Çeşme Kadın Liderler Zirvesi

Buket UZUNER

Geçen hafta Çeşme’de bir toplantıya katıldım ve oradan bana günlerce yetecek moral, şevk, kız neşesi ve umut yüklenerek eve döndüm. Biliyorum şimdi çoğunuz: ”Kendini kandırıp, yankı odalarında sahte umutlar yüklenmişsin Buket!” diye acı acı gülümsüyorsunuz ama yazı yazmak için kolumu bile kımıldatacak enerji bulamazken oturup, bunları yazabilmem, benim için iyiye işaret ve istedim ki, sizlere de iyi gelsin. Böylece şimdiki zamanda paradan daha değerli ve daha çok ihtiyacımız olan bu güzel akıl, güzel fikir ve güzel duyguları sizlerle paylaşmak için oturup yazmaya karar verdim.

Öncelikle son yıllarda katıldığım en kapsamlı ve içeriğine uygun, katılımcılarının yetkinliği ve çeşitliliği en geniş yelpazede seçilmiş, arkada tıkır tıkır işleyen mükemmel organizasyonuyla, katılan hepimizi etkileyen Çeşme Dünya Kadın Liderler Zirvesi için başta Çeşme Belediyesi KADIN Başkanı Lâl Denizli ve ekibini, ayrıca desteği Kamu Teknoloji Platformu başkanı Çağrı Işıklıoğlu’nu kutlamak isterim.

Ekonomiden siyasete, teknolojiden bilime, sanattan edebiyata, felsefeden basına, hukuktan işletmeye her alandan yetkin 21- 80 yaş yelpazesinde ülkemizin yetiştirdiği kadınları aynı tarih ve mekânda biraraya getirebilmek, aynı zamanda Cumhuriyetimizin 102 yılda kuşaklar boyu kadın liderler yetiştirmek mucizesinde nasıl başarılı olduğunun da bir muhasebesi ve envanteri oldu.

Zirvenin ev sahibesi Lâl Denizli ve Afrika Birliği Gençlik Elçisi Tunuslu genç kadın aktivist Aya Chebbi’nin etkileyici konuşmasıyla açılan iki günlük paneller dizisi, böylece daha en baştan salondaki yüksek kadın enerjisi ve yoğun kız neşesi atmosferini belirledi.

Benim Çeşme Kadın Liderler Zirve’sinde en fazla önemsediğim konulardan biri Cumhuriyetimizin ilk yıllarında parmakla sayılacak ilk ve öncü “Kadın Lider”den 102 yılda yüzlerce “Kadın LiderLER”e yani “Lider KADINLAR”a nasıl çoğaldığımızın dünyaya örnek olacak hikâyesi ve zaferidir. Bu sadece kadınların değil, onlara güvenen ve değer veren Cumhuriyetçi kız babalarının, kız kardeşi olan ağabeylerin, öğretmenlerin, kız annelerinin ve tabii Atatürk ile arkadaşlarının zaferidir. Bu, bana Cumhuriyetimizin 100. yılında yine İzmir’de Atatürk’ün 2 Şubat 1923’te topladığı İzmir Kadın Kongresi’ni 100 yıl sonra zamanın İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in yüzlerce kadın katılımcıyla kutlamasını anımsattı. Tabii bu kez belediye başkanın da kadın olması çok büyük bir artı değerdir.

KADIN KADININ YURDUDUR

Ben de dâhil olmak üzere pek çok kadın konuşmacı sık sık “Kadın kadının yurdudur!” ninesözüne yer vermesi yüzünden, bir edebiyatçı olarak bunun neden çok sevildiğini açıklamaya ben gönüllü (!) oldum. Biliyorsunuz, Türkiye’de taa Osmanlı’dan kalma “Kadın kadının kurdudur” diye bir atasözü var. Şu bilinen bir gerçektir ki, ataların hepsi erkektir ve onlar Türk geleneğindeki Bilge Aksakallılar’dır. Halbuki şifa, sağlık, bereket, doğum ve yaşamla ilgili konuları en iyi bilenler kuşkusuz hep kadınlardır. Ve bu yüzden atasözü olarak bize kadar gelen bilgilerin çoğu aslında birer Ninesözüdür. Onları mutlaka akıllı kocakarılar söylemiştir ve onlar Türk geleneğindeki kadın Bilge Aksaçlılar’dır.

İşte yüzyıllarca kadınlara atasözü olarak yutturulan “Kadın kadının kurdudur!” sözü aslında eğer Latince bilmeyen birinin yanlış bir çevirisi değilse, kadınları birbirine düşman etmek isteyen çok kötü niyetli erkeklerin yalanıdır. Çünkü dünyaca ilk yazılı şekliyle MÖ 250 yıllarında yaşamış Latince yazan ünlü Romalı oyun yazarı Plautas’ın kullandığı bu sözün aslı “İnsan insanın kurdudur” (Homo homini lupus) Romalıların mitolojik kahramanı olan kurt, burada zalim, yırtıcı ve genellikle insanlık dışı vahşi nitelikleri işaret eder. Yani ünlü Roma atasözü oradan, bizim buralara gelirken “insan” sözcüğü her ne hikmetse “kadın”a dönüştürülüvermiştir. Tabii, kadını adamdan bile saymayan bir dünyada, insanın kadına dönüştürülmesi, akıllara bir olumsuzluk işareti olarak düşüveriyor. Halbuki insanlık tarihi, insanın insanı katletmesiyle, özellikle erkek insanın icadı ordular, silahlar, savaşlar ve kanla doludur. Hatta insanın insana kurtluğu meselesi Semavî dinlerde Hz. Âdem’in oğulları Kabil’in Habil’i öldürmesiyle başlar. Fakat Âdem ve Havva’nın kızları arasında böyle bir kardeş kanı dökme, kurtluk yoktur ama nedense sadece bizim ülkemizde kadın kadının kurdu olur?

İşte biz kadınlar bize öğretilmiş pek çok sözün ve geleneğin aslının hiç de öyle olmadığını öğrendiğimizden beri, zor zamanlarda birbirimizle dayanışmaya ve birbirimizi kucaklamaya daha çok önem veriyor, kenetleniyoruz. Son 200 yılda birbirimize destek oldukça gücümüzün ve sesimizin arttığını görüyor, sanki bunu engellemek için birileri (!) bizi birbirimize düşman etmeye çalışmış diye düşünüyoruz sık sık. Sonra pek çok ülkede azınlıkları birbirine düşürüp, onlar birbirlerini kurtlar gibi parçalarken iktidarda keyif sürmek isteyen çoğunluğun da benzer hileleri olduğunu öğreniyoruz. Mesela, bazı ülkelerde de “zenci/siyah, siyahın kurdudur!” uydurması olduğu gibi…

Bu demek değil ki, tüm kadınlar melektir ve kötülük yapmazlar. Böyle bir şey mümkün değil, çünkü “insan insanın kurdudur” derken kadın ve erkeklerin insan olduğu gerçeğinden bahsedilmiştir. Yani, kötü erkek gibi kötü kadınlar da vardır ve kötülük insan türünün maalesef bir özelliğidir. Bu nedenle yüzlerce kadının katıldığı Çeşme Dünya Kadınlar Zirvesi’ndeki tüm kadınlar da birbirine karşı nazik, incelikli, mütevazı veya anlayışlı değildi. Elbette kibrinden, egosundan veya kabalığından arınamamış kadınlar da vardı ve daima da olacaktır. Fakat aslolan her bakımdan kenara itilmiş, dışlanmış, binlerce yıl her bakımdan sadece sömürülmüş kadınların artık erkeklerin yaptığı her mesleği başarıyla yapabildiği, zekâ, dayanıklılık, direnç ve neşe gücü bakımından yüksek canlılar olduklarını yeniden hatırladıkları son 200 yılda artık kendi güçlü iletişim ağını (network) kurmuş olmasıdır. Burada en büyük güvencemiz, kadınların kadınlara olan desteğidir ki, tıpkı Tabiat Ana ve Toprak Ana gerçeği gibi kadın kadının yurdudur, sığınağı ve gücüdür.

MÜCADELEYE DEVAM

Çeşme Kadın Liderler Zirvesi, gelecek yıllarda da Türkiye’yi seven ve çok kültürlü zenginliğine sahip çıkacak, demokrasiye inanan kadınların alkışları eşliğinde onlarca farklı lider kadının katılımıyla devam etsin dilerim. Bu toplantılar birgün kadınların artık erkeklerle eşit insan hakları için mücadeleye gerek duymayacağı, tıpkı “8 Mart Dünya Kadınlar Günü”ne de ihtiyacımızın kalmayacağı umarım yakın gelecekte, liderliğin insanın cinsiyetiyle değil, liyakat, zekâ ve ahlakıyla ilgili olduğunda bitsin dilerim. O zaman liderlerin kadın-erkek sayısı da zaten eşitlenecek ve erkeklerin kadınlara duyduğu “kan davası” bitecektir. O güne kadar kızlarımız, kız kardeşlerimiz, kız torunlarımız ve kız çocukları için mücadeleye devam!