Ne zaman emekli aylıklarının düşüklüğü gündeme gelse, ne zaman emekli aylıklarının artması gerektiği söylense “kaynak yok, emekli sayısı çok” iddiaları ortaya atılır. Emekli sayısının çokluğunun kanıtı olarak da “aktif-pasif” dengesi olarak bilinen kaç çalışana bir emekli düştüğü oranı ortaya atılır.
Bu konudaki en meşhur iddia, uluslararası standartlara göre dört çalışana bir emekli olması gerektiğidir. Gelişmiş ülkelerde, Avrupa ülkelerinde dört çalışanın bir emekliyi finanse ediyor kalıp yargısı ileri sürülür. Çalışma bakanlarından kimi sosyal güvenlik yazarlarına, hatta bazı sendikacılara kadar bu iddia dillendirilir. Kamuoyunda ise bu iddia, yerleşmiş bir kalıp yargıdır.
‘DÖRDE BİR’ İDDİASININ YAYGINLIĞI
Bu iddia, Dünya Bankası ve IMF’nin Türkiye’ye yönelik sosyal güvenlik raporlarının ardından 1990’lı yıllardan beri hükümetler tarafından sık sık tekrarlandı. 2008 sosyal güvenlik reformu sırasında çok sık tekrarlandı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Faruk Çelik bu iddiayı tekrarladı. Aynı iddiayı Çalışma bakanıyken Süleyman Soylu da ileri sürdü. Önceki Çalışma Bakanı Vedat Bilgin de mevcut Çalışma Bakanı Vedat Işıkhan da aynı iddiayı tekrar edip durdu. Son olarak Bakan Işıkhan, “Avrupa’da 4 çalışan bir emekliye bakıyor, bizde bu oran 1,7 civarında” dedi.
Hürriyet gazetesinde sosyal güvenlikle ilgili yazılar yazan Noyan Doğan da bir yazısında “kabul görmüş oran, 4 çalışanın 1 emekliyi finanse etmesidir” diye yazdı. Bu iddiayı Sözcü yazarı Nedim Türkmen de “gelişmiş ülkelerde 4 çalışan 1 emekliyi finanse ediyor” diye yazdı.
İlginç olan, bu iddianın bazı sendikacılar tarafından da tekrarlanmasıdır. HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan da hazırladıkları ‘Emeklilik Sisteminin Güncel Sorunları ve Çözüm Önerileri Raporu” ile ilgili düzenlediği basın toplantısında “4 tane çalışanın bir emekliyi finanse ettiği sistem en ideal bir sistemdir” dedi.
Kısa bir medya taramasıyla bu iddianın çok popüler olduğu görülecektir. Bu iddiaya sık olmamakla birlikte zaman zaman bazı akademik çalışmalarda da rastlanabiliyor. Vatandaş arasında hem “dörde bir” hem de “emekli sayısı çok” iddialarının yaygın bir kabul gördüğü adeta bir şehir efsanesi olduğu görülecektir.
Aşağıda ayrıntılarını yazacağım. Şimdiden söyleyeyim. Bu iddia doğru değil. Böyle bir standart yok. Böyle bir olgu da yok. Ne Avrupa ülkelerinde ne de “gelişmiş” ülkelerde dört çalışana bir emekli düşüyor. Avrupa ülkelerinde aktif-pasif oranı, yani çalışan emekli oranı ortalaması 2’nin altında. Sosyal güvenliğin finansmanının sadece primli sistemlere dayandığı dönemde ve sosyal güvenlik sistemlerinin erken dönemlerinde “dört prim ödeyene bir emekli” söz konusuydu. Bu bir aktüeryal hesaptı. Yani, kaç kişinin ödediği primle bir emekli finanse edilebilir? Bir kuşaklararası dayanışma sistemi olan sosyal güvenlikte kuruluş aşamasında bu oran anlamlı ve uygulanabilirdi. Öte yandan sosyal güvenlik sistemlerinin erken aşamalarında “dörde bir” oranı fiilen de mümkündü.
Çünkü sistem yeni kurulduğu için sigortalısı daha çok emeklisi neredeyse yoktu. Örneğin Türkiye’de aktif pasif oranı 1960’ta 24,3, 1970’te 9’du. 1980’de ise 3,5 oldu. Sistemin emekli vermeye başlaması, ömrün uzaması ve emekli sayısının artması nedeniyle olgun sosyal güvenlik sistemlerinde kuruluş aşamasında var olan aktüeryal dengenin sağlanması mümkün olmaktan çıktı. Bu nedenle bu iddia tarihsel bir iddiadır, geçmişte kalmış bir orandır. Günümüzde ne Avrupa’da ne de “gelişmiş” bir ülkede “dört çalışana bir emekli “söz konusu değildir.
Sosyal güvenlik literatüründe de günümüz sosyal güvenlik sistemleri için böyle bir standart veya varsayım söz konusu değildir. Dört çalışana bir emekli varsayımı geçmişte kalmış, artık geçerli olmayan bir konudur. Günümüz sosyal güvenlik sistemleri sadece aktüeryal denge ile pirim katkısıyla ayakta kalamaz. O nedenle günümüzdeki sosyal güvenlik sistemlerine primler dışında ciddi bir kamu katkısı yapılması zorunluluğu vardır.
AVRUPA’DA DURUM
Gelelim şu meşhur şehir efsanesine “Avrupa’da 4 çalışana bir emekli düşüyor iddiasına” Bu konuyu daha önce DİSK-AR için hazırladığımız çeşitli sosyal güvenlik ve emeklilik raporlarında ele aldık. Dört çalışana bir emekli iddiasının Avrupa ülkeleri için gerçek dışı olduğunu ortaya koydu. Bu yazıda özetle ve güncelleyerek bu verilere bir kez daha yer vermek istiyorum.
Sosyal güvenlik alanında karşılaştırmalı veri bulmak oldukça zordur. Ülkelerin sosyal güvenlik sistemleri arasındaki, hukuksal, kurumsal ve tarihsel büyük farklılıklar nedeniyle karşılaştırmalı sayısal seriler oluşturmak oldukça zor. Bu nedenle sosyal güvenlikle ilgisi sayısal uluslararası karşılaştırmalar sadece genel bir fikir verebilir. Ciddi karşılaştırma zorlukları ve ülkelere özgü durumlar dikkate alınmadan yapılacak karşılaştırmalar eksik olacaktır.
Örneğin emekli aylığına ilişkin verilerin sadece yaşlılık aylığı mı yoksa ölüm aylığı ve işgöremezlik gelirleri de içerip içermediği son derece önemlidir. 2025 yılında Türkiye’de yaşlılık aylığı alanların sayısı 12,2 milyon iken, dul ve yetimler dahil pasif sigortalı kişi sayısı 16,9 milyondur. Uluslararası karşılaştırmada bu nüanslar dikkate alınmaksızın yapılacak karşılaştırmalar hatalı sonuçlar doğuracaktır.
Avrupa düzeyinde karşılaştırmalı sosyal güvenlik verilerini Eurostat’tan elde etmek mümkündür. Eurostat, İngiltere (Brexit nedeniyle) hariç kıta Avrupası düzeyinde detaylı veriler yayımlamaktadır. Ancak bu veriler 1-2 yıl geriden gelmektedir. Yine de de genel bir karşılaştırma yapabilmek mümkündür.
Eurostat verilerine göre AB 27 ülkelerinde toplam emekli sayısı (yaşlılık, ölüm ve işgöremezlik aylıkları dahil) emekli sayısı 2023 itibariyle 121,3 milyondur. Yine AB ülkelerinde 15-64 yaş arası istihdam 200 milyon civarındadır. AB ülkelerinde ortalama kayıt dışı istihdam oranı yüzde 9-10 civarındadır. Dolayısıyla bu 200 milyonluk istihdamın yüzde 9’unun kayıt dışı olduğu ve pirim ödemediği düşünülebilir. Çünkü aktif-pasif oranında prim ödeyen sigortalılar dikkate alınmaktadır. Dolayısıyla 2022 itibariyle kayıtlı istihdam sayısı 182 milyon civarındadır. Bu durumda AB düzeyinde ortalama aktif-pasif oranı 1,5 düzeyindedir. Kuşkusuz bu yaklaşık bir orandır. Çeşitli faktörlere bağlı olarak küçük değişiklikler söz konusu olabilir ancak 1,5 nerede, 4 nerede!
Ülkelere bakacak olursak Almanya’da 2023’te 23,7 milyon emekliye karşılık 40,4 milyon toplam çalışan vardır. Yüzde 7 civarında kayıt dışı istihdam oranını düşüp düşmediğimize bağlı olarak Almanya’da aktif pasif dengesi yaklaşık 1,6 veya 1,7 civarındadır. Fransa 20,5 milyon emekliyle ikinci sıradadır. Türkiye ile İtalya’nın emekli sayıları birbirine oldukça yakındır. Ancak önemli olan sadece emekli sayısı değil emeklilerin kayıtlı istihdama oranıdır. Aşağıda bu konuda kısa bir karşılaştırma tabloda yer almaktadır.
ASIL MESELE KAMU KATKISI
Görüldüğü gibi AB ülkelerinin çoğunda aktif-pasif oranı 2’nin oldukça altındadır. Türkiye’de son yıllarda aktif-pasif oranı bir miktar gerilese de uzun 1990’ların başından bu yana 2’nin altındadır. Türkiye’nin aktif pasif oranı AB ülkeleriyle ciddi bir ayrışma göstermemekte tersine paralellik arz etmektedir. Görüldüğü gibi EYT düzenlemesine rağmen Türkiye’deki aktif pasif oranı AB ülkeleri ortalamasının altına düşmemiştir. Aksi iddialar hayal ürünüdür.
Türkiye’deki emekli sayısının yüksek olduğu, aktif pasif oranının düşük olduğu iddiası gerçek dışıdır. Türkiye’nin emekli sayısı istihdama oranla çok yüksek değildir. Dolayısıyla Türkiye’de sosyal güvenliğin temel sorunu emekli sayısından değil yetersiz istihdamdan, kayıt dışı istihdamın yüksekliğinden, ücretlerin düşüklüğünden ve kamu katkısının yetersizliğinden kaynaklanmaktadır.
O nedenle yapılması gereken istihdamı artırmak, ücretleri artırmak, kamu katkısını artırmak ve kayıtdışılığı düşürmektir. Yoksa devleti ve SGK’yi şirket gibi düşünüp bütçe dengesi ve aktüeryal dengeye hapsetmek hem kamu transferlerinin hem de sosyal güvenlik için yapılması gereken harcamaların düşmesine yol açacaktır.
Artık “Türkiye’de emekli sayısı çok, 4 çalışana bir emekli düşmesi gerekirken 1,6 çalışana bir emekli düşüyor, o yüzden emekliler yeterli aylık alamıyor” safsatasından vazgeçmek lazımdır. Avrupa’da gelişmiş ülkelerde 4 çalışana bir emekli düşüyor” safsatasını tekrar edenlere açık çağrı yapıyorum. Bu iddianızı kanıtlayın sizden özür dileyeceğim ve sosyal güvenlik politikaları üstüne yazmaktan vazgeçeceğim. Ama eğer kanıtlayamıyorsanız bu safsatayı tekrar etmekten ve kamuoyunu yanıltmaktan vazgeçin. Bu safsata sosyal güvenlikte gerçek sorunların üzerini örtüyor ve düşük emekli aylıklarını meşrulaştırıyor. Bu dayanaksız iddialarla emeklilere kötülük yapıyorsunuz.
Emekli sayısı bizden yüksek, aktif-pasif oranı Türkiye’ye benzer ülkelerde emeklilerin daha yüksek aylık almalarının nedeni, bu ülkelerde ücretlerin ve kamu katkılarının yüksekliğidir. Artık “kaynak yok” safsatasını da bir yana bırakmak lazım. Kaynak vardır ve devlet kaynak yaratabilir. Önemli olan bu kaynakların nasıl dağıtıldığı, yani sosyal ve sınıfsal tercihlerdir.