The Sopranos’u izlerken, dizide bahsi geçen suçların günümüzde neredeyse yarı yasal, belki küçük dolandırıcılık kapsamında sayılacağını hissediyorsunuz. Mahalledeki eski suçların nasıl nahif kaldığına, yerini büyük oyunculara nasıl bıraktığına son sezonda şahit oluyoruz. Küçük dükkanların yerini zincir kahveciler, büyük marketler alıyor. Evlere de aynı ölçekte büyük çeteler çökmeye başlıyor. Uyuşturucu satılan köşeler çoğalıyor, altıpatların yerini uzun namlulu otomatik silahlar alıyor. Kendine göre kodları olan, ailelerin başı çektiği “yaşlı” neslin zamanı biterken değişim yavaş yavaş olmuyor, aniden, birkaç yılda suçun/suçlunun çehresi değişiyor. Küresel ekonomi gibi…Sadık Güleç ve Osman Çaklı imzalı Yeni Nesil Çeteler adlı kitap da Türkiye’de suçun dönüşümünü ve yeni çete fenomeninin içyüzünü anlatıyor.
Devrimci mahallelerde nasıl 10 yılda çete tahakkümü kurulduğunu, mahallenin yoksul çocuklarının da nasıl çete üyesi olduğunu okurken, arka planda ekonomi politiğin dönüşümüne de şahit oluyoruz.
Adım adım yoksulluk, güvencesizlik, şiddetin dozu artıyor. Bugün benzemekten korktuğumuz Latin Amerika ülkelerinden ve ABD’den de örneklerle, her şeyin nasıl kısa sürede yokuş aşağı gidebileceğini yazıyor, gazeteci arkadaşlarımız.
Tam adı “Yeni Nesil Çeteler, Daltonlar Red Kitler Casperler” olan kitap, şu soruyla başlıyor: “Gülsuyu, Gazi, Okmeydanı, Gültepe gibi mahallelerde ‘çete’ olarak bilinen gençlik yapılanmalarının izlerine 2010 yılından sonra rastlanmaya başlanmıştı. 2012’de Gazi’de ve 2013 yılında Gülsuyu’nda gerçekleşen bu saldırılar politik mahallelerde sol örgütler ve devletin dışında üçüncü bir gücün ortaya çıkışının işaret fişeği olmuştu. Peki ne olmuştu da İstanbul’un politik mahalleleri bir anda Kolombiya varoşları gibi güvensiz, her gün silahların patladığı, yerel çetelerin politik örgütleri sindirdiği bir alana dönüşmüştü?”
Devamında hem bu mahallelerin 90’lı yıllardan itibaren nasıl dönüştürüldüğü hem de günümüzün çete savaşları var. Sonu mezarlık ya da hapishane olan bir yolu anlatırken, kitabın yolu da Silivri’deki devasa mahkeme salonuna çıkıyor. Ergenekon davaları için kurulan salonda bugün, aynı kalabalık sanık sayısına ulaşan çete davaları görülüyor.
Kitaptaki Silivri sahnesi de çetelerin kimlerden oluştuğunun bir özeti: “Salonda yaş ortalaması neredeyse yirmi civarında. Salonun hemen yan tarafına oturtulan Barış Boyun’un ağabeyi Zafer Boyun ve beş-altı kişilik grubu dışında, yaşı otuzun üzerinde neredeyse kimse yok tutuklular arasında. Mahkemelerde tanık olduğumuz standart kıyafet, takım elbise ve kravattan oluşan klasik bir giyim tarzıdır. Fakat bu davada sanıkların neredeyse tamamı spor kıyafetleriyle geldi. …Büyük bir çoğunluk mesleğini tekstil olarak söylüyor. Tekstil sektörü, İstanbul varoşlarında yaşayan gençlerin temel iş alanı. Genellikle merdiven altı atölyelerde çalışıyorlar.”
Bu gençlerin rap müzikle kurduğu ilişkiden dizi setlerine uzanan çete savaşları da kitapta yer alıyor.
Toplum olarak hızla ilerlediğimiz yolda nelerle karşılaşabileceğimize dair güzel bir araştırma olmuş, tavsiye ederim.