Bir sosyal güvenlik utancı!

Attila İlhan İhtiyarlar Balladı şiirinde yaşlıları “yaşayıp durmaktan gizlice utanırlar” diye betimler. Attila İlhan “idam mahkûmlarıdır aslında ihtiyarlar” dizesiyle yaşlılığın trajik halini ve hüznünü anlatır. “kaç kere hesabını çıkarırlar bir ömrün şu yağmurlu güz dünyadaki son güzü mü bir daha yiyecek mi yediği şu üzümü” Şairin bu dizeleri günümüzün de aynası gibi. Yaşlılık günümüzde sadece derin bir ruhsal hüzün ve bekleyiş değil aynı zamanda bir yaşama kavgasıdır. Emekliler tam da şairin dediği gibi “yaşayıp durmaktan gizlice utanırlar” çünkü onca yıllık çalışma sonunda kendilerine reva görülen emekli aylıkları ile yaşamaları mucizedir. “Kaç kere hesabını çıkarırlar bir ömrün.” Kaç kere hesabını çıkarırlar o sefalet aylığının! Neye yetecek o aylık? Ne insanca yaşayacak, beslenecek, tatil yapacak bir ömür sürebilecek ne de özendiği yeni bir ürünü satın alabilecek emekli. Ne yeni memleketler gezip görebilecek o aylıkla ne de yeni üst baş alabilecek. Boğaz tokluğuna yaşamak için bile zorlanacak! Şairin dediği gibi günümüzde yaşayıp durmaktan gizlice utanıyor emekliler! 

Uzun yıllardır sosyal güvenlik ve emeklilik sistemi üzerine yazıyorum. İlk sosyal güvenlik karşı devriminin yapıldığı 1999 yılından bu yana yazıyorum sosyal güvenlik üstüne. Sosyal güvenlik politikalarının emeklilere etkisi üstüne bazen teorik bazen de somut örnekleri yazıyorum. Yürek burkan çok örnek var. Bizzat tanık olduğum emekli dramları var. Sabahın köründe metroda mendil satan yaşlı kadınlar, pazar atıklarında işe yarar meyve-sebze arayan yaşlılar, 70 yaşında inşatta çalışmak zorunda kalıp iş cinayetinde ölen yaşlı işçiler… Bu yazı Prof. Dr. Müge Özcan’ın bir paylaşımı üzerine yazıldı. Emekli bir hastasının durumu şöyle paylaştı Müge Hoca: “Üzgünüm. Kırgınım. Öfkeliyim. Hastaya işitme cihazı önerdim. ‘Şimdilik idare ediyorum’ dedi. Önyargılı olduğunu düşünüp, “cihaz aslında gözlükle aynı işi yapıyor, biri görmek, diğeri duymak için” filan diye anlatırken, gözleri doldu, sözümü kesti. ‘Ondan değil hocam. Emekliyim. 25 yıl çalıştım. Ama demek ki az çalışmışım, emekli maaşım düşük. Buraya gelirken bir yere sordum. Devletin ödediği 4-5 bin liraymış. Üstüne en az 25 bin lira istiyorlar. O kadar param yok’ dedi. Dondum kaldım. Benim yardımcı olmamı ister misiniz, dedim. “Sağolun, çocuklar da söylüyor ama şimdilik idare ediyorum” dedi. Kişi başı milli gelir 17 bin dolar. Emekliye düşen sağır dolaşmak. Bu ülkede yaşamaktan başka bir imtihana ihtiyacımız yok bizim.” İşitme cihazına ihtiyacı olan emekli hasta sırf işitme cihazının parasını karşılayamadığı için daha az duymaya yani sağır kalmaya razı. Çevresindeki sesleri, dünyanın seslerini daha az duymaya razı. Belki en düşük emekli aylığı olan 16 bin 881 lira alıyor. Gaddar vekiller ve bakanlar o aylığı 16 bin 900 TL bile yapmadılar. 17 bin liraya bile yuvarlamadılar! Zırnık koklatmadılar emeklilere. Ayda 19 lirayı ,119 lirayı çok gördüler emeklilere! Belki de ortalama bir emeklinin aldığı kadar aylık alıyordur! Alsa ne yazar! Onun da alacağı emekli aylığı 21 bin 500 lira! 

Sağır kalmaya razı emekli. Oysa sosyal güvenlik insanı fizyolojik, toplumsal ve iktisadi risklere karşı korumak değil miydi? Sosyal güvenlik sevgili Murat Özveri’nin sosyal güvenlik derslerinin başında anlattığı o türküdeki gibi bir şey değil miydi: “Kadir mevlâm beni muhannete muhtaç eyleme” Muhannete muhtaç olmak namert, alçak veya değersiz kişilere el açmak, onlardan yardım beklemek zorunda kalmak demek. İnsanın muhtaçlık ve zaruret halinde bir başkasının insafına kalması en ağır insanlık hallerinden biridir. İşte sosyal güvenlik insanı bir başka insanın, tabiatın ve piyasanın insafına bırakmamak demek. Modern toplumun, işçi hareketinin en önemli kazanımıdır sosyal güvenlik. Sosyal güvenlik dayanışmayla risklerden korunmayı ve risklerle karşılaştığında da insanca bir yaşam sürmeyi güvence altına almak demek. Hastayken, yaşlıyken, işsizken insanın bir başkasına muhtaç olmadan, dilenmeden yaşaması demek sosyal güvenlik. Ömründe hiç hastaneye gitmeyen kişi de sosyal güvenliğe katkıda bulunacak, genç yaşta hastalanan bir insan da! Sıradan bir hastalık dışında hastane yüzü görmeyen de vahim hastalıklarla boğuşan da bu dayanışma şemsiyesinin altında olacak. İnsanlar muhtaç ve yoksul oldukları için değil hakları olduğu için, sosyal güvenlik bir insan hakkı olduğu için sosyal güvenlik koruması altında olacaklar. Emekli olduklarında gözlük veya işitme cihazı alma kaygısı çekmeyecekler. Yaşlılıklarında insanca yaşayabilecekler her gün ömrün hesabını çıkarmayacaklar. Sosyal güvenlik yaşlılığın şairin dediği gibi “yaşamaktan gizlice utanılacak” bir yaşam döngüsü olmaktan çıkması demek. Yurttaşın ihtiyacı varsa gözlüğü, işitme cihazını, ortezini, protezini devlet karşılayacak. Ne demek dörtte birini karşılamak! Bakım ihtiyacı olanın bakımı kamusal hizmetle sağlanacak ne demek bir başkasına muhtaç olmak! 

Sosyal güvenlik ve sosyal haklar uzun süreli bir neoliberal saldırı altında. Sosyal güvenliği ortadan kaldırmak insanı piyasanın ve başka insanların insafına bırakmak istiyorlar uzun zamandır. Türkiye’nin sosyal güvenlik sistemi de yaşlıların ve emeklilerin insanca bir yaşam sürmesine kör ve sağır! Ne emeklilerin halini görüyor ne de onların sitemlerini işitiyor. Aslında sağır olan Müge Hocanın emekli hastası değil sosyal güvenlik sistemi! Sosyal güvenliği bir dayanışma sistemi olmaktan çıkardılar çoktan. Sosyal güvenliği bireysel bir tasarruf sistemine dönüştürmek istiyorlar. Her koyunun kendi bacağından asıldığı bir sisteme dönsün istiyorlar sosyal güvenlik. Bir özel şirket gibi, bir özel sigorta şirketi gibi bir sistem hayal ediyorlar. Devleti de sosyal güvenlik sistemini de bir şirket gibi yönetmek istiyorlar. Yaşlılar, emekliler ve hastalar yatırımcı olsun, müşteri olsun istiyorlar. O yüzden emekliliğe erişimi zorlaştırıyor, emekli aylıklarını düşük tutuyorlar. 

En düşük emekli aylığının vahameti bir yana eğer sosyal güvenliğiniz yok ise devletimiz yine yaşlıları unutmuyor. Onlara sosyal hukuk devletinin gereği olarak tam tamına 5 bin 134 TL 65 yaş aylığı veriyor! Günde tam 171 TL! Emekli bununla işitme cihazı da alır, gözlük de alır. Bilgisayar da alır telefon da. Hem Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ne diyor: 20 yıl prim ödüyorlar 40 yıl aylık alıyorlar. Bu kadar aylık bile fazla diyor Bakan Bey! Müge Hocanın emekli hastasının dramı Türkiye’de emeklilerin hazin hikayesidir. Sanmayın bir istisnadır. Türkiye’de emeklilerin çoğu temel ihtiyaçlarını gidermekten uzak yaşlı yoksullardır. Yoksa bu kadar çok ileri yaşlarda iş cinayetinde ölen işçi olur mu bir sosyal hukuk devletinde. Çare bir dayanışma sistemi olan sosyal güvenliği savunmada. Çare kimsenin muhannete muhtaç olmayacağı kamusal bir sosyal güvenlik ve sağlık sisteminde. 

Meraklısı için not: Müge Hocanın hastası işitme cihazına kavuşmuş.