Bir gün sokakta küçük bir çocuğu izledim. Plastik bir çaydanlıkla hayali misafirlerine çay dolduruyor, oyuncak bebeğini uyutuyor, odanın ortasına kurduğu düzeni büyük bir ciddiyetle yönetiyordu. Gülümsedim. Çocuk oyuna öylesine inanmıştı ki, gerçek dünyayı unuttuğunu sanıyordum.
Sonra önümden takım elbiseli bir adam geçti. Telefonda iş toplantısını, yetişmeyen projeleri, yönetimden gelen yeni talimatları konuşuyordu. Yanımdan geçen genç kadın, sosyal medyada ne paylaşması gerektiğini düşünerek kıyafetini düzeltiyordu. Biri statüsünü, biri bedenini, biri aile rolünü tamamlamaya çalışıyordu.
O an durdum.
Belki o çocuk hayal kurmuyordu.
Belki biz oyunu oynadığımızı unutmuştuk.
Hayat Bir Evcilik Oyunuysa…
Çocukken oynadığımız evcilik oyunlarında roller basitti: anne, baba, öğretmen, doktor… Bir düzen kurar, kurallar belirler ve oyuna dalardık. O an her şey gerçek gibiydi, ta ki oyunu bırakana kadar.
Büyüdük.
Ama oyun bitmedi.
Sadece oyuncaklarımız değişti.
Bugün; ebeveyn, eş, çalışan, yönetici, öğrenci… isimleri değişmiş rollerin içindeyiz. Çocukken rollerimizi biz seçerdik. Şimdi çoğu rol bize seçilmiş halde geliyor. Sistem hazır. Sahneler hazır. Sıra yalnızca oynamakta.
Toplumun Görünmez Yönetmeni: Yazılı Olmayan Kurallar
Hayatın oyuna benzemesinin en çarpıcı yanı, kuralları bizim koymamış olmamızdır. Toplum, emir vermez; fısıldar. Ama o fısıltı zamanla buyruğa dönüşür:
• “Şu yaşta evlenmelisin.”
• “Çocuk yapmazsan eksiksin.”
• “Başarı çok kazanmak demektir.”
• “El alem ne der?”
• “Böyle yaşanır.”
Toplum önce bireyin ne zaman, ne şekilde ve nasıl evleneceğine müdahale eder, evlendikten sonra ise aile hayatına müdahale etmeye çalışır. Bu müdahaleler çoğu zaman ince ve görünmezdir, ama etkisi derindir.
Ve unutulmamalıdır ki: Kendini özgür hissetmeyen toplumun insanları, kendi özgürlüğünü ilan etmeye çalışan bireylere de engel olur.
Bu cümlelerin hiçbiri bir yasada yazmaz. Yine de hayatımızı onlar şekillendirir.
Toplum seni zorlamaz; zorlanma ihtimalini sana içselleştirir.
Böylece istek gibi görünen şey, aslında mekanizmaya dönüşür.
Bir gün aynaya bakar ve şöyle düşünürsün:
“Bu hayatı ben mi seçtim, yoksa bana verilen hayatı mı sürdürüyorum?”
İşte o an, oyunun kendisi görünür hale gelir.
Hayat Oyunu: Kazanmak Üzerine Değil, Fark Etmek Üzerine
Evcilik oyununda kimse kazanmaz. Çünkü oyunun amacı kazanmak değil, deneyimlemektir.
Hayat da böyledir.
Kazandığımızı sandığımız çoğu şey, aslında başkalarının onayıdır: statü, kariyer, ev, ilişki, başarı…
Değerli olup olmamasına değil, toplum ne derse ona göre anlam kazanır.
Oyunu sorguladığın an ise perde aralanır.
Ve ilk kez kendi hayatına seyirci değil, oyuncu olarak bakmaya başlarsın.
Kendi Oyununun Yazarı Olmak
Toplumun yazdığı oyunu oynamak kolaydır, çünkü senaryosu hazırdır. Sahneden çıkmak ise cesaret ister.
Kendi oyununu yazmaya başlamak;
• “Böyle yaşanır” cümlesini
**“Ben böyle yaşamayı seçiyorum”**a dönüştürmektir.
• Başkalarının beklentilerini değil,
kendi değerlerini pusula yapmaktır.
• “El alem ne der?” korkusunu
“Ben kimim?” sorusuyla değiştirmektir.
Ve unutmamak gerekir ki: Hayatımızdaki yeri ne olursa olsun, sınırlarımıza müdahale ettiği yerde o kişiyle aramıza mesafe koymak, kendi özgürlüğümüzü ve oyunumuza sahip olmayı korumanın bir parçasıdır.
Toplum çoğu zaman kendimizi çocuklarımıza, annemize, babamıza, kardeşlerimize feda etmemizi bekler. Ama kendini feda eden bir insan, ne çocuğuna ne kendine ne de diğerlerine gerçekten fayda sağlayabilir. Sevdiklerimiz için yapabileceğimiz en iyi şey, kendi hayatımızı ve özgürlüğümüzü korumaktır.
Ve unutulmamalıdır ki: Kendi içimizde ne kadar özgür ve saygın bir kişi olursak, sevdiğimiz insanlarla da o kadar sağlıklı ve dengeli ilişkiler kurabiliriz.
Özgürlük; oyunu bırakmakta değil,
oyunu fark ederek seçim yapabilmekte saklıdır.
Sonuç: Oyun Bitmedi, Sadece Rol Değiştirme Zamanı
Eğer hayat gerçekten bir evcilik oyununa benziyorsa, yıllardır başkalarının belirlediği kurallara göre oynuyor olmamız şaşırtıcı değildir. Ama bu, kader değildir.
Unutma:
Hayat sana bir rol verir,
ama o rolü sürdürmek zorunda değilsin.
Belki de yaşamın asıl sırrı şu cümlede gizlidir:
Oyunu oynamak zorundaysan, hiç değilse kurallarını kendin koy.
Evcilik Bitti Sandık: Toplumun Yazdığı Hayat Senaryosunu Kim Oynuyor? was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.