Akşamın Sessiz Tanıkları

Hafif bir esinti… Açık bir gökyüzü… Saat geç ama hava kararmamış.

Pembe zambakların örttüğü bir bahçede, birbirlerine hayallerini anlatan dostlar oturuyor.

Zambağın, kendileri gibi hayallerini de saklayacaklarından emin, korkusuzca içlerini döküyorlar.

Bir başka balkonda, acemi ve ürkek tellere basılan gitar sesleri yükseliyor.

Babasına kendini kanıtlamak istercesine, parmaklarını tellerin üstünde gezdiriyor.

Sonra karşıma yıkık dökük kamyonlar topluluğu çıkıyor.

Yanık bir türkü çalıyor, kırmızısı hayaller gibi solmuş bir kamyondan.

Pazarcılar satamadıkları mallarını yüklüyorlar kamyonlarına;

yerlerde yüzüne bakılmayan salatalıklar, domatesler, kabaklar…

Bir başkasının akşam yemeği olmak için usulca yatıyorlar yerde.

Kafamı kaldırınca görüyorum; sarı, loş ışıklı, sardunyalarla kaplı bir terastan sesler yükseliyor.

“Neden beni anlamıyorsun?” diye bağırıyor kadın, eşi olduğunu tahmin ettiğim adama.

Adam sessiz…

Belki o da bilmiyor neden anlamadığını; belki anlaşılmaya değer bulmuyor eşinin duygularını.

Taksim geliyor ve biniyorum sonunda.

İçinde kopkoyu mavi ışıklar yanıyor, bu sefer fonda düğün havaları…

Gideceğim yeri söylüyorum taksiciye, umursamaz bir baş hareketi yapıyor.

Ve başlıyor yolculuğum.

Kopkoyu mavi ışıklar arasında, bu şehirdeki her sessiz hikayenin aslında benim o olmayanı sevme mücadelemin birer tanığı olduğunu biliyordum. Nereye gittiğimi bilmiyordum, ama gittiğim yerin, o sarı ışıklı terastaki çığlıktan daha yalnız olacağını hissediyordum.

Siz de gözlemlediğiniz yabancı hayatların hikayelerinde, kendi yalnızlık mücadelenizin birer tanığını görüyor musunuz?

​Metindeki o sarı ışıklı terastan yükselen çığlık, sizin hayatınızda hangi sessiz hikayeyi temsil ediyor?

Photo by Umur Batur Kocak on Unsplash

Akşamın Sessiz Tanıkları was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.