
Bir zamanlar kutular uzay gemisiydi, dikiş makineleri araba…Çocuklar saatlerce bir çamurun başında oyun oynar, rüzgârla konuşur, hayali arkadaşlar yaratırdı.Bir taş, bir sopa, bir mendil… Her şey bir oyuna, bir hikâyeye, bir keşfe dönüşürdü.Şimdi ise ekranların parlak ışığına teslim olmuş gözlerle, hayal kurmak yerine hazır senaryoların peşinden gidiyorlar.Gözleri hâlâ pırıl pırıl, ama içlerinde kendi hikâyeleri değil, başkalarının senaryoları dolaşıyor.