DEM, Gelecek, DEVA, İYİP ve diğerleri rejimi unuttu: Halkı yok sayan siyaset kaybeder

Erdoğan bir dönem daha nasıl iktidarda kalır? Bu soru önümüzdeki iki yıl boyunca rejimin devamından yana olanların en çok yanıt arayacağı mesele. Erdoğan’ın adaylığının bile kesin olmadığı düşünüldüğünde bu soruya yanıt aramak ve siyasete buna göre düzenlemek çok akılca bir tutum olarak görülmeyebilir. Ama iktidar cenahının hali hazırda bir adayının olmaması Erdoğan’ın adaylığını zorunlu bir tercih haline getiriyor. O zaman soruyu bir kez daha soralım: Erdoğan seçimi nasıl kazanır?

Dışarıda Suriye ve Gazze içeride ‘Terörsüz Türkiye’ sürecine rağmen AKP-MHP bloku bir seçim daha kazanacak güçten çok uzak. Tam tersine tüm kamuoyu yoklamaları Erdoğan’ın karşısındaki olası adayların tamamı karşısında kaybettiğini gösteriyor. Fark 15 ile 20 puan arasında. 

Bu tablo karşısında tek adam rejimi muhalefetle ilgili ikili bir siyaset izliyor. Birincisi tam saha baskı. İçinde tutuklama, soruşturma, şantaj ne ararsanız var. İkincisi ise muhalefetin parçalanması hatta karşı karşıya gelmesi taktiği. 

REJİM KARŞITLIĞI ORTAK KESEN Mİ?

Muhalefet güçleri 16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleşen Anayasa Referandumundan farklı biçimlerde de olsa ortak tavır almayı başardı. Buna yerel seçimlerin yanı sıra 2018 ve 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerini dahil edebiliriz. İktidar cenahı toplumsal muhalefet güçleriyle birlikte İYİP’ten DEM’e uzanan geniş cepheyi dağıtamadı. Toplum neredeyse yüzde 60’a-40 olarak rejim karşıtlığı üzerinden ayrıştı. Siyasetin ana keseni, safları belirleyen başlık “rejim karşıtlığı” oldu. Bu durum her geçen gün tek adam rejiminin aleyhine işledi. Cephe tüm baskılara rağmen büyürken iktidar cenahındaki erime ve çözülme sürdü. Suriye’de yaşanan rejim değişikliği ve sonrasında Bahçeli’nin önderliğinde ülke içinde başlayan süreç yaklaşık 10 yıldır seçimlerde ortak davranmaya kadar ilerleyen muhalefet cephesinde gedikler açmaya başladı.

Bugün itibariyle 10 yıl boyunca AKP-MHP blokunun karşısında yer alan siyaset en kaba haliyle dörde ayrılmış durumda.

İYİP ve Zafer Partisi’nin başını çektiği milliyetçiler

DEVA, Gelecek ve SP gibi partilerin olduğu muhafazakarlar

Öcalan’ın yol haritasıyla ilerleyen DEM ve en genelde Kürt siyaseti

Rejim karşıtı tutum konusunda ısrar etmeye devam eden CHP ve sol-sosyalist yapılar.

Bahçeli’nin başlattığı, Öcalan’ın devreye girdiği ve Erdoğan’ın desteğiyle ilerleyen süreç muhalefette yeni bir dizilişin kapsını araladı. Bugüne kadar rejim karşıtlığı etrafında şekillenen siyasal dizilişler son günlerde çözüm süreci ve Ortadoğu odaklı yeni bir şekil almaya başladı. Burada iktidarın başat rol oynadığını söylemeye gerek bile yok. 

SARAY’IN TEMEL STRATEJİSİ OLDU

İktidar öyle ya da böyle iki yıl içinde halkın önüne gelecek sandık öncesi bazı düzenlemeler yapmak zorunda olduğunun farkında. AKP-MHP ortaklığının yetmediği gün gibi aşikar. Cepheyi genişletmesi lazım. Bugünlerde esnek bir tarzla bunu yapmak istiyor. 

Ayrıştırdığı muhalefet bileşenleriyle aynı cephede bulunamazsa bile karşı cepheden sökmek şu an için daha kolay sonuç alabilir gözüküyor. İktidar bloku tüm gayretiyle bu konuya odaklanmış durumda. Memleketin temel meseleleri konuşulmadan, ülkeyi bu hale getiren rejime tek laf edilmeden muhalefetin Suriye, Gazze ve çözüm süreci etrafında ayrışmasını izliyor. İç kavgayı kızıştıracak hamleler yapıyor. İktidar cephesinin önümüzdeki iki yıl için en temel uğraşı bu olacak. 

MUHALEFET ÇOK GÖNÜLLÜ

Türkiye işini gücünü bıraktı 1 Ekim’den bu yana muhalefetin kavgasını izliyor. TBMM’de İYİP ve DEM arasında başlayan atışma televizyon ekranlarının en önemli başlığı haline geldi. Sözcüler en sert sözlerle birbirlerini suçluyor. İYİP ve Zafer Partisi çözüm süreci üzerinden DEM’e saldırıp MHP ve AKP’den seçmen devşirmeye çalışıyor. En milliyetçi kendilerinin olduğunu ispat uğraşında. Üç beş puanlık artış için toplumu yarma pahasına ayrıştırıcı siyasal dil kullanmaktan vaz geçmiyorlar. Dozu her gün artan ve tüm köprüleri yıkan tavır egemen siyaset haline geldi. İki parti arasında yaşanan ittifak görüntüleri de önümüzdeki günlere dair ipucundan fazlasını veriyor. Özdağ ve Dervişoğlu’nun bundan sonraki hedefinin CHP’deki ulusalcılar olacağına şüphe yok. 

DEM ise eleştiri konusu olan AKP ile yakın durma fotoğrafını unutturmak, İYİP’ten gelen sert cümlelerin arkasına geçerek siyaseti ‘sürece destek olanlar-olmayanlar’ olarak bölme uğraşında. Ne olduğu ve tam olarak nereye doğru ilerleyeceği belli olmayan ‘çözüm’ sürecine dair her türlü eleştiriyi ve soruyu aynı kefeye koyup sert bir üslup takınıyorlar. Pervin Buldan’ın çözüm sürecine yapılan eleştirilere “iktidar müdahalesi talebi” çağrışımı içeren beyanatının bir bölümünde Öcalan’ın da eleştirel tutumdan rahatsız olduğunu öğreniyoruz. Bu bilgi de bize DEM’in izleyeceği siyasetin ana çizgisinin bu yönde devam edeceğini gösteriyor. 

Davutoğlu ve Babacan’ın gerçek niyeti bir fotoğrafta ortaya çıktı. İçinden çıktıkları topluluğun tekrar başına geçmekten başka bir gayeleri yok. Muhalefetin hesabını yüzleri iktidara dönük bu partileri yok sayarak yapmasında fayda var.

NEYSE Kİ HAYAT İZİN VERMİYOR!

Son iki üç haftaya bakarak iktidarın muhalefeti bölme-parçalama girişiminde belli oranda başarılı olduğu söylenebilir. Bununla birlikte bu havanın kalıcı olması için kat edilen yol hala yeterli değil. Öncelikle muhalefet içinde yapıştırıcı görevi üstlenen CHP’nin denklem dışına itilmesi gerekiyor. Önümüzdeki hafta bununa ilgili bolca davayı takip edeceğiz. 

Yargı eliyle CHP’nin denklem dışına itilmesinin de tek başına yeterli olmayacağı bir Türkiye gerçeği var. Yüzde 70’inin iyi yönetilmediğini düşündüğü bir ülkede siyaset yukarıdan ne kadar dizayn edilmeye çalışılırsa çalışılsın hayat karşısında çaresiz kalıyor. Bunun için yine kamuoyu yoklamalarında bazı rakamlara dikkatle bakmakta fayda var. Birincisi geçen hafta DEM seçmeniyle ilgili. Soru şu: Öcalan’ın destek çağrısı olursa Erdoğan’a destek verir misiniz? Yanıt: Yüzde 70 hayır. İkincisi Türkiye genelinde bir anket. Soru: Demokrasinin gidişatını nasıl buluyorsunuz: Yanıt yüzde 70 kötü. Bir başka soru: Ekonominin gidişatını nasıl buluyorsunuz? Yanıt yüzde 76 kötü.

Hal böyleyken siz ne yaparsanız yapın toplumun rejim karşısındaki konumu değiştiremiyorsunuz. Bugün hala muhalefet cephesinde yer alan partiler Meral Akşener durumuna düşmek istemiyorsa bu tabloyu iyi okuması gerekiyor.

Kim nerede ne oyunu kurarsa kursun yurttaşın ezici çoğunluğu, barış, demokrasi ve refahın gelmesini iktidarın gitmesiyle gerçekleşebileceğine inanıyor. Bu yaklaşımla kavga eden herkes gücünü ve desteğini nereden alırsa alsın kaybedecektir. Yapılması gerek halkın bu yaklaşımının siyasete egemen olması için mücadele etmekten başka bir şey değil.