Etki Can Bolatcan
Yunanistan halkı 21 Nisan 1967 sabahına darbeci generallerin radyolardan yankılanan sesiyle uyandı.
ABD’nin yükselen sosyalizmi kuşatmak üzere yürürlüğe koyduğu komünizme mücadele politikasının önemli ülkelerinden birisi de Yunanistan’dı. Türkiye’nin NATO üyeliğine benzer zamanlarda Yunanistan’ın soğuk savaş çemberinin parçası kılınmasını izleyen dönem benzerini 12 Eylül’de ülkemizde göreceğimiz CIA marifetli faşist cunta, Yunanistan’da Albaylar Cuntası olarak 1967’de gerçekleştirildi.
Darbenin ardından faşist baskı ve yasaklar hız kesmeden başlamış, “ülkeyi komünizm tehlikesinden korumak” adı altında iktidara el koyduğunu açıklayan cunta, büyük bir Amerikancı dönüşüme girişmişti.
Bu baskı ve müdahale ortamına karşı farklı toplumsal kesimlerden parçalı itirazlar yükseliyor, cuntaya karşı mücadele olanakları tartışılıyordu. Devam eden yıllarda derinleşen ekonomik kriz, emperyalist müdahaleler ve artan baskılar 1973’e gelindiğinde bu itirazları ortak bir hatta buluşturdu.
Gençlik, bu hattın en önündeydi. Öğrenciler gençliğin somut talepleri etrafında örgütlenmekle yetinmiyor halkın ekmekten özgürlüğe, demokrasiden bağımsızlığa uzanan taleplerini kapsayan birleşik bir mücadelenin olanaklarını arıyordu. İlerleyen tarihlerde kampüslerde forumlar kuruldu, öğrenci temsilcilikleri tabandan seçildi ve geniş gençlik kesimleriyle meşru–militan bir anlayış örüldü. Bu anlayışla Şubat 1973’te başlayan fakülte işgalleri, kısa sürede üniversitelerin duvarlarını aştı. Her yeni protesto, cuntanın diktiği bir korku duvarını yıkıyordu.
Tarihler 14 Kasım’ı gösterdiğinde Politeknik Üniversitesi’nin tüm amfileri öğrenciler tarafından doldurulmuş; üniversite ve ülke yönetimine dair tartışmalar başlamıştı.
Öğrencilerin yoğun katılımıyla gerçekleştirilen forumlardan çıkan ortak karar üniversitenin işgal edilmesiydi ve amfilerden çıkan her öğrencinin bahçede toplanmasıyla vakit geçmeden uygulanmaya kondu. Politeknik Üniversitesi işgalle birlikte kendi kendini yöneten doğrudan demokrasi merkezi haline geldi, özerk – demokratik üniversite mücadelesi somutlandı. İşgalle birlikte öğrenciler; eylem, güvenlik, beslenme, propaganda komiteleri kurdular. En önemlisi de işgal altındaki üniversitenin teknik imkanlarıyla tüm Atina’ya seslenen Politeknik Radyosu’nu hayata geçirdiler. Radyodan yükselen o çağrı, kısa sürede tarihe kazındı: “Burası Politeknik… Özgürlük mücadelesi veren öğrenciler sesleniyor…”
Politeknik işgali kısa sürede Atina halkının ve ülkenin diğer şehirlerindeki toplumsal kesimlerin katılımıyla geniş bir toplumsal ayaklanmaya dönüştü. Halk, öğrencileri kampüste ziyaret ediyor, dayanışma ağları kuruyor, sokaklarda barikatlar kuruyordu. Ülke genelindeki üniversiteler, liseler ve mahallelerde de protestolar örgütlendi.
Cunta, Politeknik’i halkın birleşik gücünün mevzisi haline getiren bu deneyimi kırmak için hazırlık yapıyordu. 16 Kasım’ı 17 Kasım’a bağlayan gecenin ilk saatlerinde göğsünü üniversite nizamiyesine siper eden 17 yaşındaki Diomidis Komninos’un öldürülmesinin ardından tüm Atina’ya yayılan direniş; tankların okula girmesine, askerlerin halka ateş açmasına ve sayısız gözaltı dalgasına rağmen sönümlenmedi. Halk, bir sonraki gün de sokağa çıkma yasağını ve sıkıyönetimi hiçe sayarak mücadeleyi sürdürdü.
Politeknik Direnişi, cunta için bir öğrenci eylemi olmaktan çıkarak halkın kendi kaderini eline alabileceğini gösteren siyasal bir kırılma oldu. Ayaklanmanın ardından rejim hem içeride hem uluslararası kamuoyunda meşruiyetini kaybetti. İlerleyen yıllarda Kıbrıs’ta alınan yenilgi, ordudaki çatlaklar ve bir türlü azalmayan toplumsal tepki cuntayı çözülmeye zorladı. Kısa süre sonra cunta sivil siyasete geçişe mecbur kaldı, darbeciler yıllar süren davalarda ağır cezalara çarptırıldı.
Belki Politeknik’teki öğrencilerin vahşice katledilmesinin ardından Yunanistan’da bir yılgınlık havası vardı ancak öğrencilerin birleşik direnişi Albaylar Cuntası’nın ayakta kalamayacağı bir zaferin önünü açmıştı. Solneman’ın dediği gibi “Her ayaklanma ya da isyan devrimle sonuçlanmayabilir, ancak ayaklanmayla, isyanla, kıvılcımla başlamayan devrim de yoktur. Her isyan dünyanın sonunun başlangıcı olarak değerlendirilmeyi hak eder.” Politeknik Direnişi de Yunanistan halkının cunta karşısındaki zaferinin bir başlangıcı ve 52 yıldır her 17 Kasım’da egemenlere korku olan bir yapı taşı olarak binlerin katılımıyla anılıyor. Politeknik Radyosu’ndaki çağrı nasıl Yunanistan’da 17 Kasım’larda atılan sloganlarla, Loukanikos’un havlamasıyla, Alexis’in direnciyle yeniden hayat buluyorsa Türkiye’de de yıkılan barikatlarda, öğrenci forumlarında, özerk – demokratik üniversite iddiasında yankılanıyor.
O gün Politeknik Direnişçilerinin kampüslerden sokaklara taşan, halkın buğudan arınmış umut dolu gözlerinde karşılık bulan radyo çağrısı, bugün de karanlık dehlizlere terk edilmeye çalışılan bir memlekete meşale yakan gençlerin kulaklarında. Bu direniş Yunanistan sokaklarını kuşatmaya ve egemen sınıfların korkulu rüyası olmaya devam eden gençlerin hiç eksilmeyen mücadelelerinde kendini göstermeye devam ediyor. Bu da devrimci direniş geleneklerinin yenilgilerden geçse de cuntalar altında ezilse de asla geçmişe sığmayarak bir gelecek içinde kendine yer açmaya ve aynı zamanda yeni direnişlerin de en önemli güç kaynağı olmaya devam edeceğinin bir göstergesi.
19 Mart sonrasında ülkemizde de yıkılan barikatlardan akan da sadece gençliğimiz değil devrimci geçmişimizdi… Dikilmek istenen en güçlü barikatlar yıkıldığında “Burası Beyazıt”, öğrenciler kendi hikayelerini kendi kalemleriyle yazdığında “Burası Hacettepe”, Yunanistan’daki öğrencilerin deyimiyle “cunta parfümü” bal eylendiğinde “Burası ODTÜ” ve 50 yıl geçse de dalgalan frekanslardan “özgürlüğün sesi radyosu” da seslenmeye devam ediyorsa Burası Devrimci Gençlik.