Semih Güven – Ekonomi Gazetecisi
Türkiye’de ekonomik düzen bir yandan emek ücretlerini baskılayıp işçiler üzerindeki baskıyı artırırken, devlet ise emekçilerin alın teriyle kazandıkları emekli maaşlarına göz dikmiş durumda. İktidar cephesi tarafından emekli maaşlarının devlete yük olarak görüldüğüne dair açıklamalara her geçen gün yenileri ekleniyor.
‘AZ ÇALIŞIP ÇOK MAAŞ ALIYORLAR’
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, geçtiğimiz günlerde sosyal medyada yayın yapan bir kanalda konuştu ve emekliler ve emekli maaşlarına dair çarpıcı açıklamalarda bulundu. Merkezi hükümet giderleri arasında yer alan sosyal güvenlik giderlerinin yüzde 67’sinin emekli maaşlarına ayrıldığını ifade eden Işıkhan, bu durumu Türkiye’deki emeklilik sisteminin yapısına bağladı. Avrupa’da 40 yıl çalışan bir emeklinin 15-20 yıl maaş aldığını, Türkiye’de çalışanların 25 yıl çalışıp 30 ve daha fazla yıl emekli maaşı aldıklarını söyleyen Işıkhan, bu durumun merkezi yönetim bütçesi için ciddi bir yük oluşturduğunu, emeklinin ölümü ile dul ve yetimlere geçen emekli maaşıyla birlikte bu yükün artarak devam ettiğini söyledi.
‘110 BİN LİRA MAAŞ ALAN EMEKLİLER VAR’
Emekli maaşlarına dair devletin maaş ödememe durumunun söz konusu olmadığını ifade eden Işıkhan, buna karşın Avrupa’da sosyal devletin varlığının küçülmesi ve tasarruf tedbirleri kapsamında emekli maaşlarında kesinti yapılmasına dönük görüşlerin de tartışılmaya başladığını söyledi. En düşük emekli maaşına getirilen eleştirilere dair de konuşan Işıkhan, düşük emekli aylığı alanların ödedikleri prime göre ortalama 7-9 bin lira maaşı olması gerektiğini ifade ederek, en düşük emekli maaşı olan 16 bin 881 liraya ulaşması için aradaki farkın devlet tarafından karşılandığını söyledi. Işıkhan, en düşük emekli aylığı alan emekli sayısının ise 4 milyon kişi civarında olduğunu, kimi emeklilerin 70-110 bin liraya kadar maaş alabildiğini de sözlerine ekledi.
AÇLIK SINIRININ ALTINDA ÜCRET DAYATMASI
Işıkhan’ın açıklamaları ile emeklilerin yaşam koşulları arasındaki açı farkı ise, iktidarın toplumla arasında oluşan dev uçurumu gözler önüne seriyor.
En son açıklanan TÜRK-İŞ’in Eylül 2025 araştırmasına göre açlık sınırı 27.970 TL, yoksulluk sınırı ise 91.109 TL’ye yükselmiş durumda. Yıllık mutfak enflasyonu ise yüzde 41’i aştı. Buna karşın en düşük emekli maaşı, açlık sınırının yüzde 60’ına zor ulaşıyor. 2002 yılında yüzde 30’un üzerinde olan en düşük emekli maaşının asgari ücrete oranı bugün ise asgari ücretin yüzde 24 altına düştü.
İktidarda kalma adına emeklilere yapılan bayram ikramiye ödemeleri de pula döndürüldü. 2018 yılında asgari ücretin yüzde 62’sine denk gelen ve yılda 2 kez ödenen emekli ikramiyesi (1000 TL), bugün ise 4 bin lira ile asgari ücretin yüzde 18ine kadar indirilmiş durumda.
EMEKLERİ YOK SAYILAN EMEKLİ İŞ ARIYOR
DİSK-AR tarafından Temmuz 2025’te hazırlanan Türkiye’de emeklilerin durumuna dair yapılan çalışma da, emekli aylıklarının sistemli bir şekilde nasıl budandığını gözler önüne seriyor. 2002 yılında emekli aylıklarının kişi başına GSYH’ye oranı yüzde 46,4 iken, emekli sayısının toplam nüfusa oranı artmasına rağmen 2025’te bu oran yüzde 29’a geriledi. Emekli aylığı ve hak sahiplerine yapılan ödemelerin GSYH’ye oranı AB-27 ülkelerinde ortalama yüzde 9,8 iken Türkiye’de yüzde 3,7’ye kadar düştü. Yine 2002 yılında ortalama emekli aylığı asgari ücretin yüzde 122’sine denk gelirken, 2025 yılında bu oran yüzde 78’e kadar geriledi. Maaşıyla yaşayamaz hale gelen emekliler çalışmak zorunda bırakıldı. 2002 yılında yüzde 36,6 olan çalışan veya iş arayan emeklilerin oranı Aralık 2024’te yüzde 65,7’ye yükseldi.
ÇÖZÜM NE?
Emeklinin sistemli bir şekilde sefalet ücretine mahkûm edilmesi, iktidarın pula döndürülen emekli maaşı ödemekten kurtulmanın da bir yolunu aradığını gösteriyor. Emeklilik bir hak olarak değil, bir yük olarak görülüyor. Emeklilik hakkı kazananların yeniden iş hayatına dahil edilmesi üzerinden emekliden vergi geliri toplanmaya devam edilmesi amaçlanıyor. Gerek muhalefetin gerekse sendikaların gücü, emeğe ve emeklilere yönelik saldırıları göğüslemeye yetmiyor. Sömürünün sona erdirildiği ve devlet bütçesinin sadece halkın yararına kullanıldığı bir Türkiye’yi yarından değil, bugünden inşa etmeye başlamak gerekiyor.