Anlamsız bir duraksama yaşadım bu akşam. Mutfak tezgâhında mantar doğrarken birden fark ettim. Bizim evde mantar pişmezdi. Çocukken yemeklerin eşit olduğunu sanırdım. Annemin sevmediği yemekler sessizce silinmiş. Annem yemek ayırmaz sanırdım. Sevmediğim yemekleri bile yerdim. Gözümdeki o ideal insanın istediği insan olmaya çalışırdım. O da ancak o zaman sevgi gösterirdi.Yaptığım her eylemin altında bu yatardı biraz da. Sevgi isteyen bir evcil hayvan gibi… Beni sevmesi için bir şeyler yapmalıydım. Pavlov’un köpeği gibi büyüdüm biraz. Herkesin birbirini koşulsuz sevdiği dünyada ben hep sevilmek için çabaladım. Avuç avuç dağılırken ben sadece uzaktan izledim.Evde öğrendiğim bu koşullu sevgi daha sonra hayatıma yansıdı. Kim ne olmamı istiyorsa o olmak zorunda kaldım. Cehenneme giriş biletim bu benim.
Aynaya bakamadım yıllarca. Suda gördüğüm aksimden bile kaçtım. Kendimi sevmeyi bırak, düşünmedim bile. Sonradan fark ettim: insanlar birbirini nedensiz seviyor. Sırf kendileri oldukları için seviyorlar. Bir şarta bağlamadan. Aklım almadı ilk başta. Bütün gerçekliğimi yıkan bu gerçeğikabullenemiyordum. Sormak istedim sana.
Neden benim kendimi sevmeme izin vermedin?
Kapı kapı gezen bir dilenci gibi sevgi dilendirdin bana. İnsanı ailesi sevmediği zaman dışarıda ayırıyor; kendine yeni bir aile kuruyor, kendi gibi insanları buluyor. Hani köpekler korkan insanları tanır ya, onları kovalar; insanlar da öyle… Hiç sevilmemiş olanlar tanıyor birbirini. En çok da tebessümlerinin altındaki enkazdan. O enkaz o kadar büyük ki… Ne kadar yüksek sesle gülersen o kadar kapanır sanıyorsun. Ne kadar göstermezsem çaresizliğimi… Üstünü örtüyorsun bir deli gibi.
Evin yok senin. Gidecek, sığınacak bir yerin yok. Çıplak kalıyorsun insanların karşısında, savunmasız. Tek bir şey kalıyor elinde: her şeyi herkesten çok sevmek. Hayatla aranda o kadar ince bir bağ var ki korkuyorsun! Kopmasın istiyorsun. Bir yanın kopsun istiyor: bitsin bu rezillik. Böylesi bir yaşam hangi kutsallığa sığar? Bir yanın da yaşamak istiyor. Ne kadar batsan da çamura, yaşamak… En adi insanlar bile yaşarken ölmek ağrına gidiyor. Biliyorsun ama bu film sonu mutlu bitmeyecek. Öyle eskilerin ağlamalı drama filmi değil ama bir Zeki Demirkubuz filmini de aratmıyor.
Biliyor musun? Cehennemden çıkış biletimi kaybettim. Bir kız tanımıştım. Dışarıdan görsen ölmüş dersin. Daha az önce gömmüşler, kendi cenazesinden geliyor. Öyle bir umursamazlıkla bakıyor hayata. Ama gözlerinin altında bir enkaz var; benim geldiğim enkaz. Bir el versem çıkar. Gözlerinde bir şey var. Dünya da bu kadar güzel başka bir şey görmedim. Hak ediyor çıkmayı. Benden bile fazla hak ediyor. Bir fırsıtı olsa,yeniden bir ev kurar o enkazla. Çıkarırsam onu buradan ben de çıkarım bu cehennemden. Çıkmasında olur be oğlum. O çıksın yeter ki, bizden biri kazansın.
Ne varsa elimde koydum ortaya. Sevsin diye beni her türlü şeyi yaptım. İnsanlar önlerine karşılıksız konulan her şeyi değersiz buluyormuş. Beceremedim. Yoruldum;Bu cehennemden çıkmak için çabalamaktan, Sesimi duyurmak için bağırmaktan yoruldum. Beni her sevmeyen insanda kendimi eleştirmekten, herkesin sevginin bana az gelmesinden yoruldum. Evsiz gibi yaşadım yıllarca.
Benim evim burasıymış. Ben cehennem sakiniyim. Kabullendim kendimi. Şimdiye kadar sizin istediğiniz insanı yaşadım. Artık evimdeyim. Yer vermediyseniz bana cihanda, efendi efendi beklemem bir köşede sıramı. Tamam, yaşamadım sizin yanınızda. Kendi yaşamımı kurarım bir dağ başında.
Çok eskiden tanışmıştım şeytanla. Ruhumu satmak için gittiğimde yanına demişti bana:
“Evlat! Sen de artık bizdensin."
Evsiz was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.