Ercüment AKDENİZ
Bir göçmen işçi daha öldürüldü. Moldovyalı Nicolai Palamarciuk, işyerinde elleri ve ayakları bağlanarak işkence gördü. BirGün’deki habere göre; ihbar üzerine işyerine giden polisler, işyeri sahibinin 4 akrabasını gözaltına aldılar. Çünkü ellerinde plastik kelepçe, torpil ve bıçak vardı.
Göçmen Sendikası’nın açıklamasından anlıyoruz ki; Nicolai işyerinden evrak kaçırmakla suçlanmış. Sendika, bu evrağın alacak senedi veya alınmayan borç olabileceğine dikkat çekerek objektif habercilik çağrısı yapmış. Bu açıklama da BirGün’de yer aldı. Elbette Nicolai cinayeti, aydınlatılması gereken soru ve iddialarla takip edilecektir. Fakat Nicolai cinayetinin sosyoekonomik, sınıfsal arka planına da bakmakta fayda var.
Moldovyalı işçinin öldürüldüğü yer Aymakoop Sanayi Sitesi içinde. Peki nerede bu sanayi sitesi? İkitelli OSB içinde. İkitelli OSB, 400 bin işçi kapasiteli bir kompleks tesis olarak kuruldu. İçinde mobilyadan tekstile, metalden saya ve ayakkabıcılığa onlarca işkoluna ait sanayi siteleri bulunuyor. Yani Moldovyalı göçmen işçi ilkel ve merdivenaltı bir atölyede değil, “modern” ve devasa bir komplekste can verdi. Oysa OSB inşa edenlerin vaadi hiç de böyle değildi.
OSB’ler, 90’lı yıllardan itibaren mantar gibi çoğaldı. Fabrika yapısı parçalandı, sendikalar zayıfladı, işçi sınıfı kentlerden koparıldı. Sözümona OSB’lerde kayıtdışı çalışmanın önüne geçilecekti. Etrafında duvar, kapısında özel güvenlik olacağı ve sürekli denetleneceği için sigortasız işçi çalıştırılamayacaktı! Oysa sadece Aymakoop’a bakılsa binlerce kayıtdışı işçinin parça başı ücret sistemiyle çalıştığı görülür. Yani enformel sektörler sanayi sitelerine taşınmış oldu.
Aymakoop, göçmen/mülteci işçi yoğunluğuyla da dikkat çekiyor. En çok nüfus Suriyeliler. Çocuk işçilik yaygın. Çalışma ve çırak olma yaşı 6’ya düştü. Bunu daha önce yaptığım haberlerden biliyorum. İhtiyaç duyan okurlar internetten veya kitaplarımdan bu haberlere ulaşabilirler. Aymakoop’ta işveren ve ustabaşılar “Türk çırak bulamıyoruz, mecburen yabancı çalıştırıyoruz” diyor. Elbette hepsi için söylenemez ama örnekler çok fazla. OSB’den geçen metro göçmen çocuk işçilerle dolu. Saya, saraciye ve ayakkabı üretiminde işçilerin ciğerleri yıpranıyor. Yaşam süreleri kısalıyor, düşünme yetisi kayboluyor. Denetimler son derece yetersiz.
Çalışma koşulları ağırlaştıkça, ücretler düştükçe işçi bulmak zorlaşıyor. Patronlar boşluğu göçmen/mülteci işçilerle dolduruyor. Suriyelilerin geri dönmeye başlaması nedeniyle Kuzey Kafkas ve Türki cumhuriyetlerden gelen işçiler daha görünür oldular. Özellikle Türkmenistan, Özbekistan, Azerbaycan’dan gelen işçiler sayıca artmaya başladı. Suriyeliler geçici koruma kapsamında oturum iznine sahip(ti)ler. Fakat diğerlerinin bu imkânı yok. Geçici ve turistik vizeyle gelen göçmen işçiler parasını, pasaportunu, kaderini ya şebekeye ya işverene teslim ediyorlar. Modern zincirler ve modern kölelik böyle başlıyor. Çoğu zaman (komisyon kesilerek) bekar işçi evlerinde kalıyorlar. Çevirmeye yakalanmamak için “işyeri-ev” dışında dışarı pek çıkmıyorlar. En büyük korkuları şikâyet edilip sınırdışı edilmek. O yüzden her türlü baskı, şiddet yahut hak gaspına sessiz kalmak zorunda bırakılıyorlar.
Göçmen işçiler üzerinde şiddet, işkence dahil her türlü yaptırım hakkını kendinde gören bir sömürü ağından söz edebiliriz. Ölümler, iş cinayetleri işte bu sosyoekonomik zemin üzerinde vuku buluyor. Her işçinin, her ölümün hikâyesi farklıdır ama onları ölüme sürükleyen bataklığın hikâyesi genelde aynıdır. Bu bataklığın kurutulması için yerli/göçmen demeden tüm işçiler için; çalışma koşullarının insanileştirilmesi ve güvenceli/sendikalı çalışmanın yaygınlaşması gerekiyor. Zonguldak’ta Afgan göçmen Nourtani’den sonra İstanbul Aymakoop’ta Moldovyalı göçmen Nicolai cinayetinin anlattığı gerçek budur.