Feda mı, karşılıklı elseverlik mi?

Canlıların hayatta kalmaları ve türlerini sürdürmelerini sağlayan çok sayıda evrimsel genetik düzenek var. Hepsi DNA’larımıza gömülü ve milyonlarca yıllık evrimin ürünü.

Grubun ortak amacı için kendi canından vazgeçebilmek, kendini feda etmek işte bu ortak evrimsel mirasın ürünlerinden biri. İnsan dışındaki canlılarda genetik bir kod sadece; akraba ya da grup seçilimi olarak işliyor. Bir arı için kendisinin hayatta kalmasından çok aynı genlere sahip olan “akrabalarının” (aynı kovan) daha önemli. Önemli olan gen diziliminin varlığını sürdürebilmesi. Arı, bunu bilerek yapmıyor, yani seçmiyor. İnsan için ise bilinçli bir karar. Her ne kadar genlerimizden gelen bir miras olsa da biz, bile isteye seçiyoruz. Yani seçmeme hakkımız da var.

Feda eyleminde, kendisini feda eden eyleminin sonuçta ne işe yaradığını, amaca ulaşılmasını sağlayıp sağlamadığını hiçbir zaman bilemiyor. Arı için bir önemi yok, daha doğrusu arı için böyle bir kavramdan söz etmek bile anlamsız. O, feda etmeye kodlanmıştır. Fedasının (ölümünün) kovandaki diğer arıları kurtarmaya yarayıp yaramadığına dair bir tahayyülü, umudu vs. de yoktur. Din, işte bu genetik feda mirasını bilmeden de olsa cennet vaadi ile eşleştirerek seçim yapanı etkiliyor. Ancak elbette, feda seçimini sadece dinle ilişkilendirmek yanlış olur.

Genetik mirasımız ya da evrimin kaderciliğiyle insan olmadık. İnsan, doğasının boyunduruğunda yaşamıyor; doğası ile içinde yaşadığı toplumsal koşulların etkileşimi altında insanlaşıyor. Hiçbir öte dünya beklentisi olmadan kendisini feda eden çok sayıda insan var. Asıl olarak, insan için bir “haysiyet meselesi” kendisini feda edebilmek.

Ya da bir zamanlar haysiyet meselesiydi demek daha doğru olabilir. Çünkü haysiyetin de pazarlık ve vaatler aracılığıyla “piyasalaştığı” zamanımızda çoğu feda eylemlerinin alınıp satılır olması da yaygınlaştı. “Feda bombacılarının”, “örgütler” tarafından aileye ömür boyu bakım anlaşmalarıyla yoksullar arasından seçildiği zamanlarda yaşıyoruz. Ezenler ve ezilenlerin olduğu her tür politik yapının ilk ve en çok istismar ettiği şey de insan doğası değil midir?

BENCİLLİKTEN TÜREDİ

Hayatta kalma (survival) için evrimleşen ikinci bir düzenek daha var. Karşılıklı elseverlik (reciprocal altruism) kendimizden olmayanın hayatta kalması için kendimizden fedakarlık etmemizi sağlıyor. Karşılıklı elseverliği, fedadan ayıran önemli bir fark var. Feda da ölüyoruz ama grubumuz (soyumuz) hayatta kalıyor. Karşılıklı elseverlik de ise bizden olmayana yardım edip, sağ kalmasını sağlıyoruz ki, ilerde bizim başımız derde girdiğinde o da bize yardım etsin. Bir tür bugün bana, yarın sana anlaşması. Karşılıklı elseverliğin aslında bencillikten türediği de açık. Senin sağ kalmana yardım ediyorum ki ilerde sen de benim sağ kalmama yardım et!

Karşılıklı elseverlik düzeneği, ucunda ölüm olmadığından bitmek bilmez bir maliyet- fayda denkleminde işler. Kendisinden olmayana, kendisinden bir şeyleri vererek yardım eden daha sonra yardım ettiği kişi ya da grubun ne yaptığına bakar. Benzer durumlarda o da yardım ediyor mu diye. Karşılıklı elseverlik belleğe kaydedilir. Yardım ettiğimizin ilerde bize yardım edip etmediğine bakarız. Bu sistemde her zaman dikkat edilen ise bir “hilecinin” olup olmamasıdır. Bellek bu yüzden zorunludur. Sürekli yardım alan ama yardım etmeye gelince ortadan kaybolan hileciler tüm sistemin sağ kalmasını tehdit ederler. Bu yüzden insan toplulukları “hilecileri” cezalandıran, sistem dışına iten düzenekler inşa etmişlerdir. Sonuçta arı ya da karınca değiliz…

SIKINTI YAŞAMAZLAR

Ama, gücü elinde tutanlar çoğunlukla hilecilikten beslenirler ve cezalandırılmalarını önleyecek düzenlemeler yaparlar. Cennet vaadi de bu bağlamda değerlendirilebilir, “iyilik yap denize at, balık bilmezse halik bilir” sözü gibi. Hileciler kendilerini korumak için sadece inançları ya da öte dünyayı istismar etmekle kalmazlar. Yeryüzünde verilmesi gereken cezadan kaçınmak için başka hilecilerle karşılık elseverlik hilesine durmadan başvururlar. Üstelik birbirlerinin hileci olduğunu iki taraf da bildiğinden haysiyetli insanları istismar ederken en küçük bir ahlaki sıkıntı bile yaşamazlar.

İktidar için çatışanlar, kendi bekaları için tebalarına feda, rakiplerine ise karşılıklı elseverlik düzeneklerini benimsetmeye çalışırlar. “Sen kendini feda edersen biz sağ kalacağız ve amacımıza ulaşacağız” ile “aramızdaki çatışmaya ara verip güçlerimizi birleştirmezsek ikimiz de yok olacağız!” halleri.

Bu mektubu bir hariçten gazel okuma gayreti olarak görürseniz, hak veririm size, ama sınıf arkadaşım Adnan Selçuk ve hiç karşılaşmadığım Selahattin olarak haysiyetinize hayran olan birinin mektubu olarak görmenizi de dilerim. Sağ kalın, emi…