Düşsel bir kale: Çekirdek

Kitaplarından ve Karadeniz fotoğraflarından tanıdığım  sevgili Uğur Biryol iki sene kadar önce beni aramış ve Çekirdek Sanat Evi ile ilgili bir kitap hazırlığına başladığını söylemişti.

Uğur’u  bu kitabı yazmaya  iten süreç 1999 yılında bir sahaf dükkânında bulduğu bir kasetle başlamış. Üzerinde sadece “Çekirdek” yazan bu kaseti eve gidip dinlemeye başladığında “Yeni Türkü” nün şarkılarıyla karşılaşmış. Aradan yıllar geçmiş. Beşiktaş’taki bir müzik dükkânında üç tane daha “Çekirdek” kasetine rastlayınca merakı daha da artmış ve buradan çıkan kasetlerin; dolayısıyla da “Çekirdek Sanat Evi” nin peşine düşmüş. Çekirdek Sanat Evi 1980’li yılların başlarında Fikret Kızılok tarafından hayata geçirilmiş ama birçok değerli ismin katkı sağladığı bir oluşum.

Fikret Kızılok 1970’li yıllarda özellikle Aşık Veysel’le tanışmasından sonra bu büyük ustanın türkülerini milyonlara sevdirmiş çok özel bir isim. “Yumma Gözün Kör Gibi”, “Uzun İnce Bir Yoldayım”,  “ Yağmur Olsam” , Karacaoğlan’dan bestelediği “Güzel Ne Güzel Olmuşsun”, gibi şarkılarla milyonların gönlünde taht kurmuş bir müzmin muhalif. Müzik sektörünün tamamen arabesk ve taverna müziğine kaydığı yıllarda biraz durmuş ama hayatından ne müzik ne deniz ne de kadınlar eksik olmuş inatçı mı inatçı bir entelektüel.

1983 yılında çıkardığı “Zaman Zaman “ isimli albümü, çıktığı günden bu yana onun en çok sevilen çalışmalarından. Fikret Kızılok çok yenilikçi biri. Yazmaktan, çizmekten, denemekten ve kafasındaki dünyayı kurabilmek için mücadele etmekten bıkmayan biri. Çekirdek Sanat Evi de onun bu bitmek bilmez müzik ve sanat sevgisini, yenilikçi yönünü ortaya çıkarmak için bulunmaz bir fırsat olmuş.

Kızılok kafasındaki bu yeniliğe açık mekânı gerçekleştirdikten sonra, Çekirdek Sanat Evi Klasik Türk Müziği sanatçıları Mutlu Torun ve İhsan Özgen ile “Rönesans Müziğinden Örnekler ve Yeni Çağda Biz”  isimli konser-sunumuyla müzikseverlerle buluşmuş. Kızılok  daha sonrasında  Bülent Ortaçgil’in kapısını çalmış ve orada bir konser vermesini istemiş. Ortaçgil de “Rüzgâra Söylenen Şarkılar” ismiyle Çekirdek’in ilk yapımlarından birine imza atmış. Sonrasında da Kızılok ile beraber Çekirdek Sanat Evi’nin mimarlarından biri olmuş.

Şöyle 30-40 kişilik bir salon, bir açık mutfak düşünün. Köşesinde de bir makaralı teyp. Buyurun size Çekirdek Sanat Evi. Fikret Kızılok müzikal süzgecinden geçirdiği – Ortaçgil ile birlikte- tüm müzisyenlerin neredeyse ilk kaydını bu basit teknoloji ile kaydetmiş. O yıllarda -nedense-  bir kaset çıkarmak bakanlığın denetiminde olmadığından telif haklarıyla ilgili pek bir sorunla da karşılaşılmamış.

Hatta Erkan Oğur gibi bazı sanatçılar konserlerin kaydedildiğinden bile habersizlermiş. Erkan Oğur’un buna biraz bozulduğu da satır aralarında göze çarpıyor. Biz de Gündoğarken olarak 4 konser vermiştik orada. 

Konserlerde bir dolu şarkı çalınır, sonrasında Fikret Kızılok -kasetler önlü arkalı 46 dakikalıktı- bu süreyi aşmayacak bir şekilde şarkıları seçerdi. O zamanlar 6-7 yaşında olan oğlu Yağmur da konserin -ya da kasetin- ismine göre kaset kapaklarının çizimlerini yapardı. Sevgili Ahmet Sırmaçek de ya konukları karşılar ya çay dağıtır ya da müzisyenleri rahat ettirmeye çalışırdı.

Suadiye Çatalçeşme’de bir vahaydı Çekirdek Sanat Evi. Bir bodrum katında dışarıya açılan bahçesiyle çölde bir vaha. 1980 darbesinden sonra devlet eliyle enjekte edilen yoz müziğin karşısında dimdik duran, sergilere, söyleşilere ev sahipliği yapan düşsel bir kale. Hepimizin Çekirdek Sanat Evi’nden öğreneceğimiz çok şey var.

Bunun için Uğur Biryol’u bu değerli çalışmasından dolayı kutluyorum.

Kalınız sağlıcakla…