Yıl, 600 km yol gelmek için doğum günümü seçen koca yürekli Viking ile güzel başladı. Ve bir ay sonra bir akşam, evimi boşaltmışken, kalan son eşyalarımı bagajına yerleştiren, vedalaşırken ilk defa cümleyi toparlayamayan, soğuktan değilse de hafifçe çenesi titreyen, ‘We will see us’a aynı anda karşılıklı ‘for sure’u yapıştırdığım Christopher ile güzel bitti.
Ben havaalanındayken uçuşumu kontrol etti Christopher, vardığımda ‘Turkey became sunny now’ dedi Heba. Mart başında yıl biter mi? Biter güzel kardeşim!
Hoşçakal Darmstadt! You will always be loved!
Ya da bir senarist değişikliği oldu? Bunun başka bir açıklaması olamaz çünkü! İlk iki ayla, kalan on ay tamamen farklı hayatlar yaşadım. Tam cemiyetimi oluşturmuşken, tüm dünyada sözüm geçerken, millet ‘Ne diyecek acaba?’ diye ağzımın içine bakarken ‘çocuk’ olduğum eve geri döndüm.
Orada bir dakika bile fazla kalmamak için kurutucudan çamaşırları valize ‘düşürdüğüm’ çamaşırhane günleri geride kaldı. Nisan ayında kırkım çıkınca ilk iş telefondan çamaşırhane uygulamasını sildim. Corona-Warn app ise hala duruyor.
En çok saçımı kuruturken Frankfurt skyline manzarası izlemeyi özledim. O yüzden mutluluğu Pursaklar’da buldum. Çıplak tepeler, toprak yeşermiş, bahar dalları açmış, üzerimizden uçaklar geçiyor… Bir nevi Hessen. Tebessüm şehri 🙂
E karakter de zamanla değişti tabi. Eve sığabilmek için sustum. Acı çekmemek için hissizleştim. Bazı günler ağladım, ağlarken Nihan Kaya okudum. Okurken sustum.
Başka bir gözle gördüm doğduğum-büyüdüğüm şehri. Yetişkin bir gözle gördüm etrafımdakileri. Atakule’deki kırmızı pelerinli görevlileri görünce, Kahramanmaraşlı üreticileri desteklemek için Altınpark’ta açılan fuarda kruvasan ve parmesanlı taze makarna satan standları görünce, Kızılay’da olmayan çöp kutularını fark edince ‘Christopher’a bunları nasıl açıklarım?’ diye düşündüm. Yeni kültür endeksim.
Pencereden baktım; hep bina, sonra bakmadım. Almanya’daki ağaçlardan sonra buradaki parklar gözüme kel kel geldi. Komşular ‘Aaa olur mu her yanımız yeşillik’ dedi. Mevsimler değişti, göremedim. Betonun mevsimi hep aynı çünkü. Yıllık manolya dozumu almak için Bebek’teki o okula gittim. Geride ağaç görmek için Google maps kullanmanın hüznü kaldı. Zamanı iyi değerlendiremediğimi düşündüğüm dönemlerde; yükselen inşaatları, yeşeren dalları görmek azap oldu. Bir de ekranın sağ alt köşesinde döviz kuru veren kanalları izleyemez oldum. Önüm Dolar, arkam Euro. Ben üçlü koltukta duvarı izleyerek varoluş sancıları çektim.
Pencereden baktım; hep bina, sonra bakmadım / 15 Kasım 2023 /Ankara
Alt kapının bende olmayan anahtarı beşinci ayda yaptırılabildi. Anahtarım yok ama Wi-Fi ‘a bağlıyım. Evimdir herhalde.
Akupunktur doktorum ‘Bunları aileden bile bilmeyenler var, sana açılmışım’ dedi. Welcome to the club hocam! Bana yıllar önce ‘Saba Tümer gibisin, herkes sana anlatıyor’ dendi. Adımız boşuna saba-ays->subice diye evrilmedi.
ChatGpt hesabı açtım. Her zaman erişilebilir bir ‘telefonla joker hakkı’ gibi; hoca hep yanınızda, cevaplar hep önünüzde. Bilginin bu kadar kolay erişilebilir olduğu çağda bize kalan, değerli olan ne? Uygulama? Kişiselleştirme? Doğru soruyu en kısa sürede sorma?
Doğma büyüme Ankaralı biri olarak ilk defa çiftlikte kokoreç, Mutlu Döner’de döner yedim. Siyah-Beyaz ise hala sırasını bekliyor.
Kuğulu Park’ın siyah kuğusu anne oldu, bebek görmeye gittim. Bazı sabahlara yeni bir yazı fikriyle uyandım. Eskiden benim için ‘Vücut dışarı organizasyon atıyor!’ derlerdi, şimdi ‘Vücut dışarı fikir atıyor!’; tam bir yirmiler vs. otuzlar.
Üzerinde aylarca tam zamanlı iş gibi çalıştığım projede kıyamet koptu, etkinlikte ben yoktum. Galasına gitmeyen oyuncu. Bundan sonrası: Adını Feriha Koydum-Emir’in Yolu. Sadece stk’lardan değil, emekliliğim için planladığım aktif siyaset hayatından da vazgeçtim.
Derim yüzüldü. Literally.
Hidayet Koyu- Kaş / 27 Ağustos 2023
Yıllar sonra televizyonda ilk kez bir kamu toplantısını canlı yayından izledim. Kimse yaptığı işi, iş ahlakı-prensibi dahilinde yerine getirdiğini anlatmadı, herkes emir alıp yapmış, şaşırdım. Din o kadar ön plandaydı ki; yapılan alıntılarda, hitaplarda, konuşmanın kendisinde… Almanya’daki Vietnamlı arkadaşımın ‘Bir dine mensup olanları devlette göreve almayız, çünkü yanılabilirler, tarafsız-objektif olmalılar’ dediği günü hatırladım. Allah’tan korksalar yeter. Geldiğimde, televizyondan izlediğim tek dizi vardı, şimdi akşamları dizi izlemediğim tek gün kaldı. Bazı dizileri dönem dizisi gibi izledim; 1910'larda geçiyor gibi, asla 2023 değil.
Nisan 2022'de başladığım giysi orucuna 2023 yılında da devam ettim. Bronzer almamak için önce kahverengi göz kalemimi bitirdim, sonra da sürmediğim bir ruju o niyetle kullandım. Aylık masraf kalemlerim sadece; kahve, lens solüsyonu ve orkid oldu. ‘Askerdeyken ben de öyleydim’ dedi bir arkadaşım. Benimki de askerlik sanırım. Yakında gideceğime inandığım için hep birer birer aldım. Koltuğun kenarına oturur gibi… Derin olmayan nefesler alır gibi…
Sürekli açık olan televizyonun sesine, evdeki yiyeceklerin çeşitliliğine, çalan kapı zilinin ardından komşulardan yemek gelmesine, artan metrekarenin etkisiyle salondan banyoya giderken vakit geçmesine alıştım.
Yıllar sonra bir araya geldiğimiz sofralarda bana sorulan ilk soru ‘İkametgahın nerede şimdi?’ oldu. Artan kreş masraflarından (13500₺) yakınan bir arkadaşıma ‘Yıllık mı?’ diye sordum. Aylıkmış. Göçmen ve bekarım demenin bir diğer yolu. Dünyada fanzin diye bir şey olduğunu Behice’nin Yarım Kalan İşleri’nden, gereksinim mühendisliği diye bir meslek olduğunu Ebru’dan öğrendim. Bu şehirde yolda karşılaştığım, aynı doktora gittiğimiz için iki seans arası bir kahve için buluşabildiğim ve yemekhanede güzel yemek olunca beni de çağıran arkadaşlarım var.
Bazı e-mailleri atarken çok zorlandım. ‘Asla yalnız yürümeyeceksin’ var ya işte o, o e-mailleri yazarken de lazım… Biri gelip elini tutacak mesela, yanında oturacak… Ancak öyle.
8 ay önce ‘Ben bunun içini nasıl dolduruyormuşum?!’ dediğim her şeyden taşmaya başladım.
Bu yıl duyduğum en güzel cümleler; ‘20 yıla senatör!’ ‘Senin heyecanın ve neşen insanın yaşama sevincini arttırıyor.’ ‘Senin burada olmaman bana yanlış paralel evrende yaşadığımıza dair bir kanıt gibi geliyor.’ oldu. Bir de civcivler kafesin üstüne çıkıp paspasa yatmayı akıl edince, annemin ‘Sen yetiştirdin bunları böyle asi!’ demesi. Gurur duyarım. (Civcivler de kediler gibi gıdıklarını sevdiriyorlar. Bunu konuşmuş muyduk?) Benim düzenlediğim etkinliğe daha ben almadan bilet alıp organizasyonunu yapan arkadaşım ‘Sana layık olmaya çalışacağız’ dedi, eridim. Dünyanın en naif cümlesini yıllar sonra tekrar duydum: ‘Arkadaş olalım mı?’ Madem her şey bu kadar basitti, biz bunun üzerine yaşadığımız 30 yıldır okeye mi dönüyoruz?
Yıllar sonra ilk defa kalbim çarptı. Gözlerine bakamayacak kadar. Planladığım hiçbir şey olmadı ama yine de çok üzülmedim. Sevindim, ‘Çarpabiliyormuş demek ki’ diye. Hissetmek güzel şey. Sonra zaten istediğim anın azimle rüyasını gördüm 😀 İnat da bir murat! Sonra deprem oldu. Tuvalet kağıdını masanın üzerine koyup Cüneyt Özdemir izledim.
20 yıllık bir kırılma anı yaşandı, yeniden direksiyon dersleri almaya başladım. Songülcüğüm trafikte yağ gibi aktı.
Yıllar sonra kampüse geri döndüm. Sabah erken, kampüsteki kahvecide jazz açık, kahve-kruvasan satılıyor. Yanındaki balıkçının elleri uskumru, fonda Orhan Gencebay söylüyor. Fark ettim ki lisans öğrenciliği ancak flörtle çekilecek dert. Bir de öncesi de öğrencilik olduğu için bilmiyorlar daha iyisinin mümkün olduğunu, başka bir hayat olduğunu. Toplu taşıma, yemek kuyruğu… Para yok, ders çok. Onca sınav, sırt çantası, belki biraz artan özgürlük hissi ve kırılan 8–5 düzeninin getirdiği serbestlikle geçiyor o yıllar. Kütüphanede çalışıp Çatı’da yemek yediğim günler, metroya binmiş kadar oldum. Bağışıklığım güncellendi.13 yıl sonra okulda konvoya denk geldim! Çok mutlular ve harika kutluyorlar. Bundan sonrası çokça hayal kırıklığı hocam, kabulleniş ve isme gelen faturalar…
Yazın son dolunayı / Devrim Stadyumu / 1 Ağustos 2023
Yeni bölümümün haftalık toplantılarına katılmaya başladım. Aynı yıl voleybolda Amerika’nın neden fair play ödülü aldığını anladığım bir tecrübe oldu. Eyalet haritasına o kadar aşina değildim ki sol üstteki dikdörtgen sınırı, Paint’te yanlış yerleştirilmiş bir lejantın gölgesi sandım. Onların haftalarca bulamadığı veriyi, bir konferansta tanıştığım Meksikalı çocuktan ben iki günde buldum. Santral yemekhanesinde yediğin o 3 tabak kabak tatlısı da, bilmeden içtiğin paça çorbası da sana helali hoş olsun!
‘Yazamıyorum…çalışamıyorum… bilmiyorum..’ dediğim lise arkadaşım ‘Bunlar Avrupalı şeyleri, biz Türk'üz, ne demek çalışamıyorum’ diye telefonda yükselip ‘Sana da çalış demek tuhafıma gidiyor’ deyip artık iki çocuk babası o tatlı haliyle bana öğütler verince bir silkelenip kendime geldim.
29 Ekim’de Başkent’teydim. Anıtkabir yolunda okunan andımız, atılan sloganlar, söylenen marşlar… Sadece halk vardı, kendi kendini yöneten… Müthiş bir coşku! İnsan seli. Hiç tanımadığın insanlarla omuz omuza aynı hedefe yürüyorsun. Harika bir his! Ne çok özlemişim böyle bayram kutlamayı.
28 Ekim 2023 / Sheraton Hotel Cumhuriyet Balosu
Olmayan performansların aşısını yaptırdım. Acildeki hemşire ‘Sonumuz tarla olmasın diye okuduk, sonumuz yine tarla oldu.’ dedi.
Yılın son sabahını okuldan uğurladım. Daha akşam olmadan TRT Müzik’in nostalji kuşağını beklemeye başladım: Misafirler gitmiş, pijamayı giymişsin ama henüz makyajı çıkarmamışsın, yaş pastadan kalmış biraz, üçlü koltuğa uzanıp kumandayı alıyorsun. Sonra gelsin Kayahan, gitsin Zeki Müren, Ajda Pekkan…
2024, iyilerin birbirine sahip çıktığı, iyiliğin yerde kalmadığı bir yıl olsun dilerim. İyilerin nihai zaferine yeniden inanacağımız…
2023'te Ne Oldu? was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.