Halk sağlığının ve emeğin haklarının yılmaz savunucusu Dr. Ergün Demir’in anısına…
2026 yılı asgari ücret tespit süreci şimdiden çıkmaza girmiş durumda. Oysa asgari ücrete 2025 yılı içinde zam yapılmamış olması nedeniyle beklenti büyük. Hem miktar ve hem de yöntem açısından sancılı bir döneme giriyoruz. Uluslararası sermaye çevreleri yüzde 20 zamdan söz ederken asgari ücrette yöntem belirsizliği sürüyor.
Asgari Ücret Tespit Komisyonunda işçi tarafını temsil eden Türk-İş geçen yılki asgari ücret görüşmelerinin ardından komisyona bu yapısıyla artık katılmayacağını açıklamıştı. Türk-İş Aralık 2025’te toplanması beklenen komisyona katılmayacağını çeşitli zeminlerde sözlü olarak tekrarlıyor.
Mevzuata göre işçi tarafını sadece Türk-İş temsil ediyor ve Türk-İş’in katılmaması halinde komisyonda işçi tarafı olmayacak. Bu durum asgari ücret görüşmeleri için ciddi bir krize işaret ediyor. İşçisiz toplanacak bir komisyon ve alacağı karar teknik olarak mümkün olsa da tartışma yaratacak ve meşru olmayacaktır.
Türkiye’de asgari ücret tespit süreci uzun süredir tıkanmış durumdaydı. Türk-İş’in geç de olsa asgari ücretin belirlenme sürecine yaptığı bu itiraz haklıdır. Bu vesileyle asgari ücret tespit süreci yeni baştan ele alınmalı ve demokratikleştirilmelidir. Bu yazıda daha demokratik bir yöntem önerisi yapmaya çalışacağım.
TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRETİN TESPİTİ
1936 tarihli İş Kanunu ile erken Cumhuriyet döneminde mevzuatımıza giren asgari ücretin uygulaması 1951 yılında başladı. Asgari ücret kimi değişiklikler olmakla birlikte başından beri üç taraflı komisyonlar aracılığıyla belirleniyor. Asgari ücret 1951-1967 arasında mahalli komisyonlar aracılığıyla belirlenirken, 1967 sonrasında merkezi bir Komisyon sistemi kabul edildi. 1974 yılından bu yana asgari ücret Türkiye çapında belirleniyor.
İş Kanunu’na göre her türlü işçinin ekonomik ve sosyal durumlarının düzenlenmesi için ücretlerin asgari sınırları, en geç iki yılda bir Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca Asgari Ücret Tespit Komisyonu aracılığı ile belirlenir. Asgari ulusal düzeyde, bölge, yaş ve sektör ayrımı yapmaksızın tek tip olarak saptanır.
Komisyonda beş hükümet, beş işveren ve beş işçi temsilcisi yer alıyor. İşçi ve işveren temsilcileri en çok üyeye sahip üst işçi ve işveren örgütleri tarafından (Türk-İş ve TİSK) saptanıyor. Komisyonda DİSK ve Hak-İş yer alamıyor. Böylece işçilerin önemli bir bölümünün komisyonda temsili engelleniyor.
Beş hükümet temsilcisi çeşitli bakanlık ve kurumları temsilen belirleniyor. Komisyon oy çokluğu ile karar alıyor. Komisyonun kararları kesin ve kararlara karşı yargı yolu açık değildir. Asgari ücret tespit sürecinde toplu pazarlık sürecinde olduğu gibi uyuşmazlık prosedürü işlemiyor ve toplu eylem imkânı tanınmıyor.
Dolayısıyla hükümet ve işveren tarafı aynı doğrultuda oy kullandığında işçi tarafı azınlıkta kalıyor. 2000-2024 arasında 28 kez yapılan asgari ücret görüşmelerinin sadece sekizinde taraflar arasında uzlaşma sağlandı.
İşçi tarafı 18 kez saptanan asgari ücrete itiraz ederken, bu yıllara ilişkin asgari ücret miktarı hükümet ve işveren tarafının işbirliği ile saptandı. Sadece 8 kez oybirliği sağlandı. İşverenler sadece 2 kez itiraz etti.
İşveren kanadının 2000 yılından bu yana sadece 2 kez, buna karşılık işçi kanadının ise 18 kez asgari ücrete itiraz etmesi, asgari ücret tespit sürecinin kimin lehine işlediği konusunda oldukça açıklayıcıdır.
KOMİSYON YAPISINDA MUVAZAA
Komisyonun yapısı 2018’e kadar iş kanunları ile saptandı. Asgari ücret iş kanunları ile düzenlendiği için bunu saptayacak komisyonun da İş Kanunu içinde yer alması kanun yapma tekniği ve yasama kalitesi açısından gereklidir. Ancak 2018’de başkanlık rejimine geçilmesi sırasında sessiz sedasız bir biçimde komisyon ile ilgili önemli bir değişiklik yapıldı.
Komisyon 10 Temmuz 2018’de yayımlanan 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (CBK) ile İş Kanunu kapsamından çıkarılarak Cumhurbaşkanlığı teşkilat yapısı içine alındı. Böylece komisyon doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na bağlanmış oldu.
Bilindiği gibi Asgari Ücret Tespit Komisyonu 4857 sayılı İş Kanunu’nda açıkça düzenlenmişti ve bu nedenle konunun CBK ile düzenlenmesi Anayasa’nın 104. maddesine göre mümkün değildi. Bu nedenle komisyonun Cumhurbaşkanlığına bağlanması için dolambaçlı ve muvazaalı bir yol izlendi. Önce 2 Temmuz 2018 tarih ve 700 sayılı KHK’nin 145. maddesi ile Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na ilişkin İş Kanunu’nun 39. maddesinin ikinci fıkrası yürürlükten kaldırıldı ve ardından Komisyon 1 sayılı CBK ile düzenlendi.
Komisyonun Cumhurbaşkanlığı teşkilatı içine alınması Cumhurbaşkanı’nın tek başına komisyonun yapısını değiştirmesine olanak tanımaktadır. Komisyon, İş Kanunu kapsamında kalsaydı değişiklikler TBMM tarafından kanunla yapılabilecekti. Oysa şimdi komisyonun yapısı Cumhurbaşkanı tarafından tek başına değiştirilebilecektir. Komisyonun bileşiminin idari bir kararla değiştirilmesi doğrudan asgari ücret tespitine müdahale anlamına gelmektedir. Muhtemelen Aralık 2025’te yaşanabilecek bir kriz sırasında Cumhurbaşkanı tek başına yeni bir komisyon bileşimine karar verebilir.
DÜNYADA ASGARİ ÜCRET TESPİTİ
Asgari ücretin tespitinde dünyada farklı yöntemler kullanılmaktadır. ILO’ya göre 186 ILO üyesi ülkenin yüzde 90’ında yasalar veya toplu iş sözleşmeleriyle uygulanan bir asgari ücret sistemi vardır. Yüzde 10’unda ise asgari ücret sistemi yoktur. Asgari ücretin belirlenmesinde dünyada üç temel yöntem uygulanmaktadır.
1) Asgari ücretin doğrudan hükümet tarafından belirlenmesi,
2) Asgari ücretin hükümet ve sosyal taraflar arasında müzakere veya danışma yoluyla belirlenmesi,
3) Asgari ücretin ulusal veya sektörel toplu pazarlık yoluyla belirlenmesi.
Asgari ücret aralarında ABD, Brezilya, Hollanda, Lüksemburg, Malta, İspanya, Yeni Zelanda ve Yunanistan’dın da olduğu bazı ülkelerde hükümet tarafından doğrudan tespit ediliyor.
Asgari ücret tespitinde kullanılan ikinci yöntem hükümetler ve sosyal taraflar (işçi ve işveren örgütleri) arasında müzakere ve danışmadır. Almanya, Fransa, İngiltere, Portekiz, Polonya ve Türkiye gibi ülkeler bu grupta yer almaktadır. Bu ülkelerde farklı yöntemler ve komisyon bileşimleri olsa da bu sistemlerde tarafların müzakere gücü ve hükümetlerin inisiyatifi önemli etkiye sahiptir.
Türkiye’de son zamanlarda gündeme gelen Almanya sisteminde komisyona tarafların üzerinde anlaştığı tarafsız bir uzman kişi (teknokrat) başkanlık eder ve oyların eşitliği halinde başkanın oyu belirleyici olur. Bu sistemde müzakerelere hükümet katılmaz. Tarafların mutabakatla seçtiği başkan belirleyici olur. Daha çok teknokrat bir yönteme dayalı Alman sisteminin kritik noktası tarafların üzerinde anlaştığı “tarafsız” başkandır. Böylece tarafların anlaşamaması halinde asgari ücretin kaderi bir teknokrata bırakılmış olur. Bu sistemin Türkiye’de işlemesi neredeyse imkansızdır.
Avusturya, Finlandiya, İtalya, İsveç, İsviçre, İzlanda ve Norveç’te ise yasalarla düzenlenmiş bir asgari ücret sistemi yoktur. Asgari ücret sektörel veya ulusal ölçekli toplu iş sözleşmeleri ile belirlenir. Bu durum sendikalaşmanın yaygınlığı ve gücüyle işçi ve işverenler arasında uzun süredir devam eden anlaşmalara dayalıdır.
İKİLİ ASGARİ ÜCRET SİSTEMİ TUHAFLIĞI!
Asgari ücrete ilişkin model önerisi yapmadan önce Türkiye’de asgari ücret konusundaki pek çok çarpıklıktan birini özellikle vurgulamak istiyorum. Türkiye’de işçiler için fiilen iki ayrı asgari ücret uygulanmaktadır. En düşük memur maaşını da katarsak üç ayrı asgari ücretten bile söz etmek mümkündür.
Birinci asgari ücret, neredeyse tamamen özel sektörde uygulanan ve Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından saptanan halen brüt 26 bin 5 TL, net 22 bin 104 TL ve günlük brüt 866,85 TL olan asgari ücret.
İkinci asgari ücret ise kamu işçileri için uygulanmaktadır. Ağustos 2025’te imzalanan kamu işçileri çerçeve protokolüne göre asgari kamu işçisi ücreti 2025 yılının ilk 6 ayı için 6 ayı için 52 bin 500, 2. Altı ayı için 57 bin 800 TL’dir. Bu ücretlere Ocak 2026’da yüzde 10 zam yapılacaktır ve varsa enflasyon farkı da eklenecektir.
Diğer yan ödemeleri ve ikramiyeleri dışarıda bırakacak olursak kamu işçisinin brüt asgari ücreti özel sektörün iki katının çok üzerindedir. Bu ücretlerin brüt olduğunu özellikle vurgulamak isterim. Yanlış anlaşılmasın! Burada kamu işçisinin asgari ücretinin yüksek olduğu söylemiyor, tam tersine özel sektörde asgari ücretin çok düşük olduğunu vurguluyorum. Kuşkusuz bu farkta kamu işçisinin sendikalı olmasının ve toplu pazarlığın payı büyüktür.
Sonuç olarak devletin Anayasal yükümlülüğü olan asgari ücretin özel sektörde ve kamuda bu kadar farklı olması eşitlik ilkesi ile sosyal hukuk devleti ilkesine aykırıdır. Devlet özel sektörde işçiye ayda brüt 26 bin 104 TL’yi reva görürken kendi patronajındaki kamu işçisine asgari ücret olarak bunun iki katından fazlasını vermektedir. Bu sosyal adalete uygun değildir.
NASIL BİR ASGARİ ÜCRET YÖNTEMİ?
Bu çarpıklığı vurguladıktan sonra asgari ücret tespit yöntemi önerime gelmek istiyorum. Komisyon bu haliyle devam edemez. Aslında ortada bir komisyon yoktur. Kararı fiilen hükümet işveren bloğu veriyor. Bu yapı kesinlikle değişmeli ve demokratikleştirilmelidir.
Yöntemlerden biri komisyonun bileşimde, yapısında değişikliktir. İşçi tarafının diğer işçi konfederasyonlarını da temsil edecek şekilde genişletilmesi, hükümetin komisyondan çekilmesi, sadece işçi ve işveren taraflarının katıldığı “tarafsız” teknokrat bir başkanın olduğu bir komisyon yapısı (Alman sistemi) yöntemlerden biri olabilir.
Bu yöntem kabul edilse bile bunun sorunu çözeceğini düşünmüyorum. Üzerinde mutabakat sağlanacak “tarafsız” bir başkan bulunması da asgari ücretin kaderinin tek bir teknokrat kişiye bırakılması da hem uygulanabilir hem de demokratik değil.
İdeal yol ise İskandinav ülkelerindeki gibi asgari ücretin işçi ve işveren arasında sektörel veya ulusal düzeyde toplu pazarlıkla belirlenmesidir. Ancak Türkiye’de özel sektörde sendikaların zayıflığı nedeniyle bu yol güç ve zaman alıcı gözükmektedir. Kısa vadede bu yolun kabul edilmesi de etkin biçimde işletilmesi de zordur. Ancak yine de asgari ücret tespit sürecini fiilen toplu pazarlığa bağlamak mümkündür. Nasıl mı?
Bu konuda bana en uygulanabilir gelen yol şudur: Kamu işçileri çerçeve protokolü ile belirlenen kamu işçisi asgari ücretinin belirli bir oranının asgari ücret olarak saptanması. Kamu çerçeve protokolü sendikalı işçilere yönelik olduğu için özel sektörde sendikasız işçilere tümüyle uygulanması yerine belirli bir oranının uygulanması söz konusu olabilir.
Örneğin kamu işçileri için belirlenen asgari ücretin üçte ikisi (veya benzeri bir oran) genel asgari ücret olarak belirlenebilir. Böylece kamu ve özel sektördeki işçilerin asgari ücreti arasındaki uçurum kapanır, dahası asgari ücret pazarlığı toplu pazarlığa bağlanmış olur. Özel sektörde sendikalı işyerlerinde zaten toplu sözleşmeyle belirlenen ücretler söz konusudur. Ayrıca teşmil mekanizmasının etkinleştirilmesi de önemli bir yoldur.
Böylece kamu çerçeve protokolü genel bir ücret protokolüne dönüşür ve kamudaki asgari ücret belirlenirken öte yandan genel asgari ücret belirlenebilir. Bunun için müzakerelere bütün konfederasyonların katılması sağlanabilir. Bu yöntem basit mevzuat değişiklikleriyle uygulanabilir.
Böylece devletin Anayasal bir yükümlülüğü olan asgari ücrette daha eşitlikçi ve adil bir yöntem uygulanabilir. Asgari ücret tespitinin kamusal bir mekanizmaya bağlanması konunun doğasına da uygundur. Çünkü asgari ücret piyasaya kamusal bir müdahale anlamına gelir. Sonuçta asgari ücret hükümetin ve dolayısıyla işverenlerin tek taraflı inisiyatifinden çıkarılmış olur.