Balıklarla ilgili rivayet, insanlarla ilgili hakikat

Onur AKYIL

Faruk Duman okuru, Duman’ın bir labirentte gezdiğini; labirentin gerçekle her daim hesaplaşan çıkmazlara uğradığını, bu çıkmazların da somut ve soyut arasında hem anlatı hem de anlam bağı kurduğunu bilir. Aslı aranırsa Duman metinlerinden alınan hazzın kuvveti de buradadır. Çünkü, kuşku yok ki bütün soyutlamalar nihayetinde, gerçeğe karşı oluşlarını, gerçeğin altında ya da üstünde oluşlarını gerçeğe borçludurlar. Öyleyse gerçek yine kuşku yok ki bir merkezdir; fakat bir labirentte gerçek ne işe yarar?

Sanmam ki nitelikli bir okur Faruk Duman anlatısıyla Balıklarla İlgili Rivayet ile tanışsın; mutlak öncesi vardır, hiç değilse bir Av Dönüşleri, Seslerde Başka Sesler. Baykuş Virane Sever ya da Sus Barbatus! okunmamış olsun. Hal böyle olunca Duman metinlerinde soyutla somutun, gerçekle düşün iç içe ya da geçişli olmaktan ziyade, bir ve aynı şey olduğu da bilinir.

Balıklarla İlgili Rivayet de bu bağlamdadır; Duman, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan yeni anlatısında da dünyanın ve insanın dertlerine bu topraklardan değinirken aynı yolu / yöntemi izlemektedir.

Başlı başına birer felaket olan insan ve İstanbul, yaşamın olağan ama zorlayan bulantısıyla balıkçı Zeynel ve ailesi üzerinden okura aktarılır. Balıkçı Zeynel’in bir yaşam kavgasından ziyade, kendi kavgasını yaşama biçimi, gerçeğin katmansız ama katmansız olduğu için belirsiz de olan geçişleriyle bir çeşit ritüelistik yeniden doğuş törenine, erginlenme eylemine dönüşürken, işin içine doğanın kendini korumak için korumaya çalıştığı yasaları da girer. Bu büyüdür; Duman’ın zihninin büyüsü, gerçeği işaretleyen, ondan kopmayan, aksine ona ondan uzaklaştıkça bağlanan bir büyü. Bir yazarın kalitesi de kendini burada ortaya koyar; çelişkilerin kopmadığı, geçmediği, çözülmediği, düğüm olduğu yeri gerçeği terk etmeden anlatabilmek.

Balıklarla İlgili Rivayet’e derinlemesine bakılmadan da anlatı da (roman da) sınıf karşıtlığından, doğanın direnişine kadar uzanan geniş bir alanın yazar tarafından arşınlandığı görülür. Bununla birlikte yaşadığımız ülkenin, “şimdiki” hali anlatıya ince ince işlenmiştir; Duman romanlarında rastlantı yoktur, öykülerinde de. İş bu nedenle Balıklarla İlgili Rivayet, daha ziyade insanlarla ilgili, bizim toplumumuzla ilgili hatta toplumla ilgili bir “rivayet”tir.

Kaldı ki ve öyle ki rivayet rivayeti doğurur, besler. İnsan tarih boyu anlattıkça anlatmış, uydurdukça uydurmuş; anlattıklarına ve uydurduklarına da inandıkça inanmış, bağlandıkça bağlanmıştır. Bu da toplumu, toplumsal yaşamı zamanla gerçeğin içinde bir rivayete yaslar; rivayet kılar. Esas hesaplaşmanın yaşanması gereken yer de burasıdır. Duman da iş bu romanıyla o esas hesaplaşma noktasında bulunmaktadır.

Sonuç itibariyle yakın zaman içinde çıkan diğer romanları da okumuş olarak, Balıklarla İlgili Rivayet’in okunması gereken bir roman olduğunu söylemem gerekir.

Üstelik Faruk Duman’ı değil, romanı okumak gerekir.

Anlayan anladı.