90’larda Çocuk Olmak: Özgürlüğün Son Kuşağı

Bir zamanlar sokaklar bizimdi. Şimdi sadece anılar kaldı…
90’larda çocuk olmanın sıcaklığına kısa bir yolculuk.

Photo by Deniz Demirci on Unsplash

Bir mahallenin sesini hiç özlediniz mi?

Sokağı dolduran çocuk seslerini, ip atlayan kızların kahkahalarını, misketlerin yere çarpan o tanıdık sesini… Bence biz — yani 90’larda çocuk olanlar — çok şanslı bir nesiliz. Şimdiki çocukların hayalini bile kuramayacağı kadar gerçek, samimi ve sıcacık anılarla dolu bir çocukluk yaşadık biz. İnsanlara güvenin henüz bitmediği, komşuluğun ölmediği, mahalle arkadaşlığı diye bir kavramın var olduğu zamanlardı 90’lar.

Bir kere özgürdük o zamanlar. Sokak kültürü vardı. Okuldan gelip hemen dışarıya çıkılır, gece yarısına kadar bütün mahalle sokakta oynanırdı. Bir tane bisiklet sırayla kullanılır, istopta en bulunamayacak renkler özellikle seçilir, sek sek turnuvası düzenlenirdi. Yakar top bir itibar meselesiydi. Ortadakini vurmak en önemli hedefti.

Mahalleler arası maçlar olurdu, kazanan takım günlerce bununla övünürdü. Top kaybolduğunda tüm mahalle arardı; kimsenin eşyası sadece “kendine ait” sayılmazdı. Paylaşmak, arkadaşlığın doğal bir parçasıydı.

Mesela benim büyüdüğüm mahallede saklambaç en çok oynanan oyundu. Mahallenin tüm çocukları yaş farkına bakmadan zorbalığın keşfedilmediği o güzel yıllarda bir araya gelir çanak çömlek patlamadan önce sobe yapmak için uğraşırdık. Mahallenin en küçüğü fasulye olurdu ama yine de oyunda bizimle saklanırdı. Bütün mahallenin kardeşiydi o küçük. Annesi gönül rahatlığıyla mahalleli abla ve abilerine emanet edebilirdi küçüğü. Hepimiz sorumluyduk çünkü ondan en gönüllü şekilde.

Zaman kavramı da farklıydı sanki o yıllarda. 24 saate sığmayacak şeyler yaşanırdı gün içinde. Oyunun ortasında bir teyze camdan bakkala gönderebilirdi mesela herhangi birimizi. Bu o kadar normaldi ki. Sonra toplanıp bakkala beraber gidilir, siparişler alınır teyzeye büyük bir iş başarmış özgüvenle teslim edilirdi. Sanki hiç bölünmemiş gibi de oyun devam ederdi. Öyle bir oyuna adanmışlık, öyle bir yardımseverlikti.

Elektrik kesintisi bile muhteşem bir eğlenceye dönüşürdü o yıllarda. Önce gölge oyunları oynanırdı mumun duvara yansıyan ışığında, sonra belki sessiz sinemaya dönüşürdü oyunlar. Kesinti daha da uzarsa evin büyüklerinin çocukluk anılarına kadar giderdi sohbet. Şimdinin en büyük kâbusu haline geldi o kesintiler. Böyle basit anları bile kaçırdık gibi geliyor durup düşününce.

Geriye dönüp bakınca o yılların kıymeti daha iyi anlaşılıyor. Kimsenin birbirini tam anlamıyla anlamadığı, dinlemediği ve hatta görmediği bu dönemde yaşayınca; ne kadar kıymetli yıllardan bu günlere geldiğimiz daha net anlaşılabiliyor. Çağımızın en büyük sorunu olan iletişimsizlik o zaman daha adı anılmayan bir sorunken ne kadar da mutluymuşuz.

Şimdi ise çocuklar tabletlerin, ekranların önünde büyüyor. Artık “mahalle” denen şey bir WhatsApp grubuna sıkıştı sanki. Artık çocuk sesleri değil, bildirim sesleri yankılanıyor kulaklarda. “Dışarı çıkmak” kavramı bile değişti; oyunlar ekranın içinde, arkadaşlıklar çevrimiçi. Sokaklar sanki kimsesiz kaldı çocuklar evlerine hapsolunca.

Belki de biz, çocukluğun son özgür nesliydik. Ve en acısı bunun son olduğunu hiç kimse fark etmedi. Şimdi geriye o mutlu günlerin anıları kaldı sadece.

90’larda Çocuk Olmak: Özgürlüğün Son Kuşağı was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.