Ece Vitrinel – Akademisyen
Türkiye’nin en büyük film festivallerinden Altın Koza da yıllar içinde tüm diğer festivaller gibi sokaktan kopuk bir AVM festivaline dönüşmüş gibi görünse de her yıl bu dönemde burada, Adana’da olmayı pek çok sebepten ötürü çok seviyorum. Ve hayır, bu sebeplerden biri yemek değil. Başıma bir şey gelmeyecekse yediğim en iyi Adana kebabı Adana’da yemedim ve evet “Aaa, esas şurada yiyeceksin onu”ların hepsini de denedim (seneye benim akreditasyon iptal).
Son yıllarda hiçbir şey beni Çukurova Üniversitesi’nden meslektaşlarım Aydın Çam ve İlke Şanlıer’in yürüttüğü ve bazı etaplarına şahit olma onurunu yaşadığım yerel sinema çalışmaları kadar heyecanlandırmadı. 2019’da öğrencilerimizle Adana’nın sinema mirasını yerinde deneyimlemeye geldiğimizde gezdiğimiz, şehrin görsel kaydı bulunan ilk sineması Teras, şimdi otopark olan Zafer Sineması gibi mekânların seneler sonra bizzat bu mekânları tespit eden Çam ve Şanlıer’in çabaları ile haritalandırılıp korumaya alındığını görmek, şehirde sinema rotalarının oluştuğuna şahit olmak akademik heyecanı da aşan, sinema aşkıyla bütünleşen genel bir mutluluğa dönüştü.
Sabri Şenevi’nin bambaşka bir adanmışlık, açıklaması zor bir tutku ile biraraya getirdiği afişler ve projeksiyon aletlerinden oluşan, Adana Sinema Müzesi’nden daha etkileyici koleksiyonuna ve nev-i şahsına münhasır bahçe sinemasına ev sahipliği yapan Sinema Evi’ni ziyaret etmek “Adana deneyimi”nin paha biçilmez bir parçası oldu. Altın Koza Film Festivali de ülkenin en köklü ve en yüksek akçeli ödüllerinden birine sahip ulusal film yarışması olarak filmlerin yarıştığı bir hafta olarak öne çıksa da aslında bu muazzam genişlikteki sinema kültürünün içinde yer bulan farklı bir festival. Tüm aya yayılan ve popüler filmlerden oluşan açık hava gösterimleri, mahallelere, deprem bölgesine, çocuklara özel seanslarla şehre açılıyor. Tüm filmler herkes için ücretsiz ve özellikle yerli filmleri özel olarak sinefil olmayan bir izleyici grubu da takip edip sahipleniyor. Buradaki AVM’nin sinema salonlarında Adana’yı ülkenin en romantik şehri sıralamasında üst sıralara taşıyacak kadar çok sayıda “love seat” olduğu için bazen hiç tanımadığınız amca ve teyzelerle gereksiz yakınlıkta izlediğiniz filmlerden sonra film ekiplerine yöneltilen izleyici sorularını başka hiçbir festivalde bulamazsınız. Geçtiğimiz yılın Altın Kozası’nda En İyi Film Ödülü’ne uzanan Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri’ni hayatımda tanıklık ettiğim en unutulmaz seanslardan biri yapan şey filmi tam da burada izlemekti. Türkiye’nin bu yılki Oscar adayı filmin ana karakteri Eyüp’ün sıradan durumlar karşısında takındığı ve herkese Elia Suleiman sinemasını anımsatan ifadesizlik, belki önce salondan birkaç kişiyi biraz daha sesli güldürdü. Sonra bir diğeri kahkaha attı ve peşi sıra patlayan kahkahalar tüm salona tarifi zor bir coşku saldı. Gösteriminin sonunda salondan zılgıt sesleri yükseliyordu. Bilgisayar ekranı karşısında izlesek belki uyuklayacağımız filmden neredeyse halay çekerek, “biz ne yaşadık?” diyerek çıkmış olduk.
SALT YAPILABİLMESİNİN BİLE COŞKU YARATTIĞI FESTİVAL: 32. ALTIN KOZA
Altın Portakal gibi Altın Koza da Büyükşehir Belediyeleri tarafından düzenlenen ve belediye başkanlarının her zaman çok görünür olduğu bir festival. Pandemi döneminde de, depremden sonra da yapılan Festivalin 32ncisi bu yıl Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın tutukluluğunun gölgesinde, Festival ekibinin yoğun çabası ve bu belirsizlik ortamında her şeye rağmen bu büyük festivali devam ettirebilmenin verdiği coşkuyla yapılıyor. Salt yapılabilmesinden bile mutluluk duyduğumuz Altın Koza’nın bu yılki ulusal uzun metraj yarışma seçkisi ise uzun yıllardır görmediğimiz kadar tatmin edici.
Türkiye film endüstrisinin mevcut koşullarından kaynaklanan ilk film sayısının çokluğu festival programlarında da etkisini gösteriyor. Örneğin geçtiğimiz yıl düzenlenen 61. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ulusal kategoride yarışan 12 filmden 7’si, 31. Adana Altın Koza Film Festivali’nde ise 11 filmden 6’sı yönetmenlerinin ilk filmiydi. En büyük ulusal yarışmalardaki bu ilk film yoğunluğu seçkilerin sinemasal olgunluk düzeyi hakkında soru işaretleri yaratırken festivallerde verilen “yeni bakış”, “umut vaat eden yönetmen” ya da doğrudan “ilk film” gibi ödüllerin anlamını da sorgulatıyor. Pelin Esmer, Tayfun Pirselimoğlu gibi “usta” yönetmenlerin son filmlerinin yer aldığı ve seçkideki 10 filmden 3’ünün ilk film olduğu 32. Altın Koza ise bu anlamda daha farklı bir görünüm sergiliyor. Üstelik geçtiğimiz yıl, Altın Koza’da yarışan yerli uzun ve kısa metrajlardan sekizinin görüntü yönetmeninin kadın olduğu tarihi bir seneydi. Bu yıl da uzun metraj yarışmasındaki filmlerden dördünü kadınlar yönetiyor.
32. Altın Koza’da ulusal yarışma kapsamında gösterimi yapılan ve bir “ilk film” olan Emine Yıldırım’ın Gündüz Apollon Gece Athena’sı bireysel olanı toplumsal yaralarımızla birlikte düşünürken duygusal yoğunluğu hiç eksiltmeyen mizahıyla öne çıkan çok özgün bir film. Beni hiç beklemediğim bir yerden vuran ve 44. İstanbul Film Festivali’nde Sinema Yazarları Derneği Jürisi tarafından da ödüllendirilen bu film Cuma günü vizyona girdi. Altın Koza’da ikinci sırada izlediğimiz, İki Dil Bir Bavul’un yönetmenlerinden biri olarak tanıdığımız fakat yıllardır film yapmayan Orhan Eskiköy’ün Ev’i 6 Şubat depremlerinden sonra hayatta kalmayı başarmış Akarsu ailesinin “sıradan” hayatlarına bizi ortak eden çok etkileyici bir çalışma. Duygusal yoğunluğunu izleyicinin duygularını hiç sömürmeden yaratmasındaki başarısı ve bizi ailenin gerçek hikâyesine ortak etmedeki kurgu marifetiyle Ev, bu yazının yazıldığı akşam verilecek ödüllerin de güçlü bir adayı. 2012’de kısa filmi Sessiz ile Altın Palmiye kazanan Rezzan Yeşilbaş’ın ilk uzun metrajı Uçan Köfteci ise büyük bir uçma tutkusuna sahip seyyar köfteci Kadir’i canlandıran Nazmi Kırık’ın performansı ile öne çıkan, toplumsal atmosferin bireysel varoluş çabamızdaki sinsi varlığını mizahi bir dille ele alan bir film. Daha güçlü bir yan hikâye ile çok daha güçlü bir filme dönüşebileceğini düşünmeden edemiyor insan.
Emine Emel Balcı’nın Nefesim Kesilene Kadar’dan 10 yıl sonra bizlerle buluşturduğu ikinci filmi Buradayım, İyiyim de yan hikâyenin ana karakterin serüveninde belirleyici olurken filmi biraz dağıttığını düşündüğüm bir çalışma. Bige Önal doğum sonrası depresyonunda genç bir anneyi canlandırdığı harika performansıyla en iyi kadın oyuncu ödülünün en güçlü adaylarından. Gözde Kural’ın Karlovy Vary Film Festivali’nden Ekümenik Jüri Ödülü ile dönen ikinci uzun metrajı Cinema Jazireh ise Afganistan’da kayıp oğlunu erkek kılığına girerek arayan bir başka annenin öyküsü. Hakkı Kurtuluş ve Melik Saraçoğlu’nun reaksiyon videolarından yola çıkarak İngilizce çektikleri Algoritma’ya Biat Et bu seneki seçkinin en farklı denemesi.
Ali Cabbar’ın ilk uzun metrajı Annemin Solgun Çiçekleri, geçtiğimiz yılın filmleri Su Yüzü ve Başlangıçlar’ı hatırlatan bir ülkeye, köye, kasabaya dönüş hikâyesini çevre sorunları ve ülkede tarımcılığın durumu ile zenginleştiriyor. Özkan Çelik’in tek mekânda geçen Perde’si ise insan evladının iki yüzlülüğünü anlatırken Türkiye’ye özgü dinamiklerle sote edilmiş orta sınıf ahlakı üzerinden kurduğu hikâyesiyle Adana seyircisinin en çok sevdiği filmlerden biri olmayı başarmış görünüyor.
32. Altın Koza’nın film sonrası söyleşilerinin en ilginç anlarından biri İdea’nın gösterimi sonrası genç bir izleyicinin Tayfun Pirselimoğlu’na yönelttiği “Siz bize 93 dakika ne izletmek istediniz, buradaki temel amaç nedir?” sorusu ve aldığı “Ben de anlamıyorum. Zaten yaşamın absürtlüğü üzerine, yaşadıklarımız bana normal gelmediği için hikâyeler yazıyorum” cevabıydı. Filmde yaşadığımız tüm saçmalıkları nasıl normalleştirip devam ettiğimize dair bir ipucunun olduğunu düşünmüyorum ama yine de İdea kimlik sorunlarına aşina, belli devamlılıkların peşinde olan Tayfun Pirselimoğlu izleyicisini memnun edecektir. Pelin Esmer’in hikâye anlatıcılığına, film üretmeye bir belde festivali üzerinden yaklaştığı, ünlü bir yönetmenin egosunu, dalga geçip geçmemenin, önemseyip önemsemenin bize kaldığı “travma”larını, yaratım sancılarını didik didik ettiği “O da Bir Şey mi?” filmi ise yine bir parça toparlanmakta zorlandığını düşündüğüm hikâyesine rağmen kanımca festivalin hem en iyi film, hem de en iyi yönetmen dalında en güçlü adayı. Umut veren genç kadın oyuncu ödülünü de Merve Asya Özgür’e verdim gitti.
Ümit Ünal, Belçim Bilgin, Berkay Ateş, Janet Barış, Deniz Eyüboğlu, Gani Müjde, Ekin Fil’den oluşan jürinin dağıtacağı ve siz bu yazıyı okurken çoktan belli olmuş olacak ödülleri öğrenmekten çok önümüzdeki yıl 33. Altın Koza’da bulunacağım günleri şimdiden iple çekiyorum. Çünkü muhteşem bir sinema mirası ve Adana…