Çernobil’in izleri hâlâ Karadeniz’de

Dünyanın en büyük üç nükleer kazasından biri kabul edilen Çernobil kazasının üzerinden 40 yıla yakın bir süre geçti ancak kazanın yol açtığı radyoaktif kirlilik Karadeniz’i etkilemeye devam ediyor. IV. Ulusal Denizlerde İzleme ve Değerlendirme Sempozyumu’nda Türkiye, Enerji Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu (TENMAK) adına sunum yapan Dr. Aysun Kılınçarslan, Türkiye’nin kıyı suları ve sedimanlarında (çökeller) radyoaktif kirlilikle ilgili izleme çalışmalarının sonuçlarını açıkladı.

Kıyı sedimanlarında 2015-2023 yılları arasında yapılan analizler yüksek oranlarda sezyum-137 ve stronsiyum-90 varlığı tespit etti. Karadeniz’de kilogramda ortalama 21 bekerel sezyum-137 izotopu görülürken bu oran Akdeniz’de sadece 3,2 bekerel olarak kayda geçmiş. Marmara Denizi’nde de nispeten yüksek bulunan değerler Ege ve Akdeniz’e inildikçe düşüyor. Analizlerde bulunan en yüksek değer ise 82 bekereli geçiyor. Bu rakam da Akdeniz’de görülen en yüksek değerin 10 katı. Bölge bazında bakıldığında ise sedimanlarda en yüksek sezyum-137 değerine 50 bekerelle Hopa’da rastlanıyor. Hopa’yı Trabzon ve Sinop izliyor.

TRABZON VE HOPA’DA YÜKSEK RAKAMLAR

2014-2023 yılları arasında kıyı yüzey sularında yapılan ölçümlerde ise sezyum-137 konsantrasyonu Karadeniz’de litrede ortalama 9 milibekerel çıkarken bu rakam Akdeniz’de 1,6 milibekerele kadar düşüyor. İstanbul Boğazı, Marmara ve Çanakkale’de oranlar 8,4 ila 6,9 milibekerel arasında değişirken Ege Denizi’yle birlikte sudaki sezyum-137 miktarı azalıyor ve 1,8 milibekerele kadar iniyor. En yüksek rakamlara ise yıllarca Çernobil’den etkilendiği ve kanser sayılarının arttığı belirtilen Trabzon ve Hopa’da rastlanıyor. Tekirdağ, Ordu, Karasu ve İğneada, yüksek ölçümlerin yapıldığı diğer bölgeler olarak öne çıkıyor. Araştırmanın sonuçlarında bu oranların insan sağlığı ve çevre kirliliği açısından risk oluşturmadığı belirtilse de Karadeniz’le Akdeniz arasındaki ciddi fark, Çernobil kaynaklı kirlenmenin sonuçlarını net bir şekilde ortaya koyuyor.

ÇERNOBİL AKIYOR

Araştırmada dikkat çekici bir başka sonuç ise sezyum-137 gibi doğal ortamda bulunmayan ve nükleer reaksiyonla ortaya çıkan plütonyum-239’un da saptanması oldu. Ortalama değerler denizler arasında fark göstermezken, bu kirlenmenin en çok görüldüğü yerlerin başında Erdek, İstanbul Boğazı, Hopa ve Sinop geliyor. Uzmanlar söz konusu izotoplara bağlı kirliliğin kaynaklarının nükleer santral kazaları, nükleer silah denemeleri ve çalışır durumda bulunan nükleer reaktörler olduğuna dikkat çekiyor. Karadeniz’deki kirlilik için de Çernobil işaret ediliyor. Kontrolden çıkan erimiş reaktörden ve bölgeden gelen radyoaktif kirlilik, yeraltı suları ve Dinyeper Nehri üzerinden Karadeniz’e ulaşıyor.

Yapılan ölçümler, Karadeniz’in 39 yıl önce yaşanan Çernobil felaketinin izlerini hâlâ taşıdığını gösteriyor.

DENİZDE ÖLÇÜM YAPILMALI

Çernobil sonrasında çayda yüksek oranda radyasyon bulunduğunu ortaya çıkaran Prof. Dr. İnci Gökmen, kilogram başına saptanan 21 bekerellik radyasyon seviyesinin oldukça yüksek olduğuna dikkat çekiyor. Denizlerden ve kıyılardan alınan verilerin, toprakta radyasyon seviyesinin ölçülmesi gerekliliğini de ortaya koyduğunu belirten Gökmen, “Denizlerde plütonyumun düşük oranda da olsa görülmesi şaşırtıcı. Stronsiyum şaşırtıcı değil. Ancak stronsiyumun gama ışınımı olmadığından kimyasal ayrıştırma yapılarak ölçülmesi gerektiğinden, Çernobil sonrasında çevrede ve gıdalarda stronsiyum olmasına rağmen ölçümleri pek yapılmadı. Ancak şimdiki sonuçlardan kazadan hemen sonraki stronsiyum değerleri de tahmin edilebilir. Bazı bölgelerde kıyı yüzey suyundaki sezyum seviyelerine bakarak, bu sularda yüzenlerin ya da balıkçılar gibi denizlerde çalışanların alacağı dozların hesaplanması iyi olur. Balıklarda, midye vb. deniz mahsullerinde ölçüm yapılması yerinde olur. Çernobil’in üzerinden 39 yıl geçti. Sezyum sadece bir yarı ömür geçirdi. Bu da denizlerde uzun süre daha radyoaktif elementler olacağı anlamına geliyor” dedi.

∗∗∗

SEZYUM (CS-137) NEDİR?

Sezyumun en yaygın radyoaktif formu Cs-137’dir. Sezyum-137, nükleer reaksiyonla üretilir. Cs-137’ye dışarıdan maruz kalmak yanıklara, akut radyasyon hastalığına ve hatta ölüme neden olabilir. Büyük miktarda Cs-137’ye maruz kalma, güçlü bir endüstriyel Cs-137 kaynağının yanlış kullanımı, nükleer bir patlama veya büyük bir nükleer kazadan kaynaklanabilir. Normal koşullar altında çevrede büyük miktarlarda Cs-137 bulunmaz. Cs-137’ye maruz kalmak, yüksek enerjili gama radyasyonunun varlığı nedeniyle kanser riskini artırabilir. Cs-137’ye yutma veya solunum yoluyla maruz kalmak, radyoaktif maddenin yumuşak dokulara, özellikle de kas dokusuna dağılmasına neden olarak kanser riskini artırır. Damarlı bitkiler, sezyum toprağa güçlü bir şekilde adsorbe edildiği için kök emilimi yoluyla yüksek seviyelerde sezyum biriktirmezler. Ancak, liken veya yosun gibi geniş yüzey alanlarına sahip flora üzerinde radyoaktif kalıntıların birikmesi önemlidir. Bu bitkilerle beslenen hayvanlar, büyük miktarlarda radyosezyum (ve radyoaktif serpintide bulunan diğer radyonüklitler) tüketebilirler. İnsanların bu tür hayvanların etini tüketmesi, bu radyonüklitlerin vücuda alınmasına neden olur.