil halkın katledilme görüntülerine karşı kamuoyunun geniş kesimleri için “iki halk, iki devlet” çözümünün giderek anlamsız hale gelmesidir. Son yıllarda uluslararası meseleler benzer hareketlenmelere yol açmamış olsa da, İtalya’nın 2003’teki Irak işgaline karşı en büyük protestoların yapıldığı ülkelerden biri olduğunu unutmamak gerekir. Son on beş yılda Batı’nın Libya ve Suriye’deki müdahalelerine karşı da protestolar düzenlendi. Aynı şekilde, Rusya-Ukrayna çatışmasının çözümünün Kiev’e koşulsuz destek ve silah temini olmadığı yönündeki görüş de oldukça yaygın. Bu bağlamların siyasi karmaşıklığı ve artık küçülmüş, parçalanmış sol partilerin belirsiz tutumları, savaş karşıtı bir hareketin yükselişini kesinlikle kolaylaştırmadı. Bununla birlikte, iki yıldır süren ayrım gözetmeyen katliamlar, İtalyan hükümetinin açıklamaları (diğer Avrupa ülkelerinin aksine, devam eden soykırıma rağmen Filistin Devleti’ni sembolik olarak bile tanımayı reddeden) ve Global Sumud Filosu’nun destekçilerine yönelik karalama kampanyaları bir patlama noktası oluşturdu. Bu hareketleri bu kadar büyük hale getiren kesinlikle duygusal bir faktör var: Gazze, çeşitli adaletsizliklerin sembolü haline geldi ve farklı siyasi görüşlere sahip birçok insan harekete geçme ihtiyacı hissetti.
İŞÇİLER SENDİKALARINI HAREKETE GEÇİRDİ
Çağrıcıların büyük bir kısmının işçi sendikaları olduğunu görüyoruz. Bunun dışında partilerin, örgütlerin, sivil toplum kuruluşlarının, yabancı/göçmen örgütlerinin ve hatta Hristiyan-demokratların bu çağrılarda nasıl bir önemi ve etkisi oldu? Aynı şekilde, tabandan gelen talebin sendika/parti yöneticilerinin inisiyatifinden daha etkili olduğunu söylemek mümkün mü?
Daha önce de söylediğim gibi, duygusal faktör, bir soykırımla karşı karşıya olduğumuzun farkında olmak, birkaç gün öncesine kadar bu tür girişimlere birlikte katılmaları zor olan farklı gruplar arasındaki engelleri ortadan kaldırdı. Sendikalar açısından, öncelikle bir ayrım yapmak gerekiyor: Son yıllarda taban sendikaları Filistin ile dayanışma girişimlerini desteklemiş ve sürekli olarak savaş ekonomisine kaymaya yönelik eleştirilerde bulunmuş, Cenova ve Livorno’da liman işçileri grevler yapmış ve özellikle son bir yılda on binlerce kişinin katıldığı yürüyüşler düzenlemiştir, ancak bunlar ana akım medya tarafından görmezden gelinmiştir. CGIL (Confederazione Generale Italiana del Lavoro/İtalyan Genel İşçi Konfederasyonu), CISL (Confederazione Italiana Sindacati Lavoratori/İtalyan İşçi Sendikaları Konfederasyonu) ve UIL (Unione Italiana del Lavoro/İtalyan İşçi Sendikası), CUB ( Confederazione Unitaria di Base/Birleşik Temel Konfederasyon),USB (Unione Sindacale di Base/Temel Sendika Birliği), SI COBAS (Sindacato Intercategoriale dei Comitati di Base/Temel Komitelerin Sektörler Arası Sendikası) gibi en büyük sendika konfederasyonları, üyelerin arasında bile anlaşmazlığa yol açan belirsiz bir sessizlik içinde kaldılar. İtalya’nın en büyük sendikası olan CGIL’in geç kalmış katılımı, bu sendikaların tabanındaki hoşnutsuzluğun bir göstergesidir. Dolayısıyla, evet, spontane ve büyük çaplı protestoların, en azından şimdilik, CGIL liderlerini daha net bir tavır almaya zorladığı bir durumla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Derneklerin etkisi konusunda ise, partiler ve sendikalar dışındaki çeşitli derneklerin, protestoların büyük merkezlerle sınırlı kalmamasını ve çevreye de yayılmasını sağladığını düşünüyorum.
Özellikle ulaşım ve lojistik gibi sektörlerde İtalya’da gerçekten de hayatın durduğunu gördük. Bu anlamda grevin başarıya ulaştığını söylemek mümkün mü? Katılımlar, İtalya’nın yalnızca büyük şehirlerinde mi gerçekleşti yoksa küçük-orta ölçekli şehir ve kasabalarda da toplanmalar ve grevler örgütlenebildi mi?
İtalya elbette büyük bir ülke ve işçilerin tek tip bir tepki vermesi gerçekçi olmazdı. Ancak bu hareketlerin yenilikçi yanı da tam olarak burada yatıyor: küçük ve orta ölçekli şehirlerle kasabalarda da ilgi gördüler ve farklı sektörlerde, özellikle ulaşım, eğitim ve liman lojistiği alanlarında, greve katılım oranlarının ötesinde eylemler ve girişimler gerçekleştirildi. Bu anlamda grevlerin başarılı olduğu şüphesizdir. Üstelik uzun zamandır ilk kez, bu grevler son yıllarda başarılı eylemlerin yankı bulmasını engelleyen medyanın ilgisizliği duvarını aşmayı başardı.
AYAKLANMA MELONİ’Yİ KORKUTTU
Meloni ve İtalyan sağının Filistin meselesine ve grevlere karşı tutumu ne oldu? Görüldüğü kadarıyla, Türkiye’de olduğu gibi, milyonlara ulaşan kalabalıklara rağmen sağ kesimden birçok kişi eylemlerin aslında o kadar da kalabalık geçmediğini ve grevlerin başarıya ulaşmadığını öne süren paylaşımlarda bulunuyordu. İşçi sınıfı ve gençliği de yoğun biçimde kapsayan bu denli örgütlü bir kitleselliğin İtalyan sağında endişe, hatta korku yarattığını söylemek mümkün müdür?
Meloni hükümetinin ve İtalyan sağının Filistin meselesine karşı tutumu, paradoksal bir şekilde, hareketin yayılmasına katkıda bulunan faktörlerden biri oldu. 7 Ekim 2023’ten sonra Meloni hükümeti, ateşkesin sağlanması ve rehinelerin serbest bırakılması çağrısında bulunsa da kamuoyunun giderek artan bir kesimi tarafından ikiyüzlü olarak değerlendirilen bir tutum sergiledi. İsrail’e silah tedarik sözleşmelerinin imzalanmasını askıya almış olmasına rağmen, İtalya daha önce imzalanan sözleşmelerde öngörülen tedarikleri sürdürerek, insani yardım desteğine rağmen sivil katliamlara fiilen suç ortağı oldu. Meloni ve hükümet üyeleri, İsrail güçlerinin sivilleri sistematik biçimde katletmesini daha net biçimde kınamak için Haziran 2025’i beklediler. Aynı zamanda, Filistin’e yönelik dayanışma ve İsrail’e karşı boykot hareketinin büyümesiyle birlikte başbakan, Filistin meselesini hükümete saldırmak için kullandıkları suçlamasıyla protestoculara ve muhalefet partilerine karşı tonunu giderek sertleştirdi. Sivil katliamları değil, bir gösteri sırasında kırılan bir vitrini kınamakta ısrar etmesi, protestoların daha da genişlemesine yol açtı. Bu anlamda, ana akım medya hükümetin anlatısını desteklemeye devam etse de, gösterilerin boyutu hükümeti alarma geçirdi. Bu durum, seçimler üzerinde doğrudan bir etkisi olacağı korkusundan çok, Filistin halkıyla dayanışmanın yanı sıra savaş ekonomisine, işçileri sömüren güvencesiz sözleşmelere, ırkçılığa ve İtalya’da olduğu gibi Avrupa ve dünya genelinde otoriter eğilimlerin göstergesi olan güvenlik politikalarına karşı çıkan bir kitle hareketiyle karşı karşıya kalma korkusundan kaynaklanıyordu.
Son olarak, eylemlerin İtalya’daki emek ve sol hareketine moral, motivasyon ve örgütlenme açısından önemli bir etkisi olduğu söylenebilir mi? Otoriter sağ yönetimlerin güç kazandığı bu dönemde, İtalyan halkı alanlara dökülen bu anti-faşist, anti-emperyalist ve anti-siyonist kitleyle güven tazeleyip birleşik bir sol, devrimci muhalefet olasılığını işaret edebildi mi? Kısacası, bu eylemlerin Filistin mücadelesini meşrulaştırmanın yanı sıra, İtalya ve Avrupa soluna güven tazeleyici ve harekete geçirici, sağına ise endişe verici bir mesaj verdiğini söyleyebilir miyiz? Kısa ve orta vadede sendikaların ve örgütlerin Filistin mücadelesiyle ilgili önlerine koydukları plan nedir?
Eylemler, özellikle Parlamento dışında mevcut hükümete karşı toplumsal bir muhalefet oluşturmaya çalışan örgütler ve sendikalar üzerinde kesinlikle motive edici bir etki yarattı. Gerçek şu ki, üniversiteler hâlâ ajitasyon halinde ve kuzeyden güneye kadar çok sayıda eylem gerçekleşiyor. Bununla birlikte, bu hareketin geleceği hâlâ belirsiz ve solun ve taban sendikacılığının siyasi parçalanmışlığı unutulmamalı. Önümüzdeki aylarda, bu büyük gösterilerin yalnızca duygusal bir tepki mi olduğu yoksa başka bir şeyin başlangıcını mı temsil ettiği anlaşılacak. Bugün Gazze’deki soykırımın yanı sıra NATO ile Rusya arasında yavaş ama kaçınılmaz biçimde ilerleyen bir savaş eğilimi gözlemleniyor ve bu durum, İtalyan halkının giderek yoksullaşmasıyla birlikte yaşanıyor. Bu hareketlerin çağrıcıları, bizi bugünkü duruma getiren uluslararası ve yerel mekanizmaları doğru biçimde belirleyip bunlara karşı bir mücadele platformu geliştirebilirlerse, o zaman yeni ve umut verici bir fenomenle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.