Ben Sevilmeyi Sonradan Öğrendim

Ben Sevilmeyi Sonradan Öğrendim

Başlık bulmadan devam edeceğim bu yazıya. Yazımı bitirdikten sonra uygun bir başlık seçebileceğimi düşündüğüm için devam ediyorum.

Diğer yazılarıma göre bu yazı benim için en anlamlısı ve en duygusalı olacak. Şimdiden ne yazacağımı bilmiyorum ama yazmak için can attığım garip bir dürtü var içimde.

Bu yazıyı yazmak için olgunlaştığımı düşünüyorum. Benim açımdan aşkın nasıl bir şey olduğunu, içimde neler kırıp neler onardığını. Her gün o telefonu açtığımda beni bekleyen bir insanın olduğunu bilmek iyi hissettiriyor gerçekten. Şimdiden söyleyeyim, yazımda canımlı cicimli cümlelere yer vermek istemiyorum. Başka birinin böyle bir tema eşliğinde bu şekilde yazmasını nasıl istemeyip okumuyorsam, ben de kendim için öyle bir şey istemiyorum. Bana göre aşk bu değil…

Hayatımın belli bir dönemini yalnız yaşadım. Ve bu bayağı uzun sürdü. Hep yalnız başıma kararlar alıp verdim. İnsanlarla konuşmaktan haz etmediğim gibi kendimi internete, sosyal medyaya verdim. Benim gibi bir insan başka ne yapacak ki zaten.

Tabii ki uyuşuk, eve tamamen kapanan biri değildim; lisanslı sporcuydum, smaçörlük ve pasörlük yaptım. Ama bu da uzun sürmedi. Zamanla çok sevdiğim sporu bile yapamaz hâle geldim. Depresyonla savaştım. Eve kapandım. Sanaldan bir iki arkadaşımla konuşmaktan başka hiçbir şey yapmadım. Filmler, diziler bitirdim ama yine de içimde bir şeyler tamamlanmadı. Bunların beni daha kötü hâle getirdiğini biliyordum.

Ve bu da uzun sürmedi. Çok kötü hastalandım. Yataktan çıkamadığım gibi okula da antrenmanlara da gidemedim. Sonra teker teker hepsinden vazgeçtim: arkadaşlarımdan, spordan, okuldan, sınavlardan ve kendimden…

Hâlâ hayatımın dönüm noktası olduğunu düşünüyorum bu hastalığın. Çünkü o yatakta her şeyi fazlasıyla sorguladım. Kaçamadım, oyalayamadım, susturamadım. Yalnız başıma, o yatakta, kimseye danışmadan kararlar alıp verdim. İnancım orada çatladı; ilişkilere dair zaten neredeyse hiç olmayan umudum da sessizce tükendi. Uzun bir süre sadece kendimle yüzleşmiştim.

Sonra bir şekilde ölmedim. Nefes alıyordum; buna şükretmem gerektiğini düşündüm. Ömrüm yettiğince ne varsa alıp okumaya başladım. Dikkat dağınıklığım vardı ama bunu bahane etmedim, devam ettim. O arada kendimi değiştirmeye başladım: tipimi, düşüncelerimi. Belki birini bulurum diye düşündüm. Bilmiyorum, ama belki benim gibi birini bulursam mutlu olabileceğime inandım.

Çevremde benimle gülen insanlara güvenmeye başladım. “Belki,” dedim, “benimle aynı olan budur. Tamamen açık olacak, düşüncelerimi destekleyecek olan budur.” Zamanla hepsinin sadece birlikte olmak için orada olduğunu anladım ve hepsiyle iletişimimi kestim. Gerçi biri benimle iletişimi kesti. Demek ki benim onlara yaptığım şey böyle acıtıyordu. Umursamadım. Şükretmekten vazgeçtim.

Kendi kendime takılmaya devam ettim. Belki arkadaş bulurum diye tweetler atmaya başladım. İnsanlarla tweetler üzerinden konuşuyordum ama sadece orada kalıyordu her şey. Sonra bir gün sevgilimi buldum. Bir şekilde zaten takipleşmişiz ve konuşmaya başladık.

O kadar çok konuştuk ki; iki hayatsız gibi sürekli aktiftik. Hatta iki dakika bile cevap vermediğinde kendimi boşluktaymış gibi hissediyordum. Sanırım insanlara çok hızlı güveniyorum. Bu kadar konuşmamıza rağmen içimde bir şeyler yanlış geliyordu. Çünkü her şey yavaş yavaş gerçek dışı hissettirmeye başlamıştı. Zaten o sıralar iyi de hissetmiyordum. Pes etmek istedim. Ama o bunun aptallık olduğunu söyledi.

O elimden tuttu. Sanki ekranımın içinden çıktı da ellerimi tutuyordu. “Ben seni iyileştireceğim,” dedi bana. Hayır, hayır; böyle bir şey olamazdı. Daha yeni tanıştığım biri bana bunları diyemezdi. Güvenmedim… ama bir yandan da ona fazlasıyla güvendim.

Sonra bu da uzun sürmedi. Kavga ettik ve birbirimizi bıraktık. Pişman hissediyordum. Ama neden? Neden yani? Seni alıp iyi mi hissettirecek, ne bekliyorsun? Yine de çok kötü oldum. Onun sürekli Spotify’da şarkı dinlediğini bildiğim için, son dinlediklerine girip onunla aynı şeyleri hissetmek istedim. Yazmaya cesaret edemedim ama onu dinledim. Hâlâ unutmam o şarkıyı; aşağıya bırakıyorum.

Tabii ki ben ona döndüm. Onun hayatımda olmasına fazlasıyla alışmıştım. İyi ki geri döndüm ona ve iyi ki o da beni kucakladı. Teşekkür ederim sevgilim…

biz

İlişkimiz yaklaşık üç yıl olacak. Tüm bu zamanlar içinde bana o kadar çok şey kattı ki… Birincisi, kendime değer vermem gerektiğini, çünkü bunu hak ettiğimi söyledi. B-bu o kadar güzel bir his ki. Çevrenizde hep sizi destekleyen, desteklemeyi bilen insanlarınız olsun. O hep beni destekledi. Her zaman yanımda oldu.

Ayrıldık, barıştık; üzdüm, üzdü. Bazen birbirimizi hırpaladık, hatta ara vermek istedik. Ama bunun ayrılmakla aynı şey olduğunu düşündük. Çünkü ben onsuz iki dakika bile nefes alamıyorum.

Ben ilişkilerde iki tarafın da birbiri için fedakârlık yapması gerektiğini düşünüyorum. Biz, hayatlarımızda üçüncü şahısları araya sokmaktan hep kaçınırız. Bence tüm ilişkilerde bu böyle olmalı. Ben onsuz, o da bensiz yapamamalı.

Onunlayken yakın bir arkadaş gereksinimim de ortadan kalktı. Çünkü o benim en yakın arkadaşım. Bazen odun olsa da anlaşabiliyor olmamız çok güzel bir şey.

Hem benim için fedakârlık yaptığını gördüğümde ona tekrar âşık oluyorum. Benim için savaşabilecekmiş hissini veriyor çünkü. Çok tatlı.

Konuşmak istediğim diğer konu da benim tecrübesiz, onun ise tecrübeli olması. Evet, onun sevgilisi olmuştu. Bu, benim hâlâ bazen aklıma geliyor ve içten içe kuduruyorum. Sevmediğim konulardan biri. Çünkü onun kadar dışa dönük bir insan değildim. Sevgilimle bir yere gidebilecek kadar aktif biri değildim. Öyle ki arkadaşlarımla bile ayda iki üç kez görüşüyordum.

Sorun bence bende, o yüzden pek üstelemiyorum bu konuyu. Onu da darlamıyorum. Ama bir dakika, o da asosyaldi… her neyse, devam edelim.

O, hayatımda olduğundan beri her şeyi daha çok sorgulamaya başladım. “Beni seviyor mu, sevmiyor mu?” gibi şeyler değil; insanlara verdiğim değerle ilgili sorgulattı beni. Hayatımdan toksik insanları çıkarmamı gösterdi. Ne denir buna… ha, gözümü açtı.

Çevrenizde vardır illa ki “sevgilisinin sözünden asla çıkmaz” dediğiniz biri. Ha işte, o benim. Beni sadece yazdıklarımla tanımıyor olsaydınız, beni kabul edip arkadaş olacağınız bir tip olsaydım bana hak verebilirdiniz. Ama eğer ben sevmek ve sevilmek istiyorsam, sevgilimi dinlemeliyim.

Bazen de o beni dinliyor; çaktırmasa bile dinliyor. Erkekler hep böyle değil midir zaten.

Her neyse, önemli olan bizim şu an nasıl ilerlediğimiz ve birbirimize verdiğimiz değer. Kimseye kulak asmadan yol almak hoşuma gidiyor. Ve hep böyle devam edecek.

Yavaş yavaş bitireyim yazımı. Son şey söylemek istiyorum. Bazen sosyal medyada uzun ilişkisi olan insanlara “uzun ilişkinizin sırları ne?” diye soruluyor. Ben insanoğlunun hep salak olduğunu düşündüm ve hâlâ da düşünmeye devam ediyorum. Benim sinirim, bu soruyu soran mal insanlar için. Kendinden başka kimseyi düşünmeyip, karşısındaki insanı dahi düşünmeyecek kadar akılları ve kalpleri var; sonra da çıkıp “ya siz nasıl böyle olabiliyorsunuz?” bla bla.

Eğer sevilmek istiyorsanız, kendinizden ödün vermelisiniz. Siz vermezseniz, hiçbir şey alamazsınız. Ben hayatım boyunca kendimi insanlardan korudum. Ne acı ki hâlim öyleyken sevilmek istedim ama çok sonradan anladım ki: “Her şeyini koruyarak sevilmek istersen, sonunda yalnız kalırsın.”

Ben Sevilmeyi Sonradan Öğrendim was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.