Finansal İstikrar Raporları TCMB tarafından yılda iki kez mayıs ve kasım aylarında yayımlanır. Sonunda Mehmet Şimşek’in kemer sıkma programını savunan bir tınısı da olsa, bizim gibi konuyla ilgilenenler açısından önemli bilgi ve veriler de içerir. Kasım 2025 raporunu bu gözle inceleyince, kurgusuna uygun şekilde “hanehalkı gelişmeleri, reel sektör gelişmeleri, finansal kesim” sırasıyla kritik noktaları toparlayan 10 madde ortaya çıktı.
HANEHALKI GELİŞMELERİ
1) Rapordaki analiz Eylül 2025’e kadar geliyor. Eylül 2025 sonu itibarıyla tüketici fiyatları enflasyonu yüzde 33,29’du. Buna karşı hanehalkının, yani biz bireylerin borçları yüzde 46,9 artmış. Finansal varlıklarındaki yükseliş de yüzde 44,5’i bulmuş. Yani borçluların borçları, tasarruf sahiplerinin yatırımları reel anlamda artış göstermiş. Borçlularımız daha fazla borçlu, varlık sahiplerimiz daha zengin hale gelmiş.
2) İhtiyaç kredilerinde aylık yüzde 2 artış sınırı getirildiği için insanlar bireysel kredi kartlarına (BKK) yüklenmiş, bu kalemin finansal borçlar içerisindeki payı yüzde 50 düzeylerine yaklaşmış. “Kişi başına BKK borcunda 2022 yılından itibaren başlayan yükseliş eğilimi devam etmektedir” deniyor. Çünkü 2023 seçimleri öncesi faizler zorlama indirilince borçlanarak harcamamak adeta enayilik gibi görülmeye başlandı. O dönemde borç bağımlılığına kapılan insanlar kendilerini bu alışkanlıktan bir türlü kurtaramadı. Reel gelirlerin düşüşünden kaynaklanan açığı kapama çabası da kartlı harcamaları kamçıladı.
3) Finansal varlıklar içerisinde KKM Eylül 2024’te 1,114 milyar TL iken Eylül 2025’te 274 milyar TL’ye kadar gerilemiş. Onun dışındaki tüm varlık kalemleri yüzde 28,4 artan hisse senedi portföyü bir yana bırakılırsa yüzde 50 ve üzerinde sıçrama göstermiş. En dikkat çekici gelişme, yatırım fonlarının 1 yılda 2,6 trilyon TL bir artışla TL mevduatlardan sonra ikinci tasarruf aracı haline gelmesidir. Döviz mevduatı ile altın ağırlıklı kıymetli maden varlığı toplamı 68 + 59 = 127 milyar dolar görünmektedir. Fonların yabancı para cinsi olanları da 2024 yıl sonundaki 47 milyar dolar düzeyinden 75 milyar dolara yükselmiştir. Yani fiili olarak bireyleri kaba taslak yarısını altının oluşturduğu 200 milyar doları aşkın döviz varlığı bulunuyor.
REEL SEKTÖR
4) TL krediler enflasyona paralel yüzde 34,5 oranında artarken, yabancı kredilerin TL karşılığı yüzde 49 oranında yükselmiş. Yurt içi döviz kredileri 144,7 milyar dolardan, 177,3 milyar dolara, yurt dışı kredileri ise 97,4 milyar dolardan 113,2 milyar dolara gelmiş. Böylelikle TL’nin döviz karşısındaki kaybını enflasyonun altında tutan ekonomi programı sayesinde büyük şirketler fon ihtiyaçlarını döviz cinsinden karşılayarak, döviz borçlarını 48,4 milyar dolar yukarı çekmişler.
5) Buna karşın reel sektör şirketleri yüksek faizlerin cazibesiyle varlıklarını TL mevduatta tutmayı tercih etmişler, TL ticari mevduat 2 trilyon TL, yüzde 64,3 oranında artış göstermiş. Buna karşın döviz mevduatında artış 13,6 milyar dolar, TL cinsinden yüzde 47,4’le sınırlı kalmış. Yine yüksek faizlerin etkisiyle 90’ları hatırlatan bir şekilde reel sektör de paradan para kazanma refleksini canlanmış, devlet tahvillerinde yüzde 152,4, fon hesaplarında da yüzde 90,6 oranında ivmelenme gözlenmiş.
6) Borsa İstanbul’a kote firmaların mali tabloları üzerinde yapılan inceleme, yüksek faizlerin firma karlılığını olumsuz etkilediğini ortaya koyuyor. Faiz vergi öncesi karın (FAVÖK) aktiflere oranı uzun dönemde yüzde 11,5 dolayındayken bu oran 2025 ilk çeyreğinde yüzde 8,7’ye düşmüş, ikinci çeyrekte yüzde 10,6’ya toparlanmış. FAVÖK’ün net satışlara oranı uzun dönem yüzde 11,9’luk bir trend sergilerken ilk iki çeyrekte sırasıyla yüzde 10 ve yüzde 11’e inmiş. Net karda daha keskin bir çakılma ortaya çıkmış, net karın aktiflere oranının uzun dönem yüzde 5,2 seyreden ortalaması ilk iki çeyrekte yüzde 1 ve yüzde 1,5 olarak gerçeklemiş.
FİNANSAL KESİM
7) Banka kredileri büyük ölçüde ihtiyaç ve BKK çekişli artmaktadır. Konu bankalarındaki kredi genişlemesi özel bankalardan daha hızlıdır. BKK hariç toplam kredi büyümesi yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 25’e gerilemiş. Ticari kredi büyüme momenti yüzde 12 civarında durağanlaşmış. Buna karşın ihtiyaç kredisi ve BKK sırasıyla yüzde 43 ve yüzde 53 büyüme değerlerine ulaşmış. Kredili Mevduat Hesabında taksit sayısının eğitim ve sağlık hariç harcamalarda 3 ay ile sınırlanması kişilerin ihtiyaç kredisine yüklenmesine yol açıyor. Ticari kredilerde de KOBİ tanımının 500 milyon TL’den 1 milyon TL’ye çıkarılması ve bu kredilerdeki aylık büyüme sınırı muafiyeti büyük firma kredi kullanımından ayrışarak ivmelenmesi sonucunu veriyor.
8) “Büyük ölçekli firmalarda güçlü likidite görünümü ve fiyatlama gücüne bağlı olarak elde ettikleri güçlü kar marjları nedeniyle olumlu ayrıştırmakta ve tahsili gecikmiş alacak (TGA) oranı yüzde 1,2 seviyesinde seyretmektedir.” Bu ifade büyük firmaların enflasyon ortamında rahatlıkla fiyat artırabildiklerini, işlerinin tıkırında olduğunu gösteriyor. Buna karşın KOBİ’lerde TGA oranı yüzde 3 düzeyine yükselmiş. Bireysel kredilerde ise ihtiyaç kredilerinde yüzde 4,9, BKK’de yüzde 4,2 TGA oranlarına ulaşmış. BKK için Temmuz ayında geniş kapsamlı bir yapılandırma operasyonu gerçekleşmeseydi bu oranlar daha da yüksek noktalara tırmanacaktı. Rakamsal olarak TGA bakiyesi yılın üçüncü çeyreğinde ticari krediler için 294 milyar TL’ye, bireysel krediler içinse 107 milyar TL’ye ulaşmış.
9) Bankaların karlılıkları artış göstermeye devam ediyor. 2024 yılı üçüncü çeyreği itibarıyla yüzde 23,2 ve yüzde 2 düzeylerindeki aktif karlılığı 2025 yılı üçüncü çeyreğinde sırasıyla yüzde 27,6 ve yüzde 2,3’e yükselmiş. Aktif karlılığında net faiz geliri 3,9 puanla istikrarlı kalırken bankaların orta vadede 1 puan dolaylarında seyreden net ücret, komisyon ve hizmet gelirlerini 2,4 puana kadar çıkardıkları görülüyor. Burada da başı kredi kartı kaynaklı işlemler çekiyor. Onu havale ve sigorta, kredi ücret komisyonu, vergi ücret komisyonu izliyor. Yani yine bireylerden alınan çeşitli masraf ve komisyonlar banka karlılığına ciddi katkıda bulunuyor.
GENEL DEĞERLENDİRME
10) Özetle, bankacılık sektörünün işleri tıkırında gidiyor. Karlılıkları artarken riskleri yönetilebilir düzeyde seyrediyor. Büyük firmalar ise hem enflasyon ortamında zorlanmadan zam yapabildikleri için hem de ekonomi programının sunduğu avantajla döviz borçlanmalarının maliyetinin TL cinsinden düşük seyretmesi kaynaklı borçlarını ödemekte zorlanmıyorlar. Yüksek TL faizlerden olumsuz etkilenen, sektörlerindeki yoğun rekabet nedeniyle büyük firmalar gibi fiyat artıramayan KOBİ’lerde ise sıkıntılar baş gösteriyor. Bankaların en yüksek faizi uygulayıp en fazla gelir sağladığı ihtiyaç kredileri ve BKK’lerde insanların ücretlerinin yetmemesi sonucu daha fazla başvurmak zorunda kaması nedeniyle de borçlarını geri ödeyememe sorunu giderek ağırlaşıyor.