Fark Et: Yarım Cesaret

Bazı anlar vardır; bir kâğıt, bir kıvılcım ve bir karar… Hepsi bir araya gelir ve seni kendi cesaretinle yüzleştirir. Ben de bir sahne hayal ettim; o sahneden bir farkındalık çıktı. Hikâye kurgu, ama duygusu tanıdık.

Photo by Aron Yigin on Unsplash

Tutuşmuş elinde bir kağıt, koşturup duruyor…
Yazılanlar kayboluyor beklemeden. Söndürün! Yarısı dahi kalsa kanıt olur yaşadıklarına, anlatmak istediklerine. Düşüncelerini zaten zar zor dile getirmiş, ancak kağıda dökebilmiş. Şimdi ise onlar da siliniyor.

Öyle üzülmüş, öyle ürkmüş ki…
Ne yazıyor bilinmez ama sanki bir daha yazılamayacak gibi.
Belki kendinin bile bilmediği bir formül ya da ipucu var. Kendi yazdıysa da aynısı olmaz endişesiyle tutuşmuş olabilir.
Ya da çok sevdiği birinden gelen bir mektuptu…
Ellerinin arasında söndürdü. Elleriyle.
Yandı elleri.

Geriye hiçbir şey kalmadı.
Geç kaldı.
Ama yine de neden elleriyle yaptı?
İçim gitti öyle görünce.

Ağlıyor… “Yandı!” diyor ama ellerine değil, elinde tuttuğuna. Ağıt yakıyor sanki.
Herkes yanına koşuyor. Elinden parça parça kalmış, kum gibi dağılan kağıt parçalarını toplamaya çalışıyorlar.
“Durun, daha beter olacak!”
“Acile gitmeli mi?”
“Açık kalsın yara, merhem sürelim!”
“Yanık kremi yok mu? Bu nasıl işletme?”

Telaşlı sesler yükselirken birkaç kişi fısıldıyor:
“Acaba akıl sağlığında bir sorun mu var?”

Neyse ki ilk yardım çantası varmış. Yanık sanıldığı kadar büyük değil. Müdahale edildi, derin bir sessizlik çöktü.
Ve o sessizliğin içinde, o dedi:

“Bırakın yansın… Ben yaktım. Benim yüzümden oldu.”

Meğer o mektupvari kağıdı kendi elleriyle ateşe vermiş.
Sonra pişman olmuş.
Ama iş işten geçmiş…

Kendine ceza verir gibi söndürmeye çalışmış.
Bu eller yaktı, bu eller söndürdü.
Ama olan oldu.
Gitti. Kül oldu.

“Ezberimde hepsi… Ezberimde gerçi…”
diye ağlamaya başladı.

Ama ya unutursa?
Ya bir kelimesi daha varsa, ya yanlış hatırlarsa?..

Kimse “E ne diye yaktın?” diyemedi.
Belli ki hem kurtulmak istediği, hem kaybetmeye dayanamadığı bir şeydi.

Kimsenin pek umurunda olmadan unutuldu gitti.
O da gitti.

Ama benim kafamda sorular dönüp duruyordu:
Bu neydi şimdi? Neden yaşandı? Neden biz gördük? Ne olacak şimdi?

Biz sadece bir ana şahit olduk.
O ise o anı belki de hiç aklından çıkaramayacak.

Ve o anda aklıma bir şey geldi:
Yarım cesaret.

O anı uyandıran şey, yarım kalmış bir cesaret hareketiydi.
Tam değil ama yok da değil.
Cesaret etmek için yakıtı yüklemiş yüreğine ama gıdım gıdım…
Hani bir bardak yarıya kadar doluysa, “boş değil” deriz ya…
İşte öyle bir şey.

Sanırım deli cesareti buna benzer. Ama bu daha farklı…
İçimden uydurdum: Yarım cesaret.

İçindeki yarım cesaret, onu yakmaya itti.
Ama tam cesareti olmadığı için kül oluşunu izlemeye gücü yetmedi.
Bu yüzden pişman oldu.
Geri sarmak istedi ama çoktan fitillenmişti bile.

Bu sefer yanan sadece kağıt değil, elleri de oldu.
Kalbi, ruhu ve kalan cesareti de…

Yeniden başlamak isterken, olduğu yerden de geriye gitti

Photo by Dewang Gupta on Unsplash

Bu sahne, beni derin bir sorgulamaya itti.

Bir şeyi başlatmak ya da bitirmek için fazla acele ediyoruz.
Hemen olsun diyoruz ya da hemen kurtulmak istiyoruz.
Oysa her şeyin bir zamanı var: başlamanın da, bitirmenin de.

O kağıdı her gün okuyarak, başucunda tutarak kurtulmak istedi o satırlardan.
Ama kendini o kelimelere maruz bıraktı.
Zihni, kalbi, tüm satırları anlam kıldı — ya da anlamsız.
Ama bir şekilde ruhuna işledi.

Oysa okuduktan sonra, pek kullanmadığı bir çekmeceye koysa…
Bir gün kendiliğinden karşısına çıktığında, “Bu muydu?” diyecekti.
Yırtıp atacaktı belki.
Ya da tekrar okusa bile, üzerinden zaman geçtiği için aynı hissi uyandırmayacaktı.

İster geri koysun yerine, ister yok etsin…
Artık bir anlamı kalmayacaktı. Saniyelik bir an olacaktı. Anı bile değil, yalnızca an.

Bizler…
Çok istediğimiz ya da istemediğimiz — hatta zorla istediğimiz her şeyin bizi ele geçirmesine izin verirsek, daha çok yarım kalır cesaretimiz.
Elimizde yanar…
Geriye de gideriz.
O düşüncelerden çıkamayız.

Bazı hikayelerin neden yarım kaldığını şimdi daha iyi anlıyorum.
Aslında yarım kalmıyorlar.
Çoktan bitmiş bir şeyi sürdürmeye çalışıyoruz sadece.
Birden kül olunca da “Ama satırlar ezberimde hala…” diyoruz. Sonuna eklenmesi gereken bir cümle daha varmış hissiyle kalıyoruz.

Bazen de bir şeye başlamadığımızı sanıyoruz.
Ama çoktan yola çıkmışız.
Yolda olduğumuzu fark edince de korkup bir önceki adıma, hatta daha gerisine sığınıyoruz.

Sakin kalmayı, sakin düşünmeyi, sakin yaşamayı beceremiyoruz.

“Gamsız olsaydım keşke…” diyoruz ama esas hayatını yaşayanlar gamsız olanlar değil, sakin olanlar.

Şimdi bunu biliyorsak, peki neden bu telaş?..

💛
Çokça sevgiler,
G.A.

#farkındalık #cesaret #pişmanlık #sakinlik #awareness #courage #regret

#hikaye #deneme #shortstory

Tüm yazılarıma ücretsiz Medium profilimden erişebilir ve abone olabilirsiniz.

Yazılarımla ilgili sorularınız veya geri bildirimleriniz için bana her zaman adresinden ulaşabilirsiniz.

Fark Et: Yarım Cesaret was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.