Ezan okunmaya başlıyor. Karakol binasının çatısındaki genç polis, camiye doğru koşan zombilere bakarak “Namazı da ihmal etmiyorlar ha?” diyor. Yanındaki genç adam açıklıyor: “Öyle değil. Onlar sesin kaynağını yakalayıp yemek için koşuyor.”
Endonezya yapımı zombi filmi Abadi Nan Jaya/Ölümsüzlük İksiri’nin (2025) en ilginç sahnesi buydu galiba. Film, nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan Endonezya’da, taşrada bir sünnet düğününde açılıyor. Davetliler sohbet edip eğlenirken, zombi şoförün çılgınca üstlerine sürdüğü bir arabayla her şey bozuluyor. Ardından beş saat öncesine dönüp bu noktaya nasıl gelindiğini izliyoruz.
Zombi filmleri, bu alt-türün en ünlü örneği olan Night of the Living Dead/Yaşayan Ölülerin Gecesi’nden (1968) bu yana, hiç ‘yaşayan ölüler’i anlatmaz. Bunlar insanları zombiye çeviren şeyin doğasından -ordunun üzerine çalıştığı yeni bir kimyasal silah, büyük ilaç firmalarının deneyleri vd.- başlayarak toplumsal yapıya, özellikle kapitalizm ve tüketim toplumuna dair eleştirel anlatılardır.
Ama Endonezya gibi postmodern -geleneksellikle modernizm arasında salınıp duran- toplumlarda, bu tür anlatılar da çoğunlukla postmodernist nitelikler taşıyor.
∗∗∗
Netflix’te yayımlanan Ölümsüzlük İksiri’ndeki zombi salgını, taşrada yaşayan zengin bir ihtiyarın gençleşme arzusundan kaynaklanıyor.
Milletin zombi olup birbirine saldırdığı bu salgında, öyküsüne yoğunlaştığımız altı kişi var:
1- Sadimin: Zengin ve hırslı bir iş insanı. Feci biçimde ataerkil ve cinsiyetçi bir karakter. Kızının çocukluk arkadaşıyla evlenecek kadar da gençlik takıntıları olan adamın, olayların yaşandığı gün artık emekli olup şirketi satmak, parayı da çocukları arasında paylaştırmak gibi bir niyeti var. Ama o sırada laboratuvardan gönderilen iksir adamda gözle görülür bir gençleşmeye yol açınca, tüm bu ‘yaşlı aile babası’ durumu yerle bir oluyor.
2- Kenes: Sadimin’in kızı. Küçük bir oğlu var ve kendisini aldatan kocasından ayrılmayı düşünüyor. Baba Sadimin, bu konuda kızını suçluyor: “Sen de biraz kendine özen gösterseydin Rudi bunu yapmak zorunda kalmazdı!”
3- Karina: Sadimin’in genç karısı, Kenes’in çocukluk arkadaşı. Babası nasıl aldatılma konusunda Kenes’i suçluyorsa, Kenes de bu evlilik konusunda sürekli Karina’yı suçluyor, babasını baştan çıkardığını iddia ediyor.
3- Rudi: Sadimin’in damadı. Karısını aldatan, kayınpederinin parasına umut bağlamış silik bir adam.
4- Bambang: Sadimin’in oğlu, bu ‘işlevsiz aile’nin sadece bilgisayar oyunları oynayıp baba parası yiyen üyesi. Aslında iyi bir karakter, ama ‘baba’yı mutlu edemediği için aşağılanıyor.
5- Ningsih: İyi kalpli köylü kızı. Kuzeninin sünnet töreninde konuklara hizmet ederken görüyoruz. Rahman adlı gençle evlenmek istiyor, ama Rahman’ın onu oyaladığını düşünüyor.
6- Rahman: Bölgedeki karakolda görevli genç polis. Ningsih’e evlenme teklif etmeye hazır, yüzüğü bile almış, ama salgın patlak verince her şey altüst oluyor.
∗∗∗
Filmin eleştirisi, ‘ataerkil yapının bozuluşu’ düşüncesinde yoğunlaşıyor. Sadimin’in gençleşme, yani ‘ata’lıktan -’baba’lıktan- çıkma arzusu, bizzat bu arzuyu tatmin etmek için geliştirilmiş araçlar tarafından cezalandırılıyor. Ama sadece onunla kalmıyor, adamın başlattığı bozulma tüm topluma yayılıyor.
Öncelikle, filmin başlangıcında sünnet gibi çok önemli ve dinsel anlamı da olan geleneksel bir erkeklik ritüelinin mahvedilmesi, üstelik bu sahnenin iki kez gösterilmesi bu eleştirinin altını çiziyor -Sadimin ve ailesinin seküler yaşamı da cabası!
İkinci olarak, Ningsih ve Rahman’ın evlenip aile kurma hayalleri sırf bu yüzden yıkılıyor.
Üçüncü olarak, Sadimin’in arzuları, torununun da öksüz kalmasına -sembolik düzeyde toplumun geleceğinin tehlikeye girmesine- yol açıyor.
Polis memuru Rahman ile bilgisayar oyunu sevdalısı Bambang’ın karakolun çatısında ezanı duydukları ve zombilerin camiye doğru koşması hakkında yorum yaptıkları sahneyse, toplumun dinle ilişkisindeki değişime dair bir eleştiri olarak bu postmodernist anlatıda yerini alıyor.
Ölümsüzlük İksiri’nde oyunculuklar kötü, senaryo kötü, diyaloglar aşırı derecede kötü -sanki zombi salgınıyla ilgili bir pembe dizi izliyoruz. Ama bu filmi asıl kötü kılan, tüm bu teknik yetersizliklerinin yanında takındığı gerici tavır…
Oysa sinema tarihinin onca filmle oluşturduğu zombiliğin de bir haysiyeti var arkadaş, kesinlikle ataerkilliğe yedirilemeyecek bir haysiyet!