AI-generated visual created by osmancanbagir using Midjourney.
Kendi hayatlarımıza ya da başımıza gelen olaylarda gerçekten etkin bir rolümüz var mı?
Farkında olmadan öğrendiklerimizin bizi bu kadar etkilemesi tuhaf. Çocukken yaşanan tek bir olay, hatırlamadığım bir an bile, hayatımın bütününe uzanan bir olay örgüsü yaratabiliyor. Oysa ne o anı tam hatırlıyorum ne de sonuçlarını…
Bazen bir şeye bakışımın, kararımın, tepki biçimimin benim etkimin tamamen dışında başka bir şey tarafından yönetilebildiğini hissediyorum. Belli ki bildiklerimin yanı sıra farkında olmadan öğrendiklerim de benimle birlikte bakıyor; çıkan anlam ise tamamen bana ait. Ne kadar garip değil mi? Bu düşüncenin bir kısmını ben bile seçmemişken…
Yine de anlıyorum ki, başıma gelenlerin sorumluluğunu alacak benden başka kimse yok.
Tam da burada bazı sorular devreye giriyor: Eğer hayatıma yön verebilen şeyler benim farkında olmadığım izlerse, o zaman kim işin içinde? Bu duygular, bu tepkiler neden benim kontrolüm dışında hareket edebiliyor? “Ben” dediğim şey aslında benliğin çok mu ötesinde? Aslına bakarsak bana ait bile olmayabilirler, içime rastgele koyulmuş gibiler. Ama ne demiştim? Sorumluluk yine de bana ait…
Kimi zaman kendimi yapmak istemediğim davranışları yaparken yakalıyorum ya da sonuçlarıyla uğraşırken buluyorum. İş işten geçmiş oluyor; ne yapsam faydasız kalıyor. Sonra tekrar başa sarıyorum. İyi şeylere odaklanıyorum ama iyi şeylerin içindeyken bile kendime engeller yarattığımı fark ediyorum. Bu, kendi kendime açtığım bir savaş gibi: iyiyi isteyende de ben varım, orada kalamayanda da. Saçmalık.
Bu öğretilerin kaynağını düşündüğümde aklımda iki alan belirginleşiyor: aileden öğrendiklerim ve toplumdan öğrendiklerim.
Aile kısmınının temelinde iyi niyet taşıyan davranışlar, seçimler… Ama onların bildikleri kadarıyla davrandıkları bu hayat, benim içimde bambaşka izler bırakmış. Ne onların haberi var ne de benim. Üzerine düşünmeden, olan biteni görmeden ve araştırmadan anlamak güç. Burada bir suçlama yapmıyorum; kızmak kolay olurdu. Ama düşündüğümde şunu görüyorum: onlar da ilk defa hayatı yaşıyorlardı. Kendi yüklerini nasıl taşıyacaklarını bilmiyorlardı. Ellerinden gelen, kendi öğrendikleri kadardı. Doğru seçimleri yapmaya çalışarak hayata tutunuyorlar. Böyle bakınca kızgınlık yerini tuhaf bir anlayışa bırakıyor. Bugün içimi sıkan bu arayışların karşısında, bir cevap arayan bendeki öğretilerin birçoğu da bu kayda değer mücadele sonucunda oluştu. Artı yönleri görmezden gelmeye niyetim yok.
Topluma gelirsek, net konuşmak zor. Öğretileri açık değil. Hayatın içine sindirilmiş ve bizi nerede nasıl yakaladığını bilmediğimiz şekilde etkiliyor. Nerede ne yapılır, nasıl konuşulur, ne giyilir vs. bunları ve yüzlerce benzerini farkında olmadan öğreniyoruz. Zamanlada öyle içimize işliyorki oymuşcasına davranıyoruz. Ben böyleyim dediğimiz şeylerin çoğu görünmez öğretilerin bir sonucu.
Hepimiz aynı şeyleri yaşıyoruz sanırım. Ya da bir çoğumuz? Muhtemelen. Bazıları basit çözümler bulup aşmış olabilir, bazıları hiç fark etmeden yaşamaya devam ediyordur belki. Bilmiyorum. Sorgulamadan yaşayan, mutlu olan ya da mutluymuş gibi yapan insanlar… Onları anlayamıyorum. başlarına ne gelirse gelsin, neyin nasıl öğrenildiğini aramıyorlar, sadece yaşıyorlar. Kafaları baya rahat olsa gerek. Benim yapabileceğim bir şey değil. Belki bu da öğretilmiş şeylerin bir sonucudur.
Kendime dönecek olursam, ben yaşadığım hayatın içerisinde ne olduğumu bilmek isterim. Ne olmadığımı da bilmek. Eğer bu iç sesle ortalama yetmiş yıl yaşayacaksam, onun nereden geldiğini öğrenmek ve ona öğretmek isterim; onunla öğrenmek isterim. Kendi gözümden bir hayat yaratmak, yaşamak isterim.
İçime zorla konan bütün izlere rağmen, kendi hayatımı yine kendi ellerimle yazabilecek tek varlık benim.
Figuran was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.