Semih Güven
“Sermaye bir kutupta birikirken, diğer kutupta yoksulluk ve çaresizlik birikir…”
İktidarının ilk yıllarında Cumhuriyet’in 80 yılda inşa ettiği dev kamu kurumlarını özelleştirerek siyasi ve ekonomik konumunu güçlendiren AKP, inşa ettiği rant düzeninin faturasını her geçen gün vatandaşa ödetmeye devam ediyor. Emekçilerin alın terini sadece iktidarda kalmak için kullanan iktidar, hem halkın geniş kesimlerini daha da yoksullaştırdı hem de servet sahiplerinin servetine servet katmasına yol açtı.
2026 ENFLASYON TAHMİNİ BELİRSİZ
Bu tablonun 2026 yılı için de katlanarak sürmesi bekleniyor. Bunun en temel göstergelerinden biri olan asgari ücrete dair 2026 senaryoları da netleşmeye başladı. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın hazırladığı son Enflasyon Raporu’nda 2025 yılı için enflasyon oranı yüzde 27’den yüzde 32’ye çıkarılırken, 2026 sonu içinse tahmin aralığı yüzde 13-19 seviyesinde korundu. Buna karşın Merkez’in hedefini 2025 yılı içinde sürekli yukarı yönlü revize ettiği göz önüne alındığında, 2026 yılı için de benzer bir durumun ortaya çıkması sürpriz olmaz. Yabancı kuruluşlar tarafından ise 2026 enflasyonu yüzde 25 olarak tahmin ediliyor.
ASGARİ ÜCRET – AÇLIK SINIRI MAKASI AÇILDI
İşin vahim tarafı ise burada ortaya çıkıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı enflasyon rakamları ile açlık sınırı verileri arasındaki makas gittikçe açılmış durumda. Türk-İş’in en son açıkladığı Kasım 2025 dönemi açlık sınırı bile 29 bin 828 lira seviyesinde. Ayrıca bekâr bir çalışanın yaşam maliyeti de 38,752 lira olarak ölçülüyor. Dolayısıyla, 2026 enflasyon hedefinin üstünde yüzde 35’lik bir zamla bile yeni asgari ücret, 29 bin 841 lira ile Kasım 2025 açlık sınırı verisine anca erişebilecek. Yani emekçiler 2026 asgari ücret zammının yapıldığı ilk günden itibaren 365 gün boyunca daha da yoksullaştırılmış olacak.
ASGARİ ÜCRETLİLER ÜLKESİ TÜRKİYE
Bir yandan asgari ücretliler açlığa itilirken, öte yandan orta kesimin ücretleri de hızla asgari ücrete yakınsıyor. Yapılan son çalışmalar, Türkiye’de asgari ücretli çalışan sayısının tüm çalışanların neredeyse yarısı olduğunu ortaya koyuyor. Asgari ücretliler ülkesi Türkiye’de toplumun servet sahibi olmayan ezici bir kesimi hızla borçlandırılarak gelir bölüşümündeki adaletsizlik körükleniyor.
HALK BORCUNUN BORCUNU ÖDEYEMİYOR
Birikimi olanlar yüksek mevduat faizleriyle enflasyonist etkiden korunurken, servet sahipleri de bu yolla servetlerine servet katarken, borçlu olanlar içinse daha fazla borçlanıp icralık olmak kaçınılmaz bir seçenek haline gelmiş durumda. Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi tarafından açıklanan Eylül 2025 verilerine göre, bireysel kredi borçlusu sayısı 1.8 milyon kişi artarak 43 milyon kişiye yükseldi. Vatandaşın bireysel kredi borçları yüzde 49 arttı. Kredi kartı borçları da yüzde 50.7 arttı. Yaygın şekilde ‘ek hesap’ olarak ifade edilen Kredi Mevduat Hesabı da kişi başına 43 bin 858 TL’den 66 bin 92 TL’ye çıktı. İcra dosyası sayısı da Eylül 2025 itibariyle yıllık olarak 22,2 milyondan 25 milyona yükselmiş durumda.
EMEKÇİNİN ALIN TERİ SERVET SAHİPLERİNE AKIYOR
Buna karşın borcu olmayan kesimler ise birikimleri için 32 günlük vadede yıllık 45’e varan mevduat getirisi kazanmış durumda. Altında da yılbaşından bu yana yaşanan yüzde 100’lük fiyat artışı, servetinde altın bulunduranlar için ciddi bir reel kazanç sağladı. Dolayısıyla toplumun geniş kesimlerinin cebinde ne varsa küçük bir azınlığa verdiği bir düzen yoluna tam gaz devam etti
TÜİK verilerine göre halkın yüzde 29,6’sının atıl işgücü (gerçek işsizlik oranı) olarak nitelendirildiği Türkiye’nin yeni düzeninde işsizlik korkusu ücretlerin bastırılmasında en önemli koz olarak kullanmaya devam ediyor. 2026 asgari ücret görüşmelerinde de sermaye, iktidarın desteğiyle emekçiler karşısında bu kozu kullanmaktan geri durmayacak. Emekçilerin yanında, maaşları pula döndürülen emeklilerin maaşları da ülkedeki gerçek enflasyona bir kez daha yenik düşecek.
İKTİDAR BU DÜZENİ NASIL SÜRDÜRÜYOR, NEYİ AMAÇLIYOR?
Yoksullaşmanın inkâr edilemez boyutları karşısında enflasyonla mücadelede ‘hepimiz aynı gemideyiz’ söylemiyle emekçilerden ‘fedakârlık’ bekleyerek ücretleri baskılayan iktidar için enflasyonla mücadele öncelik sıralamasında geride kaldı. 2025 yılında düşük enerji fiyatları ve düşük döviz kuruna, dayatılan sefalet düzeyindeki asgari ücrete rağmen enflasyonda belirgin bir düşüş yaşanmadı. Buna karşın iktidarın ekonomiye etkilerini göze alma pahasına Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nu tutuklaması ve CHP’li belediyelere yönelik operasyonları ara vermeden sürdürmesi (Bir sonraki hedef Mansur Yavaş mı?), ilk hedefin enflasyonu düşürmekten öte iktidarına tehdit olarak gördüğü her odağı bertaraf etmek olduğunu gösteriyor. Muhalif bloku örgütsel olarak parçalayıp önümüzdeki seçimde kazanamaz hale getirmeyi amaçlayan iktidar, erken seçim baskısını da ortadan kaldırıp yeni siyasi ittifak zeminleri de inşa ederek 2028 seçimleri öncesinde seçim ekonomisini devreye sokmayı planlıyor. Bu tabloda 2026 yılı da emekçilerin ve emeklilerin ‘gözden çıkarılmaya devam edildiği bir yıl’ olarak tarihteki yerini alacağa benziyor.
NE YAPMALI?
Neoliberalizm emek kesimine yönelik sistemli saldırısını sürdürüyor. Buna karşın emek örgütleri, devlet ve sermaye işbirliği altında yürütülen saldırıları boşa çıkarma konusunda içine düştüğü krizi aşabilmiş değil. Emekçilerin yaşadığı durum emekliler için de söz konusu ve emekliler tamamen sahipsiz kalmış durumda. Bu karamsar tabloyu aşmanın tek yolu, emeği gasp edilen tüm kesimlerin birleşik bir emek mücadelesi çerçevesinde örgütlenmesinden geçiyor. Sadece ücret artışı değil, yaşam hakkını, adil bölüşümü ve sosyal güvenceyi merkeze alan birleşik mücadele anlayışı, alın terimizi geri kazanmanın tek ve en gerçekçi yolu.