Dönüşüm: Gerçekliğin Ötesine Geçiş

Değiştim ve her şey değişti. Keşke bana olanları sana anlatabilmenin bir yolu olsaydı.

Öneri: Bu satırları okurken “Ludovico Einaudi & Daniel Hope – Experience” parçasını dinleyebilirsin.

Mevsim geçişleri gibi, ömrümün sonbaharında sanki ilkbaharında gibiyim ki bu iyi bir şey. Çünkü ilkbaharımı aslında hiç yaşamamıştım. Geriye dönüp baktığımda, o küçük kız çocuğu içimi hep sızlatır. Bir “Ahhh” çıkar içimden. Sanki hâlâ orda çocukluğunun kışını yaşıyor gibi gelir. Ona sarılmak isterim: “Ben buradayım, artık güvendesin, birlikte güçlüyüz.

Bu sözleri hep başkalarına söylemiş, desteğimi hep dışarıya yönlendirmiştim. Oysa asıl şefkate ihtiyacı olan kendimi hiç görmemiştim. Kendimi unutmuş, unutturulmuştum. Ama artık hatırlıyorum. Neyin önemli olduğunu artık biliyorum.

Önceliklerim değişti, hedeflerim değişti, gerçekliğim değişti. Etrafımdaki tek bir şey bile kıpırdamadan ben değiştim. Hiçbir şey değişmedi ama her şey değişti.

Bir romanın sayfaları gibi, hikâyemin sonundayım. Ama sanki başka bir şeye dönüşmek üzereyim. Tohumun ağaca, tırtılın kelebeğe dönüşmesi gibi… Ancak ben kendimden hiçliğime varacak gibiyim.

“Ey dostum, sevgilim. Kendimi aramaya çıkmıştım ama garip bir şey oldu. Kendimi bulmak şöyle dursun, bir çiy damlasının okyanusta yok olma misali yok oldum.” — Osho / Büyük Düşünürlerle Buluşmalar

Aslında kimim. “Var oldum” diyemesem de Tanrım “yok olduğumu” biliyor gibiyim. Hayatım doğumdan ölüme yaşanmadı. Önce öldüğüme eminim ki ancak sonra doğabildim. Toprağın altına gömüldüm, ama oradan çıktığımda ancak güçlüydüm. Ben 38 yaşımda doğdum. Doğduktan sonraki varoluşumun ilkbaharındayım. Bana söyler misin Tanrım, daha kaç varoluş yaşayacağım?

Henüz 1 aylıktım. Farkındalığımın ilk ayı… Bilgiyle doldurmaya başladığım zihnim öyle bir enerji yüklenmişti ki sanki tüm bedenime bir anda ışık dolmuştu. Bazı zamanlar o ışığın hücrelerimden dolup taştığını hissederim. Bu hissi verebilecek herhangi bir ilaç, para, eşya ya da kişi olmadığına eminim. Sanki uzun süredir şarjı bitik bir vaziyette işlevsiz duran bir enerji kaynağını hızlı şarja takmış gibiydim.

Görsel, OpenAI’nin yapay zeka aracı kullanılarak oluşturulmuştur. Telif hakkı yazara aittir.

Bu yeni deneyimi anlamlandırmaya çalışıyordum. Şuna emindim ki gerçekliğin başka bir boyutunu yaşıyordum, içimde bir yerlerde bir şeyler aktive olmuştu. O zaman anlamıştım. Bu hayattaki en önemli şey, bilincin farkındalığıydı. Bütün bilgi burada gizlenmiş, bulunmayı bekliyordu. İçinde bulunduğumuz ve adına “hayat” dediğimiz, bize ne öğretildiyse aynen yaşadığımız bu kurgunun kaçış kapısı işte buydu. Sistemi hacklemek mümkündü. Gerçek hayat, bize öğretilenin dışına çıktığımızda, bilinmezliğe adım attığımızda, bilincin kapısını araladığımızda başlıyordu. O kapıdan bir kere geçtiğinizdeyse artık geriye dönüş yoktu.

Zaten dönemezdim, çünkü dönüşüyordum. Artık yoluma bir ışık huzmesi olarak devam etmeliydim…

“Hayat, kendini bulmakla ilgili değildir; hayat, kendini yaratmakla ilgilidir.” — George Bernard Shaw

Ve ben de devam ettim. Hayatımda hiçbir şeye bu kadar heyecan duyduğumu bilmiyorum. Kendimi yeniden yükleme, sistemin, toplumun ve ailemin kodladığı benliğimi yeniden inşa etme fikri beynimde şimşek gibi çakıyordu. Ya da içimde bir ses fısıldıyordu sanki: “Nihayet be kızım! Nihayet sesimi duydun.

Ve inanır mısın, fısıldamak da değil, bu ses neredeyse çocukluğumdan beri çığlık atıyordu. Nihayet duyabilmiştim ya da ancak anlamlandırabilmiştim. Sanki içimin zifiri karanlık odacıklarından birinin ışığını yakabilmeyi başarmıştım. Diğer odaları da aydınlatmalıydım. Bu, bir oyunda seviyeleri atlayarak, oynadığınız karakterin güçlerini ve yeteneklerini aktive ederek oyuna devam etmeye benziyordu. Şifacı, bilge, mucit, rehber… Benim de aktive olmayı bekleyen gizli güçlerim vardı. Bu bir oyunsa, bu oyunu kazanmalıydım.

Peki bir oyunu nasıl kazanırsınız? Oyunun kurallarını, amacını, oyundaki karakterleri, oyunun oynandığı mekanı iyice anlayıp analiz ederek. Öyleyse, bu evrenin kurallarını, varoluş amacımı, etrafımdaki karakterleri, insanlığın kurduğu sistemi anlamalıydım. Evrenle iletişime geçebilmek için önce evrenin dilini öğrenmeliydim.

“Dünya benim tasavvurumdur.” — Arthur Schopenhauer

Anlattıklarım sana hikaye gibi gelebilir. Haklısın. Ben bir hikaye anlatıcısıyım. Anlattıklarımın ne kadarı gerçek ya da hayal, kimbilir… İster inan ister inanma. Bana sorarsan dışarıda gerçek ya da hayal diye de bir şey yoktur. Aslına bakarsan dışarıda hiçbir şey yoktur; renk yoktur, şekil yoktur, ses yoktur, koku yoktur. Olup biten her şey içeridedir. Her şey iç dünyamızdan dış dünyamıza yansır ve bizim gerçeğimiz olur.

Yani sana söylediğim şeylerin ne kadarının gerçek, ne kadarının hayal olduğu çok da önemli değil. Çünkü gerçek sen neye inanıyorsan odur.

Bense bu hikayeyi, tekrar unutmamak için yazıyorum. Bu, içimde var olan bir ihtiyacın tezahürü. Çünkü unuttuğum her an biliyorum ki oyuna tekrar başlamak zorunda kalacağım. Oysa ki ben bu oyunu bitirmeye niyetliyim. O yüzden, kendime not: “HATIRLA, ne için burada olduğunu hatırla!

“Artık demir almak günü gelmişse zamandan, meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan…” — Yahya Kemal Beyatlı

Kalbinizde sevginin, zihninizde bilginin, dilinizde şükredeceğiniz şeylerin artması dileğiyle. Çünkü tohum, buradan filizlenir…

Dönüşüm: Gerçekliğin Ötesine Geçiş was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.