Deniz ZEYREK – Gazeteci
Sevgili Ercüment,
Ben gençlik yıllarımızdaki cezaevi ortamlarını bilirim. Hatta Ankara Ulucanlar’ı, Ulucanlar’ın beşinci koğuşunu, voleybol sahasını daha iyi bilirim.
Ancak bu yeni nesil hücre tipi cezaevleri hakkında çok da bilgi sahibi değilim. Sadece Adalet Bakanlığı’nın tanıtım günlerinden ve içeri düşen eli kalem tutan mahkûmların yazdıklarından fikir sahibiyim.
Sanırım eski cezaevleriyle yenileri arasındaki en büyük fark, iletişim ve sosyalleşme konusundadır.
Eski cezaevlerine yolu düşenler, içerideki iletişim ve sosyalleşme sayesinde hiç mektupları, avukatları, ziyaretçileri gelmese de idare edebilirdi. Küçücük hücrelerden oluşmuş şimdiki cezaevlerinde ise bir mektubun, bir ziyaretçinin, bir avukat görüşünün ne kadar önemli olduğunu tahmin edebiliyorum.
***
“Dışarıdan İçeriye Mektuplar” fikrini o nedenle çok kıymetli buluyorum.
2025 yılında çok fazla tanıdığım cezaevine girdi. Çoğu da yeni nesil cezaevlerine konuldu. Kimi gazeteciydi, kimi siyasetçiydi, kimi akademisyendi…
Bu köşe aracılığıyla birçoğuna mektup yazabilirdim.
Ancak sevgili Elif bana “Sen de yazar mısın?” diye sormadan önce, aklımda sana bir mektup yazıp postayla göndermek vardı. Bu fırsat önüme gelince “Ercüment Akdeniz’e yazabilir miyim?” dedim.
Diyeceksin ki “Niye ben?”
Haklısın, seninle çok fazla karşılaşmadık. Yollarımız pek kesişmedi. Ancak benzer geçmişlerimizden, ortak arkadaşlarımızdan dolayı günlük hayatımın olağan akışında ismini sıkça duyduğum insanlardan biriydin.
Yazacağım mektupta en azından halini hatırını sormak ve başına gelenleri takip ettiğimi bildirmek istiyordum.
Zira, hem Halkların Demokratik Kongresi davasına dahil edilmenden sonra başına gelenleri, hem ortak arkadaşlarımızın bir kısmının son seçimden önceki parti içi tartışmalardan dolayı sana mesafe koymasını, sırt çevirmesini ve bu dava sürecini dahi takip etmemelerini tuhaf karşılıyordum.
Gözaltına alındığın 22 Şubat’tan bu yana ciddi bir haksızlığa uğruyorsun. Benzer davalardan içeri giren birçok ünlü mahkûmun ismi gündemden düşmezken, seninle ilgili haberler nadir geliyor ve insanda “Haksız yere cezaevinde unutuldu” hissi oluşturuyor.
İşte bu nedenle mektubumda aynı zamanda “aklımdasın” demek istiyordum.
***
Ankara’da yaşadığım için ilk duruşmana gelme şansım olmamıştı. Duruşmanın tutanaklarına bakınca uğradığın haksızlığın büyüklüğünü görmek işten dahi değildi.
TBMM Koridorlarında “Biji Serak Apo” sloganlarının atıldığı, TBMM Komisyonu’nun İmralı’ya Abdullah Öcalan’ı ziyarete gitmesinin teklif edildiği, Terörsüz Türkiye projesiyle görülmemiş şeylerin görüldüğü bir dönemde, senin iki tuhaf tanık ifadesiyle, parçası dahi olmadığın Halkların Demokratik Kongresi davasının tek tutuklu sanığı olarak içeride kalman bir çeşit akıl tutulması.
Zaten HDK Eş Başkanı Meral Danış Beştaş’ın duruşmayı izlemesi, HDK’nin yasal bir sivil toplum kuruluşu olarak faaliyetlerini sürdürdüğünü açıklaması, senin bu yapının bir parçası olmadığını söylemesi, HDK dışarıda özgürce faaliyetini sürdürürken senin HDK gerekçesiyle içeride olman bu akıl tutulmasını ve yargılandığın davanın ne derece trajikomik bir hal aldığını bütün çıplaklığıyla gösteriyordu.
***
Türkiye’de ne yazık ki ciddi bir adalet sorunu var.
Öyle bir sorun ki bu, bir hâkimin izinde olması, içerideki bir insanın duruşmada teknik nedenlerle sözlü/görüntülü savunma yapamaması, tutuklamaya gerekçe yapılan tuhaf tanıkların tuhaf tutumları…
Bu ülkede bir insanın yaşamından sonra en değerli şeyi olan özgürlüğünün aylarca ihlal edilmesinin temel gerekçeleri olabiliyor.
160 gün tutuklu kaldıktan sonra çıktığın duruşmanın ardından serbest kalmanı beklerken tutukluğunun devam edeceğini öğrenerek büyük bir hayal kırıklığı yaşayan kıymetli annen, “Benim oğlum bir yazar, bir gazeteci, bir siyasetçi. Onunla gurur duyuyorum. Ben oğlumu çok seviyorum ve bu karara saygı duymuyorum” demişti.
Bunu söylerken o kadar kendinden emin, o kadar gururluydu ki arkanın çok sağlam olduğunu, o cezaevinden başı dik, onurlu ve gururlu bir şekilde çıkacağını düşündüm.
23 Ekim’deki duruşmada tutukluluğunun sona ermesini diliyor ve bekliyorum.
Çıkacaksın ve inandığını söylemeye, idealindeki ülke için çalışmaya devam edeceksin.
Sağlıcakla kal, kendine iyi bak.