Erkek Bu Yapar….

“Kendi sesini bulamayan, başkasının kölesi olur.” — Friedrich Nietzsche

“Aslan oğlum, paşam yiğidim kimse eline senin kimse su dökemez. ”Bu terimleri hepimiz duyduk erkek dünyaya gelir tüm evin içinde ışıklar açılır.. Evimizde ışıklar çok açık oluncak fazlaca aydınlık olduğunda “Hayırdır erkek çocuk mu doğdu yoksa.” denir gülerek. Nedense kız dünyaya gelir böyle bir terim olmaz ne ironi değil mi ? Bazı örfleri sorgulamak gerekli sanki… Bu cümleyi duyduğumda tüylerim ürperdi ve biraz daha derinlemesine düşünerek mantık çerçevesinde kaleme almak istedim

.Düşünüyorum,o halde varım — René Descartes

Bu cümleler çocukluktan hafızamıza kazındı büyüklerimizden kodlandı bir nevi bizlere. Anadolu kültürü ataerkil toplum yapısında yetişen o küçük çocuğun yetişkinlikte nasıl olabileceğini tahmin edebiliyorsunuz sanırsam.. Bu her şekilde doğru da olmayabilir, olgun başak boynunu eğer misali yetiştirilmenin aile dinamiklerinin önemi burada devreye giriyor aile yapısı,kültür, örf adet demek istediğim; Her aslan parçası ya da paşa oğlum denilen erkek çocuk aynı kefeye konmamalıdır. Ebeveynlere bakmanın önemi burada devreye bence girmeli; köklere onlarında kendi anne ve babalarından aldıkları terbiyeyi çocuklukta deneyimlediklerini nasıl evlatlarına projeksiyon ettikleri yansıtmaları gibi..

Aslan oğlum paşam diye büyütülen bir eli yağda balda yetişen düşse bile arkasında bir ordu sürüsüyle büyüyen o erkek çoçuk yetişkinlikte nasıl bir kişilik örüntüsüne sahip olur sizce?

Bizim toplumda erkekliğin gücü, çoğu zaman “yapabilme ayrıcalığı” ile ölçülürken; kadının değeri, “susabilme erdemi” ile sınanmıştır. Erkek yaptığı için alkışlanır, kadın sustuğu için övülür. Ama aslında bu alkış da övgü de, zincirin parçasıdır sanki ben bunu böyle görüyorum.

Susturulan kadın, kendi sesinden mahrum bırakılırken; sınırsız haklarla büyütülen erkek de sorumluluk almayı öğrenemez ilişklilerin yük sorumluluk olduğunu düşünür belki veyahut iş hayatına sosyal ilişkilerine yansıtır ona gümüş tepsilerle çocukken belki sunulan hayatı bulmak ister yetişkinlikte ve bunu halihazırda bulmuştur çocukken hızlıca yapmaya başlar yetişkinlikte sevgi bombardımanıyla ögrenmiştir çünkü farkında yada olmaksızın yapar…Nerede benim annem yaramı saran ordum?

“Erkek bu yapar…” sözünün arkasında çoğu zaman bir anne figürü vardır. Anne, oğlunun hatalarını örtmeyi “sevgi” sanır; onun ayıplarını saklamayı annelik görevi gibi görür. “O daha erkek, öğrenir, büyür, yapar” ne var bunda yapar elinin kiri diyerek oğlunun davranışlarını meşrulaştırır. Ama aynı toplum, kadınlara kızlara karşı aynı şefkati göstermez; onun en küçük hatasında bile “ayıp” der, “sus” der. Toplumsal sosyal normlar baskılar burada kendini açıkça belli eder.

Burada gizli bir Oidipus kompleksi yattığını düşünüyorum ben ; Anne, oğlunu ayrıcalıklı kılarak hem kendi gözünde hem de toplum gözünde “dokunulmaz” bir erkek olarak yaratır. Erkek çocuk, annesinin bu örtücülüğüyle büyürken ve yetişkin bir birey olduğunda sorumluluktan kendini muaf tutar yaptığı şeylerden kendini. Benim hakkımdı nasıl olsa, ben erkeğim yaparım bana bir şey olmaz.

Kadının omuzlarına yük bindiren ne acı bir söz oysa ben bu kelimenin kadını ve erkeği diye düşünmüyorum. Önemli olan vicdan,sorumluluk, empat, merhametli ve güzel bir kalbi yetiştirmek. Bu zihniyette yetişen erkeklerin kadınlara yaşattıkları duygusal ve fiziksel manipülasyonlarin giderek arttığını günümüzde görmekteyiz. Erkek bu yapar kanmasaydın… Bu yetiştiriliş biçimi toplumsal bir durumdur ve buna dur denmelidir. Kadına şiddetin her türlüsünü bu gibi zihniyetlere sahip olanlar meşrulaştırmaktır ne acı. Freudyen bakış açısında anne ve erkek çocuğuna bakmanızı tavsiye edeceğim.

Toplumun değişimi, annelerin oğullarını ayrıcalıklarla değil sorumlulukla duygusal ve mental olgunlukla yetiştirmekle, kızlarını ise sessizlikle değil özgüvenle kendilerini ifade edebilmeleriyle büyütmesiyle mümkün olur. “Erkek yapar, kadın susar” diyen zihniyet, işte o zaman tarihin tozlu raflarına kalkar.

Gerçek özgürlük, kadının konuşabilmesinde yatar ve erkeğin yaptığı şeyin hesabını verebilmesindedir. Toplumun beklediği suskunluk değil, insanın kendi hakikatini haykırabilmesidir değerli olan. Çünkü insan sesiyle vardır; sesi elinden alınan ise yalnızca gölgesine mahkum edilir.

Çocuklukta başlayan bir oyun nerelere kadar uzanır oysa bu kelime bana derinlerde büyüyen çığ misali bir his uyandırdı başta minik masum gözüken bir kartopu misali. Sessizlik ve ayrıcalık oyunu kız ve erkek arasında oynanır .
Erkek çocuk düşe kalka büyür ona “erkek adam ağlamaz” denir gözyaşı bile yasaklanır ama yaptığı yaramazlıklar gururla anlatılır ve yüceltilir gülünerek.
Ama söz.gelimi kız çocuk olduğunda ise daha oyun çağında uyarılır “Kız kısmı yüksek sesle gülmez, edepli olur, susmasını bilir.”
Erkek çocuğa atılan her kahkaha, kız çocuğa atılan her susturucu söz neler yapabilir oysa resmi ebeveynler büyük çerçeveden görebilmelmeyi bilmelidirler, onların yetişkinliğini şekillendirir.

Böylece erkek cesaretle büyür ama sorumluluk almadan; kadın ise suskunlukla büyür ama özgürlüğünden uzaklaştırılarak.
Biri konuşmayı öğrenemez, diğeri konuşsa bile dinlenmez. İşte bu yüzden yetişkinlikte ne kadın gerçek sesini bulabilir, ne de erkek gerçek olgunluğunu.

Fakat artık görüyorum ki günümüzde artık bu şemalar sanki yavaş yavaş değişiyor. Bu ayrıcalık oyununu anlayan o kızlar örüntüleri ve derinlikleri anlıyor ve sesini çıkarmaya başlıyor belki korkarken artık korkmuyorlar. Önemli olan en başından da dediğim gibi genelleme yapmak doğru olmaz bu ebevynlerin atalarından aldıkları kişilik örüntülerin çocuklukta nasıl şekillendiği ile alakalı onlarda aktarım yaparak kendi erkek ya da kız çocuklarına bunu yansıtmaktadır. Sözleriyle eylemleriyle tıpkı bir heykeli yontur gibi aslında şekillendiriyo bizleri ebevenylerimiz onlardan bize bizlerden evlatlarımıza hatta karakterimize kadar yansıyor çoğu şey ve son sözü Jean Paul Sartre ile bitirmek istiyorum.

Sizlerin de bu konuda benim düşüncelerime yorumunuz nedir? Okuduğunuz için tesekkür ederim dilerim bu konuda aydınlanmayı yaşar bir çok yetişkin..

İnsan, erkek ya da kadın diye değil; seçimleriyle var olur.” — Jean Paul Sartre.

Erkek Bu Yapar…. was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.