Aşk mı? Takıntı mı? Belki de İkisi Birden

Beni delirten ve hayatımı ikiye bölen o güzel varlık…

Sen huysuz ve bir o kadar da çekilmez bir kadınsın. Beni delirtmek için her şeyi yapar, sonra köşende keyifle kızgınlığımı izlersin. Bir saniye dahi yalnız kalmama tahammül edemez, bir gölge gibi her yere peşimden gelirsin. Bazen dakikalarca gözümün içine bakar, bazen ise yüzünü görmeyeyim diye köşe bucak benden kaçarsın.

Sen beni suya götürür, çöllerde biçare bırakırsın. Bugün dizlerinde uyutursun, yarın bir kaşık suda boğmaktan beter edersin. Her gün aynı saatte beni uyandırır, bildiğin tüm hikâyeleri tekrar tekrar anlatırsın. Yüzünde hep bir sabah mahmurluğu… Gözlerinde hep aynı şaşkınlık. Bir şeyi anlamadığında kafanı sağa, bir şeyi dikkatle dinlediğinde sola eğersin.

Sen benim felaketimsin. Tüm hayatımın ortasına bir bomba misali düşen, hayatımı bir milat gibi ikiye bölen. Sen çok güzel ama bir o kadar da aksi bir kadınsın. Ne yaparsam yapayım beni izlersin. Hatta bilirim ki bazı geceler gizlice uyanır, sabaha dek beni gözetlersin.

Ne zaman bulaşık yıkamaya başlasam, hemencecik yanıma geliverir tatlı tatlı konuşmaya başlarsın. Elinle saçlarımı okşarken bir yandan da suyu izlersin. Yavaşça sakallarımı öpersin.

Ve ben hâlâ anlamam, her sabah nasıl olur da hiç üşenmeden sürersin o kalemi gözlerine? Nasıl olur da bir gün bile unutmazsın? Aynada kendini izlerken… Ah, o aynanın dili olsa da söylese senin ne kadar güzel olduğunu.

Sen bu gidişle beni delirtirsin. Bir gece gelirler kapıma, beyaz önlüğü giydirirler bana… Ve ben de bilirim ki bir köşede gururla gülümseyerek beni izlersin.

Ama sen… sen öylesine güzel, öylesine nazlısın ki… Usulca şöyle bir yürürsün, kalbim erir de yollarına serilir. Her sabah beni gördüğünde öyle sıkı sarılırsın ki, tüm kemiklerim kırılacakmışçasına sızlar. Akşam kahveme neşeyle eşlik eder, ben kahvemi içerken pencereden dışarıyı izler ve bana gününü anlatırsın.

Ne zaman bir kuş sesi duysan, mutlulukla gülersin. Ve ben, kalbinin atışını oturduğum yerden dahi duyabilirim.

Ama sabah çayımı tüm huysuzluğunla zehir edersin. Ne zaman uykun gelse gözlerime bakar, esnemeye başlarsın. Uykunun geldiğini bilmemi istersin. Başını dizime koyar, hikâyelerim eşliğinde uykuya dalarsın. Ama gün içinde ne zaman saçlarını usulca okşamak istesem, huysuzlukla beni elinin tersiyle itersin. Yalnızca sen uyurken ipek saçlarının kokusunu içime çekebilirim.

Ah… sen var ya sen… benim miladım, susuz topraklarımda yetişen çiçeğim, şiirlerimin öznesi. Bir ömrüm daha olsa, hepsini seninle geçirmek için kör kuyularda yanmaya bile razıyım. Hâlâ ellerimde izlerin… Kalbimde hâlâ öpücüklerin…

Biliyorum ki sevgini göstermesen dahi, uyurken düşündüğün tek kişi benim. Ve sadece bu bile, bin farklı olasılıkta seni yeniden sevmem için yeterli bir sebep.

Sen benim ömrümdeki en güzel, en huysuz, en sakar kadınsın.

Ve Allah’tan dilerim ki, öldüğümde beni senin yüzündeki o güzel, o küçük ize gömsün. Can bulayım orada yeniden… Ve sen, benim hırçın ve güzel kedim… Ben senin yanağındaki o izde, ruhuna karışayım sonsuza dek.

Aşk mı? Takıntı mı? Belki de İkisi Birden was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.