4D: İnsanın Şifresi

Duygu, Düşünce, Davranış + ?

Beşeri bilimlerin en pratik sınıflamalarından biri. Çalışılan konu ne olursa olsun düşünme kolaylığı sağlar, pratiktir. İnsanı anlamaya çalışmak mı istiyoruz bu üçlünün penceresinden bakabiliriz, herhangi bir tespit ya da müdahale için kritik unsurları mı bulmalıyız? Bakılacak yer yine bu başlıklar.

Yine de parçalamayı sevemedim hiç. Analitik bakamadığımdan değil. Bütüncül bakmayı daha işe yarar ve daha doğal bulduğumdan. Parçalamak; bütünü anlayana kadar ve anlamak adına işlevsel olabilir ama sonrasında tekrar bütünü görebilecek perspektife kavuşmak için geriye çekilmek kaydıyla… Yoksa gereğinden fazla yakından bakmak, orta yaş sonrası yakını göremeyenlerin yakinen bildiği gibi, görüşü bulandırır.

Duygu, düşünce ve davranışının ayrı şeyler olduğunu bilmek, bunları ayırt etmek insanın kendini tanımasında önemli bir adım. Fakat hemen bir adım sonrası 3D’nin ayrı olmalarına rağmen ayrılamaz olduklarını görmek. Duygu, düşünce ve davranışının herhangi biri bir diğeriyle uyumsuzsa ve düzenlenemezse, yapıda çatlaklar oluşmaya başlar. Düzenlemenin adı çoğunlukla değişim, dönüşümdür. Örneğin; eskiden önemsiz bulduğu bir kişiyi ya da düşünceyi artık önemli buluyorsa insan, davranışlarının da bu yönde değişmesi beklenir. Davranış çeşitli sebeplerle değişmez değiştirilemezse (düzenleme gerçekleştirilemezse)işte o zaman kendiyle çelişmeler hatta çatışmalar yaşanmaya başlar. Çatışmaları düzenlemek için çok sayıda savunma mekanizması tam kadro devreye girer. Kişi meşrebine uygun olanı -bilinçsizce- seçer. Kah yeni duygusunun düşüncesinin ‘aslında o kadar da gerçekçi olmadığı’na dair veriler toplar etraftan ve kendini ikna ederek mevcudu dengeler, kah bilinçaltının en derin çekmecelerine tıkıştıra tıkıştıra gizler ve görünmez kılar bu çatışmayı… (burada hiç bilinemeyecek şey; topladığı verilerin mi yoksa rahatsız olduğu duygunun/düşüncenin mi gerçek olduğudur…)

Şimdi hangimiz diyebiliriz ki; ‘benim duygu, düşünce ve davranışım her zaman yüzde yüz birbiriyle uyumludur’. Diyemeyiz. Gerek bireysel gerek toplumsal motivasyonlarla kişi kendini manipüle eder. Bu sebeple doğrusal bir şema yok karşımızda ya da tek etkileyen-etkilenen yok. Pek çok katmanda birbirini etkileyen helezonik dairelerden oluşan bir yapı ile karşı karşıyayız. Duyguları da kendi içinde birbirlerini etkiler, belirler, değiştirir; düşünceleri de birbiriyle kıyasıya kapışma halindedir insanın. Ve tüm bunların orta yerinde bizim zavallı şaşkın:)

İnsan bir muamma… Yüzlerce kitap okuyup, dersler alıp, dirsek çürütüp vardığım noktada, değil diğer insanlar, kendim bile şaşırtıyorum hala kendimi. Hani anlamıştık, anlaşmıştık, çözmüştük hadiseyi? Ne oldu şimdi?

“Tam bütün cevapları bulduğunu düşünürsün, sorular değişir” demiş Paulo.

Sadece sorular değişse iyi Paulo can; düşünceler değişir, duygular değişir, davranışlar değişir. Üstelik tüm bunlar hem kendinde hem diğerlerinde değişir… Oldu mu sana pek çok bilinmeyenli denklem. Çık çıkabilirsen işin içinden (hayır zaten sözelciyiz:). İnsan ikilemde kalmasın da ne yapsın (ikilemde kaldığına şükretsin; üçlem de olur beşlem de olur:)

Dolayısıyla insanı anlamak için dördüncü D’yi önererek beşeri bilimlere güzide bir katkımı daha sunmak zorundayım: Dilemma.

İnsan dilemmaları ile var. Dilemmaları yoksa eksik.

Fakat bu yazının yazılma sebebi olan şu son kısımda belirtmeliyim ki: Dilemmalarına sahip çıkmak derinleştirir insanı. Savunma mekanizmalarıyla örtbas etmek değil. Gelişme fırsatı olarak değerlendirilmeli. Gerekirse tek tek ipliğini pazara çıkartmalı tüm savunma mekanizmalarının. Ve ‘karar verme zorunluluğu’nu, taraf belirleme baskısını, son derece net olma çabasını, sınırları dikenli tellerle belirleme kaygısını reddetmeli. Kendine siyah ya da beyaz değil gri de değil, ebruli, şirin, kurtarılmış bölgeler oluşturup oralarda nefes almalı insan.

Son olarak:

-Derbi maçında stadyumda değiliz; içimizde taraf tutmamıza, bir tarafta yer almamıza gerek yok (dışarıda da elbette ama o başka yazının konusu)

-Her meselede bir karar vermemiz gerektiğini, netleşmemiz gerektiğini kim söyledi? Bazı meseleler değersiz olduğundan bir duyguyu, net bir düşünceyi hak etmez. Bazıları ise basitçe belirleyeceğiniz bir taraftan daha kıymetli ve derin olduğundan sığ değerlendirmelerle değerlendirmek haksızlık olacaktır…

-Aynı anda birden çok, birbirine zıt duygu ve düşünceyle kalabiliriz. Acıyla kalabilmek gibi bu dilemmalarla kalmayı da öğrenmeliyiz. Kolay olmaz. Yaralanıp, kan revan içinde kalmak bu iç çatışmaların olmazsa olmazıdır. Şiddetli geçer kendinle savaş… Buna büyük savaş da denir, cepheden eve dönerken, ayırt etmek için…

-Duygu ve düşüncelerimiz her zaman davranışlarımızı yönetemeyecek, bazen yönetmemesi de uygun olacaktır. Bu durumda da davranışlarımızı belirlerken ikiden fazla seçeneğimiz olduğunu unutmamalı. Ya şu ya bu değil; biraz şu biraz bu hatta biraz da ötekisi:) gibi pek çok kırılımlar bulunabilir…

-Gönül rahatlığıyla hayatın tüm tekliflerini değerlendirebilmeli insan. Yeter ki öylesine olmasın.

-En büyük sorununuz dilemmalarla yaşamaya sizin kadar açık olmayan, etrafınızdaki insanlar olacak. Ve sizi de; kendileri ve diğer çoğunluk gibi; tek taraflı, renksiz, çelişkilere kapalı ve hiç esnek olamaz zannettiklerinden, mümkün pek çok ihtimallerden mahrum kalacaksınız. Açık fikirliliğinizin engin hudutlarını; kapalı fikirli insanların da, sizin kadar açık fikirli olmayanların da tahayyül edemeyeceğini anlayacaksınız neticede…

-Fakat yanlış anlaşılmanız kesin olduğundan bunu anlatmayı deneyemeyeceksiniz bile… Zira basit toplumsal normlar düzleminde; her derin ifadenizin basit toplumsal etiketleri olacak. Bunlar basit etiketlerle ancak düşünebilenlerin bulduğu, anlama kolaylıklarıdır. Onları mazur görmek, çok da bulaşmamak gerekir…

-Tek başına derinliğine sahip çıkmak, dünyayı kendine daraltan çoklar kervanına katılmaktan iyidir.

-Üç boyutlu insanlar dünyasında dördüncü boyutla gezmenin de bedelleri olsa gerektir.

4D: İnsanın Şifresi was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.