Not: Bu yazıyı, içime sinen hâliyle yeniden paylaşıyorum.
Photo by Noah Buscher on Unsplash
Kimse fark etmiyor ama birbirimize bakmayı unuttuk. Artık birinin gözlerini değil, avatarlarını hatırlıyoruz. Eskiden bir insan yüzüne bakarak konuşmak sıradandı; şimdi dikkatimizi sohbette tutmak lüks oldu. Ben bile bazen kendimi bir insana bakmayı unuturken buluyorum.
Ne zaman bir sohbetin ortasında gelen bildirimler, karşımızdaki insanın sözlerinden daha cazip hale geldi? Ne zaman bir kahve masasına telefonla oturmayı normalleştirdik?
İnsanlar birbirinden kopuyor; ilişkiler algoritmalara emanet ediliyor. Sosyal medyanın hızlı, sürekli kaydırılan dünyasında, gerçek bağlantılar giderek zayıflıyor. Bir fotoğraf beğenisiyle sevildiğimizi sanıyor, bir görüldü ile önemsendiğimizi düşünüyoruz
Doğayla bağ kuran, kitaplarla vakit geçiren bizler bile bu hız çağının içinde kaybolmak üzereyiz.
Dijital kaçışlar normalleşirken, içini sessizlikle doldurabilen insan artık garip sayılıyor. Parmaklarımız ekranda hızla kayarken, kalplerimiz birbirinden uzaklaşıyor.
Algoritmalar bizim yerimize neyi beğenmemiz gerektiğine karar verirken, beğenmemeyi seçenler dışlanıyor. Gürültü çoğaldıkça, sessizliğe olan ihtiyacımız büyüyor.
Artık sessiz kalanlar soğuk, mesafeli, uyumsuz ilan ediliyor. Oysa bir ekranın başında saatlerce oturmak normal karşılanırken, gözünü kapatıp bir ağacı dinlemek marjinal gözüküyor.
Yine de içimde bir yer hâlâ dokunmadan hissedilen şeylerin olduğuna, birinin sesini duymadan da onunla yakın hissedebileceğimize, gökyüzüne bakmanın hâlâ anlam taşıdığına inanıyor.
Dijital Çağda Kaybolmak was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.