Sıradan bir çay bardağı, farklı gözlerin dünyasında hayatın karmaşık hikayelerini saklar.
Camdan ince ince yükselen buhar, günlük hayatın karmaşasında unutulan küçük sırların habercisi gibi. O çay bardağı sadece bir bardak değil; içinde yudumlanan tarih, emek, sabır ve bazen de bitmeyen sohbetlerin sessiz tanığı. Cam ustasının gözünde kristalin dansı, çay ocağı sahibinin rengine taktığı titizlik, ziraatçının arkadaki ağaca dair hayali, arkeoloğun kaldırımların içinde saklı zaman dilimleri, galericinin arkada duran araçlarla kurduğu pazarlık hikayeleri… Hepsi tek bir karede, tek bir bakışta buluşuyor.
Gözler kayar, zihin dalar; çünkü insanın ruhu alışkanlıklara hapsolmuş bir yolda yürür. Oysa her detay, aslında kendi dünyasının kapısını aralar. Bir çay bardağının incecik kıvrımı, buharın toprağa karışan vedası, sokaktan geçen bir yolcunun adımları… Hepsi yaşadığımız hayatın şifreleri, fark etmeyi bekleyen küçük mucizeler. Mesleki deformasyon desek de, bu seçicilik olmadan hakikat görülemez.
Çayın rengi kadar önemli değil aslında; önemli olan o rengin ardında saklanan anılar, anın kokusu, yan yana oturmanın getirdiği sıcaklık. İnsan neden bazen aynı bardakta farklı tatlar bulur? Çünkü her yudum, yaşanmışlıkla, özlemle, bazen de gizli bir hayalle doludur. O yüzden o küçük bardak, koca bir evrenin kapısıdır.
Çay ocağı sahibinin gözünde ise bu bardak, sadece cam bir nesne değil; müşteriyle kurulan sessiz bir diyalogdur. Bardağın rengiyle gelenin ruh halini çözer, buharın süresinden sohbetin süresini kestirir. Kaşığın şıngırtısından yorgunluğu, dudakta kalan tattan müşteri sadakatini anlar. Yüzlerce çayın izini belleğinde taşır, farkında olmadan göz bir tartı, el bir terazidir. Bu farkındalık, mesleki alışkanlıktan çok, çayın içindeki hayatı okuyabilme ustalığıdır.
Bir arkeoloğun gözünden bakınca, o kaldırımlar sadece taş değil; geçmişin ağırlığı, kuşakların ayak izleri, zamanın sessiz şahitleridir. O taşlar, üstünde yürüdüğümüz hayatın taşınabilir hafızasıdır. Biz farkında olmasak da, tarih ayaklarımızın altında yankılanır.
Galericinin dünyasında ise arka plandaki araçlar; her bir araba, farklı bir hikaye, satışı bekleyen bir yaşam kesitidir. Her modelin arkasında pazarlıklar, umutlar, vazgeçişler ve yeni başlangıçlar saklıdır. Tıpkı çay bardağından yükselen buhar gibi, görünmeyen ama derin izler taşıyan anılar vardır her araçta.
Sonra sevdalı gelir, çay bardağından ayrılan buhara bakar; aşk gibi, kaçınılmaz ve dokunulamaz. O buhar, sevdayı içinde taşıyan bir nefestir; gözle görülmeyen ama varlığı kalpte hissedilen. İşte hayatın kendisi, bazen görünmez, bazen çıplak ve yakıcıdır.
Ama herkesin bakışı kendine. Kimileri buharda sevdayı görür, kimileri gelecekten bir işaret. Farkındalık, alışkanlık ve mesleki deformasyonla şekillenir gözün odağı. Göz, çoğu zaman akıldan önce karar verir. Ve hayat, bazen sadece bir bardaktan yükselen buhar kadar sade; bazen o buharın içinde gizlenmiş bambaşka bir dünya kadar derindir.
İletişim adresi:
İnstagram adresi: Nuri SENCER
Çayımın Buharı was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.