Bir zamanlar alıp beni öpmek istiyor. Sevmek ve içine sindirmek istiyor. Hatırlıyorum; kelimelerle bezenmiş, öğrenilmiş her şey hayalet bir siluette beni kandırıyor. Bazen kana kana tadıyorum nostajinin kanını. Bazen, bazı anları bölüyor ve kendine güzel bir pay çıkarıyor. Bazen sanki geçmişim geleceğime sahip olmak istiyormuş gibi geliyor. Fakat korkuyor benimle göz göze gelmeye. Çünkü biliyor ki göz göze gelmek ideolojiktir.
“Aşkın büyüsü ölümünkinden büyüktür.” Ben, bu yok oluşta ölüm gibi bir şeye itiliyorum. Yine de her gün doğup tekrar büyüyorum. Hep böyle olur; dünya hep bir yol bulur, sürgüne benzer. Saçlarım kısalıyor, saçlarım uzuyor. Anılarımın ucundaki kırıklarını alamıyorum.
Hep bir boşluğa bakacak değilim yaşamım boyunca ama yüzüm artık bulutlu bir gökyüzüne benziyor. Gülümsemek için tonlarca ağır bulutları kenara itiyorum; ağlamak için topluyorum bulutları koca bir yaşamın ortasına. Yine de tek bir yıldızı yüzüme baktıramıyorum. Yüzü eskiden yıldızlara dönük olanın yüzü…
İnsanın hiç konuşamayışı diye bir şey var, acı veren bir aşka dayanan. İnsan hep komik kaçıyor. Gülmek ve ağlamak arası bir yerde kalıyorum. İçimde serçeler uçsun istiyorum. Konacak dal bile bulamadan bu dünyadan gitsin istiyorum. Çünkü inancım kalmadı içimde salınan çıkrığa. Onurlu bulduğum bütün sevmeler kırıldı. Bizim dünyamız küçüldü sevgilim. Ölmeden büyüyemeyeceğiz.
Şiirlerimi satacağım bir gün üç kuruşa; benim de üç kuruşluk haysiyetim kalmış olacak. Bir gün unutmak için her şeyi yeni bir kıyamete gebe kalacağım, çünkü onursuzca bir savaştayım. Yeni öğrendim. Kafam karışık değil, bulanık değil. Kıpkırmızıyım; ama ne bir aşk, ne bir elma, ne de şarap. Tabiatın yaşayan tek insanı olarak kırmızıyım. Savruk yaşamımla ve itiraz eden ruhumla kırmızıyım. Beni ben yapmayacak seni yine de sevebilmekle kırmızıyım.
Tanrının biricik kuluyum; kıpkırmızıyım. Yeşile, maviye, mora benzet beni; senin hiç bilemeyeceğin kadar kırmızıyım. Yurtsuz kaldığımda bildim ve kendimi kendi ellerimle senin gözlerinin önünde ateşe verdim…
Masal böyle bitmeyecek. Ağaçlar büyüyecek ve çocuklar. Belki bir gün ay doğuracağım. Belki bir gün toprağa karışacağım. Belki bir gün unutulacağım veya aniden hatırlanacağım. Belki yarın oğlum gelecek, yanağımı öpecek… ve ben orada olmayacağım.
-h
Alacalı Akşam Savrulması was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.