AYM kararlarına uyum, hukuk devletinin ve demokrasinin asgari şartıdır

Özkan ATAR

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, şehir plancısı Tayfun Kahraman hakkında Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) verdiği hak ihlali kararını “yetki gaspı” iddiasıyla uygulamayı reddetmesi, hukuk devleti ilkesini derin biçimde zedeleyen bir adımdır. İlgili mahkemenin bu tutumu, AYM kararlarının bağlayıcılığına ilişkin Anayasa hükümlerinin lafzına ve yerleşik içtihada mutlak şekilde aykırıdır. 

Anayasa’nın 153. maddesi, AYM kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını bağladığını belirtmekte; 90. maddesi ise temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmalarla kanunlar çatıştığında antlaşma hükümlerinin esas alınacağını düzenlemektedir. Bu hükümler, emek ve demokrasi mücadelesinin “asgari müşterek” zemini olup bugün de yürürlüktedir. Bu zeminin fiilen askıya alınması, yalnızca bireysel davaları değil, tüm hak düzenini ve hukuk devleti ilkesini aşındırır.

Emek hareketi açısından da bazı hatırlatmalar yapmak istiyoruz: AYM, sendikamızın ilgili başvurusunda (B. No: 2015/14862; 09.05.2018) grev ertelemesini hak ihlali saymış; “ekonomik gerekçelerle” fiilî grev yasağının hukuk devletiyle bağdaşmadığını vurgulamıştır. Bu içtihat, grev ve toplu pazarlık hakkının çekirdeğini korumuştur. Ancak 14 Aralık 2024’te gece yarısı Resmî Gazete’de yayımlanan 9231 sayılı Cumhurbaşkanı kararıyla, sendikamızın bazı işyerlerindeki grevleri “milli güvenliği bozucu nitelikte” denilerek ertelenmiş, sendikamız buna “grev yasağı” diyerek itiraz etmiştir. Erteleme kararına rağmen metal işçileri, Ocak 2025 boyunca fiilen grevlerini sürdürmüş; nihayetinde süreç, kazanım getiren anlaşmalarla sonuçlanmıştır. 2025 yazında kamu işçilerinin toplu iş sözleşmesi görüşmeleri sürerken, AKP iktidarı yeniden “grev erteleme” adı altında grev yasaklarını devreye sokarak, AYM kararlarını ısrarla tanımadığını göstermiştir. 

Toplu iş sözleşmesi yetkisi için, çoğunluk tespiti ardından işverenlerce açılan yetki itirazı davaları yıllarca sürerek toplu pazarlığı kilitlemekte, üyelik düşüşleri ve işten atmalarla örgütlenmeyi ve TİS hakkını fiilen engellemektedir. AYM bu gecikmelerin Anayasanın 51. Maddesindeki sendika hakkını ihlal ettiğine defalarca hükmetmiştir: örneğin Şeker-İş, Petrol-İş, Nakliyat-İş ve sendikamızın son 5 yıl içindeki başvurularında, makul sürede sonuçlanmayan yetki itirazı yargılaması ihlal olarak kayda geçmiştir. Ancak AYM kararlarına rağmen söz konusu, yasaların ve ilgili mevzuatın, Anayasa ve AYM kararlarına uygun olarak düzenlenmeyerek hakkın ihlali ısrarla devam ettirilmektedir.

Anayasa Mahkemesi’nin 1 Mayıs/Taksim kararlarında da (DİSK ve Diğerleri (2), 12.10.2023), toplantı-gösteri özgürlüğünün ölçüsüz biçimde sınırlanamayacağı açıkça belirtilmiştir. Uygulanmayan her AYM kararı, sahadaki sendikal hakları ortadan kaldırmakta ve demokratik alanı daraltmaktadır.

AYM kararları kesindir; yasama, yürütme ve yargı organlarını bağlar. Bu ilkeye uyulmaması, Anayasa Mahkemesi’nin kendi ifadesiyle, ihlalin bizzat kendisidir.

Nitekim Şerafettin Can Atalay başvurularında AYM (B. No: 2023/53898, 25/10/2023; B. No: 2023/99744, 21/12/2023) seçilme hakkı ile kişi hürriyetinin ihlal edildiğine hükmetmiş ve uygulama yükümlülüğünü açıkça hatırlatmıştı. 

AİHM’in Demirtaş ve Kavala kararlarına da uyulmamıştır. Bu yalnızca uluslararası yükümlülüklerin değil Anayasanın 90. maddesinin de ihlalidir. Bu durum bir bütün olarak temel hakları ve özgürlükleri rafa kaldırmakta, hukuki güvenceyi de zayıflatmaktadır.

Bugün gelinen noktada; AYM kararlarının “süper temyiz” söylemleriyle etkisizleştirilmeye çalışılması, hukuk hiyerarşisini tersine çeviren, yargı birliğini bozan ve toplumsal barışı tehdit eden bir çizgidir. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin dünkü kararı bu bakımdan geri dönülmesi gereken bir hatadır. 

AYM’nin Tayfun Kahraman dosyasındaki kararı derhâl uygulanmalı, yeniden yargılama yapılmalı ve hak ihlali giderilmelidir.

AYM ve AİHM içtihadına eksiksiz uyum sağlanmalı; grev ertelemesi ve toplantı-gösteri özgürlüğü alanında verilen ihlal kararlarının gereği yerine getirilmelidir.

Yetki itirazları yoluyla yıllara yayılan yargılama gecikmeleri son bulmalı; çalışanların örgütlenme ve toplu pazarlık hakkını fiilen ortadan kaldıran uygulamalar sonlandırılmalı, gerekli yasal düzenleme bir an önce yapılmalıdır.

Son olarak “Yeni anayasa” tartışılacaksa, önce mevcut Anayasa’nın, AYM’nin ve AİHM’in “emek ve özgürlük” lehine kararları tam olarak uygulanmalıdır. Hatırlatırız ki demokrasi, bir haklar rejimidir; hakları için işyerlerinden başlayarak tüm ülke sathında mücadele eden biz metal işçileri, demokrasiyi, hak ve özgürlükleri, hukuk devletini savunmaya devam edeceğiz.

Birleşik Metal İş Sendikası Genel Başkanı