Dünya kız çocukları gününde Türkiye: Eğitimde, yasada geriye gidiş

Otuz yıl önce bugün Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu bugünü Dünya Kız Çocukları Günü ilan etti. O günden bugüne ilerlemeler yaşansa da dünyada ve Türkiye’de kız çocukları hâlâ eşit, özgür ve güvenli bir yaşam süremiyor. Savaşların ve krizlerin en büyük mağduru kız çocukları oluyor. Sağcı ve gerici iktidarlar altında yaşamak zorunda kalan kız çocukları ise neredeyse tüm haklarından mahrum bırakılıyor. Dünya genelinde hâlâ 122 milyon kız çocuğu okula gidemiyor. 20–24 yaş aralığındaki her 5 genç kadından 1’i 18 yaşından önce evlendi ve bugün hayatta olan 50 milyon kız cinsel şiddete maruz bırakıldı.

Her yıl dört milyon kız çocuk kadın sünnetine maruz bırakılıyor ve bunların yarısı beş yaşından önce bu uygulamaya maruz kalıyor. Kadın sünnetinin 2030’a kadar tamamen ortadan kaldırılması için ilerlemenin 27 kat hızlanması gerekiyor. 2024 yılında, 676 milyon kadın ve kız çocuğu ölümcül çatışmaların çok yakınında hayatını sürdürmek zorunda kaldı. Bu durum onların eğitimlerinin kesintiye uğramasına, şiddete maruz bırakılmalarına ve sağlık hizmetlerine erişimlerinin engellenmesine yol açtı. 5–14 yaş arası kız çocukları her gün 160 milyon saat daha fazla ücretsiz ev içi iş yapıyor, bu fark ergenlikte daha da büyüyor.

TÜRKİYE ALARM VERİYOR

Ülkede ise durum alarm veriyor. Türkiye, Dünya Kız Çocukları Günü’nün kabul edilmesini öneren ülkelerden olmasına rağmen kız çocuklarına karşı sorumluluklarını yerine getirmiyor. İktidar son günlerde sıkça karma eğitimi hedef alıyor. Kız ortaokulları açmaya başlayan rejim bunu yaygınlaştırmayı hedeflese de kadın örgütleri toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştireceğini belirterek karşı çıkıyor. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin bunu “kız çocuklarının okullaşma oranlarını artırmak için yapıyoruz” diye savunsa da MEB verilerine göre erkek çocuklarının okullaşma oranı 91,4; kız çocukları için 91,5 oldu. Veriler toplumun iktidarın gerici aklıyla hareket etmediğini gösteriyor. Çocuk yaşta evlilikler ise TÜİK verilerine göre yıllar içinde azalsa da hâlâ binlerce kız çocuğunun hayatını çalınmasına sebep oluyor. 2012 yılında 40 bin 428 kız çocuğu evlendirilirken bu sayı 2024 yılında 9 bin 354’e geriledi. Fakat bu veriler sadece resmi olarak kayıt altına alınanlar. Yani buzdağının görünen kısmı.

Öte yandan Diyanet’e göre yalnız 2024 yılında 4–6 yaş Kuran kurslarına 250 bin çocuk devam etti. Toplamda 1,5 milyona yakın mezun verildi. Bu durum Kuran kurslarının özellikle kırsal bölgelerde okul öncesi eğitimin yerine ikame ettirildiğini gösteriyor. Lise çağındaki 1 milyon öğrencinin açık öğretime geçtiği belirtiliyor. Cinsiyet kırılımı açıklanmasa da kız çocuklarının ağırlıkta olduğu ve en büyük sebebin çocuk yaşta evlilik, ev içi bakım baskısı olduğu tahmin ediliyor.

MEDENİ KANUN GÜVENCE

AKP iktidarı bir yandan karma eğitimi hedef alırken Medeni Kanun’u ve kadınların kazanılmış haklarını hedef alıyor. Diyanet hutbelerinde kadınların “miras hakkını talep etmesi kul hakkıdır” gibi skandal ifadeler kullanılırken kız çocuklarının geleceğini tehdit ediyor. Medeni Kanun kadınların yaşam hakkının güvencesi olmasının yanı sıra kız çocuklarının gelecek teminatı. Tam da bu sebeple kadınlar Medeni Kanun’a, karma eğitime, geleceğimize sahip çıkma ve mücadele etme çağrısı yapıyor.

Kadınların mücadelesiyle çocuk yaşta evlilikler azalsa da bu veriler sadece resmi kayıtlara geçenler ve buzdağının görünen kısmı.

∗∗∗

VELİ-DER BOLU ŞUBE BAŞKANI ZEHRA KULALI GEZİCİ: PEDAGOJİK DEĞİL İDEOLOJİK BİR TARTIŞMA

Eğitim politik bir alan. AKP’nin 23 yıllık iktidarında hep yeniyi inşa etmek gibi bir söylem dillendirildi. Yeni denildiğine göre bir de “eski” var ki ona karşıt bir süreç inşa edilmeye çalışılıyor. Bu anlamda inşa edilen ve yeniden üretilen bir alan olarak eğitim alanı, iktidar tarafından ideolojik politik olarak alabildiğine araçsallaştırılmış durumda. Eğitimde yapılan her değişiklik ve tartışma bu ihtiyaçtan farklı değerlendirilemez. İktidar yeniyi inşa ettiğini ifade ederken cumhuriyet ile birlikte eğitim hakkına, laik, demokratik ve bilimsel eğitime savaş açmış durumda. Çünkü her yönetim biçimi ve rejimin devamı için kendini yeniden üretecek ve sürdürecek araçlara ihtiyaç duyar.

TOPLUMSAL TALEP DEĞİL

Karma eğitim tartışması da pedagojik bir tartışma değil politik bir tartışma. İktidarın politik gündeminden azade değerlendirilemez. Milli Eğitim Bakanlığı yandaş vakıf, dernek ve sendikalarla karma eğitimi tartışmaya açarak bunun toplumsal bir talep ve demokratik bir seçenek olduğunu öne sürüyor. Kız çocuklarının okullaşması için bir çözüm olduğunu kabul ettirmeye, meşrulaştırmaya çalışıyor. Oysa rakamlara baktığımızda kız ve erkek çocuklarının ortaokulda okullaşma oranının aynı olduğunu, eğitim kademesi yükseldikçe yoksulluktan kaynaklı, iş gücü olarak erkek çocuklarının aleyhinde bir okullaşma olduğunu görüyoruz.

Bu topraklarda karma eğitim mücadelesi milli mücadele yıllarında başladı. İstanbul Darülfünun’da kadın öğrenciler erkeklerden neredeyse yarım yüzyıl sonra kazandıkları yüksek öğrenim haklarını erkek öğrencilerin amfilerine girerek fiili olarak karma eğitimi başlattı. Cumhuriyet devrimleriyle birlikte karma eğitime ilk kez 1927–1928 eğitim öğretim yılında geçildi, 1973 yılında Milli Eğitim Temel Kanunu ile eğitimin temel ilkelerinden biri olarak belirlendi.

MEB, karma eğitim karşıtı söylemlerini ailelerin talebi ve toplumun realitesi olarak meşrulaştırmaya çalışsa da okullarda toplumsal cinsiyet eşitliğine dair etkinlik ve kazanımların yandaş basının sapkınlık olarak değerlendirmesiyle birlikte, toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının yarım günde tüm müfredattan kazındığına ve kavramın fiili olarak yasaklandığına tanıklık ettik. Dolayısıyla talebin sahipleri belli. Oysa MEB karma eğitim karşısında olası bir direnç, bir engel varsa bunu değiştirecek politikalar geliştirmek zorunda.

Zehra Kulalı Gezici

MEŞRULAŞTIRAMAZLAR

Eğitim anayasal bir hak ve kamunun sorumluluğu olarak, kimsenin insafına terk edilecek bir konu değil. Bu ülkede 15 yaş altında binlerce çocuk ailelerinin rızasıyla evlendirilip doğum yaparken, ailesi tarafından 6 yaşında müridiyle evlendirilen H.K.G davası ortadayken kimse ailenin isteği doğrultusunda diyemez, bunu meşrulaştıramaz.

Kadınların sosyal yaşamdan, çalışma ve siyasal yaşama, karar verme mekanizmalarına katılımı ancak eğitim hakkıyla mümkün. Eğer sorun kız çocuklarının eğitime devamı ise, “kız okulları” fikrinden önce toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya dönük müdahaleler, çocuk yaşta ve zorla evliliklerin önlenmesi, nitelikli eğitimin ücretsiz ve ulaşılabilir olması, eğitimde çocuğun üstün yararının gözetilmesi öncelikli.

Biyolojik, psikolojik ve sosyal bir varlık olan çocuk için okul kendisini ve kendinden farklı olanı güvenli bir şekilde tanıdığı, empati, iletişim ve sosyal becerilerini geliştirdiği bir çeşitlilikte ve kapsayıcılıkta olmak zorunda. İktidarın pedagojik bir tartışma yapmadığını, politik bir inşa yaratma çabasında olduğunu biliyoruz ve bir adım sonrasının kız çocuklarının eğitim hakkı tartışması olduğunun farkındayız. Bu nedenle bu meselenin ülkenin laik, demokratik geleceğinin tartışması olduğunun bilincindeyiz.