Benzetmeler

Bol benzetmeli, gibi’lerin havada uçuşacağı, edebiyat derslerinde kalan teşbih-i beliğlerin gün yüzüne çıkacağı, metafora doyacağınız, nöronlarınıza yeni bağlar kurdurtacak bir yazıyla karşınızdayım. Hazırsak başlıyorum:

Araba kullanmakla çocuk sahibi olmak

Araba kullanırken senin sınırın artık bedenin değil, araban ya; bu aslında üzerine düşünürseniz çok değişik bir şey. Acemiliği ergenlikten uzun süren. En azından 18 yıl, başlayıp bittiğin yer kendi vücudunun sınırlarıydı. Maksimum kilo aldıysan göbeğin senden önce giderdi. Bu değişiyor ve sen artık kollarından yarım kulaç yana taşıyorsun. Yeni burnun 1.5 metre önünde duruyor. Oturduğun koltuktan arkaya doğru 2 metre daha devam ediyorsun. Durma mesafen artık beden refleksine değil araç hızına bağlı.

Görüşte de öyle. Kör noktan değişiyor. Görüş alanın değişiyor. Hatta gözlük kullananlar bilir göz dışardan bir merceğe alışırken hareket kabiliyeti kendinden daha az bir şeye tabi olur insan. Lens öyle değil.

Bence çocuk sahibi olmak da bu yönüyle araba kullanmak gibi. En azından çocuğun daha küçük olduğu yaşlar için. Artık kendinden başka bir şeyden daha sorumlusun. Hacmin genişliyor. Yani sorumluluk alanın büyüyor.

Mum çiçeği
Eve dönünce, ben yokken açtığından bile haberdar olunmayan, dalları birbirine sarılmış, minimum yer tutacak şekilde konumlandırılmış ve ölmeyecek kadar sulanmış mum çiçeğini sahiplendim. Önce dallarını açtım, sarmaşık türü olduğu için duvara tutunacağı yerler yaptım. Sonra düzenli suladım.

Büyüdü. Yeni yapraklar çıkardı. Ama açmadı.

İnternetten araştırdım, haftada bir şekerli su vermeye başladım. Sürgü verdi. Ne zaman ki sürgü verdi o zaman tazecik gövdesinde çiçek açtı. Kartalmış artık odunsu olan gövdesinden çiçek açmasını bekliyormuşum. Geriatri şok.

Çiçeği, üç tane açtı. Tekne kazıntısı.

O arada Ankara’nın karasal ikliminde, 1060 m rakımda, 9. kat balkonunda begonvil çiçek açtı. ‘Ne kadar hızlı açmış!’ dedim, ‘Geç bile kaldı’ dedi. Çiçeklerin bile performansının beğenilmediği bir ev.

Ben, mum çiçeğine bakmaya devam ettim. Arada gövdesine dadanan unlu bitleri, sulandırılmış şeftali likörüne batırılmış kulak pamuğuyla temizledim. Allah kötülerle karşılaştırmasın.

Baktılar ki sahiplendiğim bitkiler büyüyor, yurda çocuk bıraktılar.

İlkinde ‘Üç tane açtı, daha çok açsa tüm salon kokardı’ denilen mum çiçeği, bu kez aynı yerden 2-pulse açtı. Gözüm ısırıyor, ben bir yerden çıkaracağım bu davranışı.

Two pulse. Yani daha az çiçekle o yuvarlağı tamamlayacabilecekken 360 derecenin yüzey alanına yetecek kadar çiçek açtı.Ama işte ‘Onların gözleri vardır, görmezler…’ 😀

Okey’de taşlamak
Atacağı taş ona yarar diye elini bozup başka taş atmak. Ne münasebet?! Hayır, ne münasabet! Şansıma güvenirim, taş takip eder düşen taşı beklemem, ihtimali bol, şıkır şıkır bir el dizerim. Gelirse olay olur, gelmezse sağlık olsun. Kendi kazanmama bakarım. Başkası güzel biterse, tebrik ederim. ‘Çok şık’ derim. Neden taşlıyayım? Kazanmaya odaklanırım, başkasına kaybettirmeye değil.

Biriktirerek oynadığımı da yanıma usta bir oyuncu oturup beni bir kaç el izlediğinde öğrendim. Ne kadar usta olduğunu şöyle anlatayım: Ben henüz kreşe giderken, onların konken oynadığı masanın yanına çekilen birleştirilmiş sandalyelerde uyuyordum.

Aslında birinin nasıl okey oynadığına bakarak onu biraz tanımak da mümkün. Sadece okeyi biriktirerek oynamıyorum, tepkileri de öyle veriyorum mesela. Veya pilatesteki yeni hareketi sorup öğrenip emin olunca yapmaya başlıyorum. Hoca ‘Yapınca temiz yapıyorsun’ diyor. Öncesinde biriktiriyorum çünkü…

Uzak mesafe ilişki:
Kanalı değişti diye sevdiğimiz diziyi izlemekten vazgeçecek miyiz? Hangi kanalda olursa olsun ben izlemeye devam ederim mesela. Dünyanın neresinde olursa olsun, maceralarını duymak isterim. Bana anlatsın isterim.

Beni bir ayağım kapıdayken de sevebilecek misin? Her an gitme ihtimalim varken. Ölü yatırım gibi görmeden ‘ben senle uzak mesafe ilişkiye de varım’ diyebilecek misin?

Kusurluluk şeması

Olmayan siyah noktalarına büyüteçli aynada bakarken siyah noktanın etrafına tırnaklarınla çizdiğin kırmızı halkaların büyüteçsiz aynalardan da görünür olması.

Tek başına seyahat
Tek başına çıktığım ilk seyahat bu değildi ama geçen seneki Hawai’i — Seattle seyahati sonrası ilk defa böyle hissettim:
İki haftalık Hawaii serüveni deniz kaplumbağalarıyla yüzerken ısırılmadan, hayalet vatoz balıkları için gece dalarken köpek balıklarına yem olmadan tamamlanınca, üstüne bir de 16 saatlik aktarmada kütüğüm yıllardır Seattle’daymış gibi gezince, dünya üzerinde daha çok yer benim gibi oldu. Manevra alanım genişledi. Büyüdüm.

Farkında olmadan, toplumun-kültürün de etkisiyle, kendimize görünmeyen çemberler çiziyor, içinde yaşıyoruz. Ta ki konfor alanından çıkana kadar.

Almanya’da bir akşam ilk defa ışıklandırma olmayan ormanın içinden eve yürümeyi denedim. Ölüyorum korkudan. Arkadan bi ses geldi. Beni izleyen bir seri katil değil, sincapmış! Böyle böyle o orman da geceler de sizin oluyor. İlk çamaşırhane, ilk gece treni, ilk karot… Liste uzar gider.

Meslek madalyaları
Meslekte alınan yollar, dönülen virajlar gibidir.

İlk danışmanlık teklifini almak gibi. İhalesine girilecek ruhsat alanını Naci hocayla aynı seçmek gibi. Proje toplantısında partnerlere göstermek için seçtiğin örneğin Robin’in TEDx konuşması için seçtiği örnekle aynı çıkması gibi.

Ortaokulda ödevlerimiz, lisansta projelerimiz, yüksek lisansta sunum ve tezlerimiz için Ankara’yı seferber eden Abdullah amca, geçtiğimiz haftalarda beni bir yüksek lisans tezi için aradı. Ben artık Abdullah amcanın ödev/ proje/ tez için için seferber ettiği o ekipteyim. Bu, meslekte 20. Yıl madalyası almak gibi bir şey. Üstelik sadece taksimetre açık olduğu için varılan bir nokta değil.

Gibi gibi.

‘Gibi gibiyim, gibiyim, gibi gibiyim
Gibi gibiyim, gibiyim

Ümitsiz günlerimde kendimle avundum
İçimdeki her şeyi yitirdim, seni buldum
Şimdi ben senin oluyormuş gibiyim

Sıcak geceler gibi al beni kollarına bu gece
Dokunsalar ağlayacak çocuk gibiyim’

Benzetmeler was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.