Altın Koza’da kadınların yılı

Ülkemiz festivalleri içinde gerek bütçesi, gerekse programının çeşitliliği açısından Antalya Altın Portakal Festivali ile yarışan Adana Altın Koza Film Festivali geçen yıl olduğu gibi bu yıl da zengin bir programla çıktı Adana seyircisinin karşısına. Ve hak ettiği ilgiyi de gördü. Festival, 900’e yaklaşan konuk sayısı ile Türkiye sinema sektörünün iki buluşma noktasından biri oluyor nicedir (Antalya bu rakamı da aşan konuk sayısıyla diğer buluşma noktamız). İki festivalin program içerikleri büyük ölçüde örtüşüyor. Antalya’nın tek farkı bir de Uluslararası Yarışma yapması. İki festivalde de ilgi Ulusal Yarışma üzerinde odaklanıyor. Belgeselleri daha çok belgeselciler, kısa filmleri genellikle kısa filmciler izliyor. Örneğin ben sözünü ettiğim bölümleri takip etme olanağı bulamadım. ,Gönül ister ki, iki festival aralarında anlaşarak farklılaşmayı başarabilsinler… 

İstanbul Festivali, cesur bir adım atarak Ulusal Yarışmayı Uluslararası Yarışma içinde eritme kararı almıştı geçen yıl. Kanımca sağlıklı doğru bir tercihti bu; çünkü bir yıl içinde ortaya çıkan nitelikli yerli film sayısı üç festivale yetmiyor, bu yüzden aynı filmler birkaç festivalde birden yarışıyor. Bu yıl Altın Koza’nın Ulusal Yarışma bölümüne seçilen 10 filmin 5’i İstanbul Festivali’nin farklı bölümlerinde yarışmış filmlerdi. Ama İstanbul’un ana yarışması Uluslararası olduğu için bir tekrardan söz edilemez.  

ULUSAL YARIŞMA

Adana’da Ulusal Yarışmadaki 10 filmden 9’u bu seçkide yer almayı hak eden nitelikli yapımlardı. Haftaya daha geniş bir değerlendirme yapma vadiyle, bu gün yalnızca ödül şansı gördüğüm filmlere değineceğim. Ama önce Adana halkının festivale gösterdiği ilgiyi vurgulamak isterim. 32 yıl içinde ciddi bir seyirci kitlesi yetiştirmiş festival.  Filmlerden önce tutsak Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın kısa bir mesajını içeren jenerik filmi her defasında yoğun alkışlarla karşılanıyor; Adana halkı sevgili başkanlarına sahip çıktığını gösteriyordu. Adana Büyükşehir Belediyesi’nin içinde bulunduğu zor koşullarda festivale ciddi bir kaynak ayırması övgüye değer bir tutumdu. 

Siz bu satırları okurken, ödüller biliniyor olacak. Çünkü festivalin ödül töreni Cumartesi gecesiydi; bugün ise ödül kazanan filmler gösterilecek. Adana ve Mersin’deki okurlarımızın kaçırmayacaklarını düşünüyorum… Festival seçkisinin genel bir beğeni ile topladığını söylemeliyim. Seçkideki 10 filmin 2’si ilk filmdi. 4 film ise kadın yönetmenlerin imzasını taşıyordu. Kanımca, Ulusal Yarışmada En İyi Film ödülü için iki film öne çıkıyor: Emine Yıldırım’ın ‘Gündüz Apollon, Gece Athena’ ve Pelin Esmer’in ‘O da Bir Şey mi’ adlı yapımları… İkisi de kadın dünyasına odaklanan, zengin yan temalar da içererek estetik bütünlüğe ulaşan filmler. Hangisinin Büyük Ödüle layık görüleceğini tahmin etmek zor ama Emine Yıldırım biraz daha şanslı görünüyor.  

Yönetmen dalında, her zamanki kapalı ve karamsar anlatımı ile özgün bir dünya kuran Tayfun Pirselimoğlu’nun iddiası bir yana, Pelin Esmer’in hakkının teslim edileceğine inanıyorum.  Aynı şekilde filmin müziğini yapan Barış Diri ve kurgucu Selda Taşkın’ın da… Esmer’in filmindeki rolüyle Timuçin Esen’in ve En İyi Erkek Oyuncu, Merve Asya Özgür’ün Umut Veren Oyuncu ödülüne değer görülmeleri de sürpriz olmaz. Senaryo ödülü, sözünü ettiğim iki filmden birine gidebilir. İki filmi de İstanbul Festivali’nde izlemiş, yazmıştım. ‘Emine Yıldırım’ın filminin bu hafta gösterime çıktığını, Pelin Esmer’in filminin de Ekim ayında sinemalarımıza geleceğini muştulamakla yetineyim.   

Kadın yönetmenlerimizden Emine Emel Balcı’nın ‘Buradayım, İyiyim’i de ülkemiz kadınlarının sorunlarını ele alan bir yapım ama sözünü ettiğim iki filmdeki tematik zenginliğin gerisinde kalıyor. Başroldeki Bige Önal En İyi Kadın Oyuncu ödülünün en güçlü adayı. Tabi, ödülü ‘Perde’ filminde ustalığını sergileyen Tülin Özen’e kaptırmazsa… Gözde Kural ‘Toz’dan sonra bir kez daha Afganistan’a  dönüyor,oradaki izlenimlerinden yola çıkarak kadını tutsaklığa mahkum eden bir rejimi yargılıyor. Sanat yönetimi ve Umut Veren Oyuncu (Mazlum Sümer) dallarında iddialı olabilir. Ama iki dalda da ‘O da Bir Şey mi’nin adı geçebilir. Dört kadın yönetmeni buluşturan bir ortak tema da, kendi sorunları dışında olup bitenlere kapalı bireylerin başkalarının yaşamlarına tanıklık aracılığı ile özgüvenlerini kazanmaları… Teknik dallardaki ödüllere gelince, En İyi Görüntü Yönetmeni ödülü  ‘O da Bir Şey mi’deki çalışmasıyla Barbu Balasoiu’ya ya da ‘Algoritmaya Biat Et’in görüntü yönetmeni Gökhan Atılmış’a gidebilir. Hakkı Kurtuluş ve Melik Saraçoğlu’nun ‘Algoritma’sının bestecisi Avi Medina da müzik dalının iddialı isimlerinden.  

İki filme daha değinmeden bitirmek istemem. Rezan Yeşilbaş’ın ‘Uçan Köfteci’ ve Özkan Çelik’in ‘Perde’ adlı filmleri mizah ögesini ustalıkla kullanan yapımlar. Metaforik bir anlatımla Kürt sorununa değinen ‘Uçan Köfteci’ Yılmaz Güney Ödülüne uygun bir aday. İstanbul’da En İyi Erkek Oyuncu seçilen Nazmi Kırık’ın ve Yardımcı Rolde ödüle yakın duran Selin Yeninci’nin doğal oyunculukları övgüye değer. Küçük burjuva ahlakını deşifre eden ‘Perde’ ise takım oyunculuğu ile öne çıkıyor. Tülin Özen’in, Cem Zeynel Kılıç ve Bedir Bedir kastın parlayan isimleri… Yılmaz Güney Ödülünün bir diğer adayı da Orhan Eskiköy’ün ‘Ev’i. Başrolleri, deprem sonrası çadır evlerinde yaşam savaşı veren bir ailenin fertleri paylaşıyor. İçeriği ve yalın anlatımıyla diğer adaylar arasından sıyrılabilir. Haftaya Adana filmlerinden söz etmeyi sürdürürüz… Belki siz de bu arada sinemaya gidip ‘Gündüz Apollon Gece Athena’yı izlersiniz…