Çetelerin cirit attığı Kıbrıs’ta güvenlik krizi

Kuzey Kıbrıs uzun zamandır sanal bahis, kumarhane ve kara para aklamada dünyanın önemli merkezlerden biri olarak anılıyor. KKTC’nin uluslararası hukukun dışında, tanınmayan ve denetimden yoksun bir devlet oluşu bu kirli düzeni maalesef ki besliyor ve destekliyor. Son dönemde artan kurşunlama, kundaklama ve tehdit olayları Kıbrıslı Türkler arasında ciddi bir güvensizlik duygusu yaratmış durumda. Toplum, suç üssüne dönüşen adadaki güvenlik sorununa çözüm beklerken, hükümet, haziran ayında çıkardığı yeni ‘Şans Oyunları Yasası’ ile kumarhane izni verilmesindeki sınırlamaları kaldırmıştı. Kara para aklama, bilgi saklama, kayıt tutmama gibi suçlarda hapis cezası yerine 5 bin Euro idari para cezası getirilmişti. Kuzey Kıbrıs’ta, mafya ve çetecilik faaliyetleri artarak devam ederken, şiddet ve tehdit içerikli olaylarda artış gözleniyor. Bunun son örneği, adada yayınlanan Özgür Gazete’nin Genel Yayın Yönetmeni Pınar Barut ve ailesinin, kimliği belirsiz kişiler tarafından ölümle tehdit edilmesi oldu. Gazeteci Barut’un cep telefonuna gönderilen mesajlarda gazetesinin yakılacağı ve kurşunların konuşacağı yazıldı. Birgün’e konuşan Pınar Barut, mesajların ABD ile bağlantılı SIM kartlar üzerinden ve Sinan Ateş cinayetinin azmettiricisi Doğukan Çep’in lakabı olan ‘Dodo’ ismiyle gönderildiğini söyledi. 

SON ÜÇ AYDA DÖRT GAZETECİYE ÖLÜM TEHDİDİ

Pınar Barut ile birlike son üç ayda dört Kıbrıslı gazeteci, Türkiye bağlantılı çeteler ya da onların isimlerini kullanan kişiler tarafından tehdit edildi. Eylül ayında Kıbrıs Postası Dijital Yayınlar Koordinatörü Canan Onurer yaptığı bir haber nedeniyle hedefe kondu. Türkiye’den Kıbrıs’ın kuzeyine turist vizesiyle gelen ve suç işledikten sonra adadan deport edilen kişiler, haklarında çıkan haber kaldırılmazsa Onurer’i öldürmekle tehdit etti. Gönderilen mesajlarda Türkiye’de faaliyet gösterdiği bilinen Daltonlar çetesinin liderinin adı kullanılmıştı. Çete, sonrasında Onurer’e ulaşarak, bunu yapanın kendileri olmadığını iddia etti. Ekim ayında, Yenidüzen Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mert Özdağ ile Yazı İşleri Müdürü Ertuğrul Senova, gazeteye bırakılan ve ‘Türk İntikam Tugayı’ imzalı bir mektupla tehdit edildi. Gazetecilere, “böyle giderse sonunuz gelecek” dendi. 1970’lerden itibaren Türkiye’de faaliyet gösteren Türk İntikam Tugayı (TİT) kendisini ‘komünizmle mücadele eden’ bir örgüt olarak tanımlıyor. Özellikle 70’lerin sonunda çok sayıda sol görüşlü aydın, gazeteci, akademisyen, öğrenci ve siyasetçiyi hedef alan saldırılarla biliniyor. Her ne kadar 80 askeri darbesinden sonra örgütün faaliyetlerini durdurduğu gözlemlense de 1998 yılında, dönemin İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal’a suikast girişiminde bulunan iki tetikçinin azmettiricisinin bir TİT üyesi olduğu mahkeme kayıtlarına geçmişti. 6 Temmuz 1996’da, evinin önünde öldürülen Yenidüzen yazarı Kutlu Adalı cinayetini, gazeteyi arayan TİT üstlenmişti. 

CASPER-DALTON-REDKIT TETİKÇİLERİ ADADA

Gazetecilerin ardı ardına ölümle tehdit edildiği Kuzey Kıbrıs’ta güvenlik sorunu ciddi boyutlara ulaşmış durumda. Birgün’e konuşan gazeteci Pınar Barut, Türkiye’deki faaliyetleriyle bilinen Casperlar, Daltonlar ve Redkitler gibi çetelerin Kıbrıs’ın kuzeyine tetikçilerini gönderdiğini, silahların tırlara yüklenerek limandan adaya sokulduğunu ve 18-20 yaşlarındaki tetikçiler tarafından kurşunlama ve kundaklama gibi saldırılarda kullanıldığını söyledi. Bölgede yıllardır etkili olan kumarhane, gece kulübü ve sanal bahis mafyasına son zamanlarda oto galerileri de eklenmiş durumda. Mahalle aralarında açılan, içi lüks arabalarla dolu galerilerdeki araçların birçok kez satıldığı ve bu yöntemle kara paranın aklandığına dair ciddi iddialar var. Galerilere yönelik saldırıların sonuncusu üç gün önce Girne’de yaşandı. Türkiye’de 14-20 yaş arası çocuk ve gençleri silahlı saldırı, kundaklama gibi olaylarda kullandığı bilinen Casperlar çetesi üyesi olduğu tespit edilen dört kişi bir oto galerideki araçları ateşe verdi. Zanlılar, olaydan üç gün önce, 22 Kasım’da, Ercan Havalimanı’ndan ülkeye turist vizesiyle girmiş. Kuzey Kıbrıs İçişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre ocak ayından bu yana Türkiye’den adaya, adam öldürme ve yaralama amacıyla gönderilen silahlı saldırgan sayısı 9, kundaklama amacıyla gönderilen kişi sayısı ise 4 olmak üzere toplam 13 kişi tutuklandı. Kuzey Kıbrıs’ta suç işleyen çete üyeleri Türkiye’den gelenlerle de sınırlı değil. Nitelikli dolandırıcılık suçundan Çin makamlarına iadesi amacıyla hakkında kırmızı bülten çıkarılan Çin uyruklu bir kişinin Kuzey Kıbrıs’ta olduğu tespit edili. 

SUÇLULAR TURİST VİZESİYLE ÜLKEYE GİRİYOR

Güvenlik sorununda kritik bir aşamaya gelindiği görülüyor. Turist vizesiyle ülkeye giriş yaptıktan sonra, kolaylıkla temin ettikleri ya da yanlarında getirdikleri silahlarla, kundaklamadan kurşunlamaya kadar çeşitli saldırı olaylarına karışan kişi sayısındaki artış, sınır kapılarında gerekli önlemlerin alınmadığının kanıtı. Yaşananlar, onlarca yıl öncesinden başlayan ve oto galeri, kumarhane, sanal bahis ofisi, gece kulübü ile artık ülkenin her bir mahallesine sinip yerleşmiş mafya düzeninin ağır bir sonucu. Bunun yanında ülkede yıllardır nüfus sayımı yapılmıyor. Türkiye ve dünyanın çeşitli yerlerinden kaç kişinin adaya gelip yerleştiği, topluma hizmetle yükümlü hükümetin bütçesini neye göre belirlediği tam bir muamma. Örneklerini gördüğümüz gibi gazetecilere yönelik tehditlere her geçen gün yenisi ekleniyor. Toplum, adaya suçlu yağmasına engel olunmamasına tepkili. İçişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamadan öğreniyoruz ki, çok sayıda silah ve tetikçinin giriş yaptığı Girne Limanı’na X-ray cihazı daha yeni kurulmuş ve termal kameralar ile yüz tanıma sisteminin de gelmesi bekleniyor. 

GAZETECİLERİN GÜVENLİĞİNDEN TÜRKİYE SORUMLU

‘Suç cenneti’ tarifiyle dünyanın önemli kara para aklama merkezlerinden biri olarak anılan Kuzey Kıbrıs’ta güvenlik politikalarının ciddiyetle ele alınması gerektiği açık. Bu noktada hatırlatmakta fayda var. Kuzey Kıbrıs’ta polis teşkilatı Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı ve başında Türkiye’den atanan bir komutan var. O da Türkiye Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı. Dolayısıyla, iç güvenlik ve Türkiye menşeli çeteler tarafından ölümle tehdit edilen gazetecilerin korunmasıyla ilgili Türkiye’nin de büyük sorumluluğu var. Ancak bu noktada geçmişte iyi bir sınav verilmiş değil. Hatırlayacaksınız, Kıbrıslı gazeteci Ayşemden Akın, nisan ayında Hollanda’ya giderek, silahlı saldırı sonucu öldürülen kumarhane patronu Halil Falyalı’nın kasası olarak bilinen Cemil Önal’la konuşmuş ve Kıbrıs’tan Türkiye, Dubai ve diğer pek çok ülkeye uzanan yasadışı bahis ve kara para organizasyonunun Falyalı sonrası da devam ettiğini ortaya koymuştu. Ölümle tehdit edilen Akın’a, avukatının defalarca talep etmesine rağmen, yakın koruma verilmemişti. Yine 2018 yılında, Türkiye’nin Afrin’e yönelik gerçekleştirdiği ‘Zeytin Dalı’ harekatını ‘işgal’ benzetmesiyle eleştiren Afrika Gazetesi’nin önünde Ülkü Ocaklarının liderlik ettiği bir grup toplanmış ve gazete çalışanlarına taş ve sopalarla saldırmışlardı. Polis, bu linç girişimi karşısında da etkisiz ve yetersiz kalmıştı.  

MAFYA DÜZENİ ONLARCA YILDA İNŞA EDİLDİ

Gazetecilerin son günlerde çete üyeleri tarafında ard arda tehdit edilmesinin de, sınır kapılarındaki silah ve tetikçi girişinin engellenememesinin koşulları da yıllar boyu inşa edilen mafya-kara para düzeninin bir sonucu. Sedat Peker’den Alaattin Çakıcı’ya, oradan ‘yeni nesil’ olarak tabir edilen Casperlara, Daltonlara, Redkitlere varan ve aslında 50’lerin sonundan beri, Türkiye’den adaya transferi hiç eksilmeyen bu karanlık kişi ve gruplar, bugün Kuzey Kıbrıs’ta sadece gazeteciler için değil toplumun tamamının güvenliği adına büyük tehdit oluşturuyor. Ve madem ki polis teşkilatı Kıbrıslılara değil de Türkiye’ye ve askerine bağlıdır, o halde bu suçla çevrilmesine göz yumulmuş adanın güvenliği için ilk kapısı çalınması gereken de odur.