Önceki dönem DİSK Genel Başkanlarından Rıdvan Budak, Süleyman Çelebi ve Erol Ekici, konfederasyonun genel merkezinin İstanbul’dan Ankara’ya taşınmasına yönelik kararla ilgili yazılı açıklama yayınladı.
“Emeğin başkenti İstanbul’dur” başlıklı açıklamada İstanbul’un Türkiye işçi sınıfı ve mücadelesi bakımından tarihsel ve simgesel önemine vurgu yapıldı.
“Emeğin Başkenti İstanbul’dur!” başlıklı açıklamanın tamamı şu şekilde:
DİSK’in Ankara’ya taşınmasıyla ilgili tartışmalar, 2020’deki genel kurulda yetki DİSK yönetim kuruluna bırakıldıktan sonra geçtiğimiz günlerde tekrar yönetimin taşınmaya start vermesi ve ardından da DİSK üyesi toplamda 15 sendikanın bu kararı doğru bulmadıklarını belirtmeleriyle tekrar gündeme geldi.
Sonuç itibariyle, genel kurulda alınan kararın uygulanması konusunda yetkilendirilmiş olan DİSK yönetim kuruludur, kararı uygulayacak olan da bu kuruldur. (Buradaki hukuksal tartışmalara girmek istemiyoruz).
Bizler, DİSK eski genel başkanları olarak, DİSK içerisinde süren bu “önemli” tartışmalar konusunda önemli gördüğümüz birkaç noktayı paylaşmak isteriz.
Birincisi ve öncelikle şunu hatırlatmak isteriz ki; DİSK emeğin, alın terinin ve direnişin başkenti olan İstanbul’da doğmuştur. Kökleri bu kentin/bölgenin fabrikalarında, tersanelerinde, atölyelerinde, işçilerin ekmek kavgasında, grev boylarında ve dayanışma kültürü içinde yoğrulmuş bir örgüttür. Bu asla unutulmamalıdır!
Herkesin bildiği gibi DİSK, tarihi boyunca sömürüye karşı durmuş, emeğin haklarını tavizsiz savunmuş, anayasal hakları, eşitliği ve özgürlükleri savuna gelmiş, bu mücadelesinin bedelini de 12 Eylül‘de lider kadroları binbir acıyla ve “idamla” yargılanarak ödemiş bir örgüttür.
İkincisi, evet DİSK İstanbul’da kurulmuştur ve kurucuları tarafından Ankara tartışmasına hiç girilmemiştir. Çünkü üretimin, sanayinin, direnişin ve örgütlenmenin gerçek merkezi Marmara bölgesidir, dolayısıyla İstanbul’dur. DİSK’in yeri de, belleği de, yüreği de burada atar ve işçi sınıfı yaşamının merkezi hâlâ buradadır.
Bu konuda değerli başkanımız, sevgili ağabeyimiz Abdullah Baştürk, 12 Eylül öncesi 7. Genel kurulda bu fikri dile getirmişti. Ama o günlerde DİSK büyük bir güçtü; Türkiye’nin dört bir yanında kitlesel eylem yapacak örgütlülüğe ve cesarete sahipti.
Bugün de durum farklı değildir. Nasıl ki 1 Mayıs alanı Taksim emeğin ve emek dostlarının vazgeçilmezi ise DİSK genel merkezi için de İstanbul proleteryanın başkenti olarak vazgeçilmezdir. İstanbul, Türkiye işçi sınıfının tarihsel ve zihinsel mevzisidir.
Üçüncüsü, Ankara bugün cumhuriyetimizin başkenti olsa da bu iktidar eliyle halkın gözünde bir “itaat merkezine” dönüştürülmüş, uzlaşmacılığın, biat kültürünün merkezi haline getirilmiştir. Yani Ankara Türkiye’deki mevcut düzenin merkezidir.
DİSK’i Ankara’ya taşımak toplum nezdinde, işçi sınıfının tarihsel ve mücadeleci örgütünü düzenin bir parçası olarak algılatacaktır. Bu uygulama korkarız ki DİSK’i yandaş konfederasyonlar gibi etkisizleştirir, sıradanlaştırır.
Dördüncüsü ve en önemlisi; DİSK, kapitalist paylaşım düzenine boyun eğmemiştir! Yalnızca işçi sınıfının ekmeği, alın teri, sosyal hakları için direnmekle kalmamış, bu ülkenin tüm emekçilerinin, tüm halkının en geniş hak ve özgürlükleri için de mücadele etmiştir. Bu duruşuyla düzenin bir parçası olmamış, tersine düzene başkaldırarak işçi sınıfının onurlu ve mücadeleci örgütü olmuştur.
DİSK eski genel başkanları olarak, tarih karşısında sorumluluğumuzun bilinciyle bu uyarıları yapmayı görev sayıyoruz. Tarihimizden edindiğimiz bilgi ve deneyimle, DİSK yönetiminin, üye sendikaların geniş mutabakatına dayanan kapsayıcı bir yöntemle karar almasını öneriyor ve diliyoruz.”