Düşünülmeyen Bir Hayat Bir Hiçtir

“En tehlikeli yoksulluk, düşünememe yoksulluğudur.”

— Martin Heidegger

Bazı insanlar yaşar… sadece yaşar.

Sabah kalkar, işe gider, akşam döner, aynı cümleleri kurar, aynı kahveyi içer, aynı şarkıya mırıldanır.

Ve bu döngünün adına “yaşam” derler.

Oysa bu, yaşamın sadece bir taklididir.

Düşünmeden sürdürülen her düzen, insanı hayatta tutar ama içini boşaltır.

Toplum, sorgulamayanları sever.

Çünkü sorgulayan insan huzursuzdur; alışkanlıkların içindeki düzeni bozar.

Birinin “neden” diye sorması, diğerlerinin uykusunu kaçırır.

Bu yüzden sistem, düşüneni değil, itaat edeni alkışlar.

Kalabalıkta kaybolan, soru sormayan, “her şey yolunda” diyebilen herkes, ödülünü alır: huzurlu bir bilinçsizlik.

Ama bazıları vardır ,içi hiçbir zaman susmaz.

Her şeyin ardında bir anlam arar.

Bir bakışın, bir sözün, bir sessizliğin içinde bile “neden” gizlidir onun için.

O insanlar, dünyayı yüzeyden değil, derinden duyar.

Bu yüzden kalabalık içinde en yalnız olanlar onlardır.

Çünkü çoğu zaman “fazla” gelirler çevresine: fazla duygulu, fazla dürüst, fazla farkında…

Bir noktada fark ederler ki, düşünmek bir armağan değil, bir yük gibi yaşanır bu dünyada.

Kimi günler keşif gibidir bu farkındalık; kimi günler ceza gibi.

Bir kafenin camında otururken insanların yüzüne bakar, kimsenin gerçekten orada olmadığını hissederler.

Her şey yaşanıyor gibi görünür ama kimse yaşamıyordur aslında.

O yüzden bu insanlar, sessiz bir isyan taşır içinde,kendine, topluma, düzene karşı.

Yine de kolay olanı seçmezler.

Çünkü biliyorlardır:

Sorgulamak acıtır, evet.

Ama düşünmeden yaşamak öldürür.

Ve bu ölüm, mezar taşı olmayan bir ölüm biçimidir.

Bir ömür boyu yaşayıp, hiç yaşamamış gibi ölmek.

Biz düşünenler…

Yoruluruz, kırılırız, çoğu zaman anlaşılmayız.

Ama bir farkla yaşarız:

Gerçekle temas ederiz.

Karanlığı görür, ışığı ona rağmen seçeriz.

Çünkü anlam arayışı, acıdan doğar ve ancak düşünenler gerçeğe yaklaşabilir.

Toplum bizi “fazla” bulur.

Oysa biz sadece biraz erken uyanmışızdır.

Onlar hâlâ rüyanın içinde.

Bizse çoktan perdeyi aralamışız.

Evet, huzuru kaybedebiliriz.

Ama farkındalığımızı asla.

Ve belki de bu dünyada sahip olabileceğimiz tek gerçek şey budur.

Çünkü düşünülmeyen bir hayat bir hiçtir.

Ve ben hiçbir zaman “hiç” olmak istemedim.

Belki huzuru bulamayacağım, belki kalabalıklarda hep yanlış anlaşılacağım…

Ama en azından, kendim olarak yanılacağım.

Kafamın içindeki sorularla, kalbimin karmaşasıyla, doğru bildiğim yalnızlıkla.

Çünkü düşünmek bazen acıtır, ama hissetmeden yaşamak , asıl felakettir.

Ve bir gün bu dünya sessizleştiğinde, herkes kendi sustuğu yerden yargılanacak.

O gün geldiğinde ben, “yaşadım” diyebilmeyi istiyorum.

Eksik, kırık, yanlış… ama gerçekten yaşadım..

— Echo

Düşünülmeyen Bir Hayat Bir Hiçtir was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.