10 maddede Merkez’den al haberi

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) 2025’in 4’üncü ve son Enflasyon Raporu’nu açıkladı. 2026 yılına ilişkin yüzde 16 tüketici fiyatları enflasyonu hedefi değiştirilmedi. Burada TCMB, bir an siyasetin gölgesini üzerinde hissetmediğini varsaysak bile, ciddi bir ikilem içerisindeydi. Eğer hedefi değiştirirse, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi baştan havlu atmış, yıl içerisinde defalarca revizyon yapabileceğini peşinen kabul etmiş olacak, mesajlarının bir inandırıcılığı kalmayacaktı. Hedefi sabit tutması halinde ise dezenflasyon programının yavaşladığını itiraf ettiği (Meali: işlerin yolunda gitmediğini kabullendiği), bir ortamda bu hedefin yakalanabilmesi olanaksız görülecek, kimse 2026 planlarını bu oranı ciddiye almayacaktı. Hatırlanırsa 2024 Orta Vadeli Programı’nda yüzde 17,5 tahmini ile yola çıkılmış, bugün ise 2025’in yüzde 31-33 arası bir enflasyonla kapanacağı beyan edilmiş durumda.   

Bilindiği gibi TCMB ikinci yolu seçti. Böylelikle asgari ücret, emekli ve kamu çalışanı maaşları yüzde 16 oranı temel alınarak belirlenecek, emeğiyle geçinenler için kabus dolu bir yıl daha yaşanacaktı. TCMB’nin en son yayımladığı Sektörel Enflasyon Beklentileri Raporu’nda reel sektörün 12 ay sonrası için enflasyon beklentisi yüzde 36,30. Demek ki, şirketler bu orana göre fiyat koyacaklar. Dolayısıyla yüzde 16 hedefi hayal olacak. Hanehalkı için ise enflasyon beklentisi yüzde 54,39. Sade yurttaşlar yüzde 61,9 olan ihtiyaç kredisi veya aylık yüzde 4,50 kredi kartı faizlerinden ürkmeyecek, borçlanarak yaşamlarını sürdürmeye devam edecekler. Veya fiyatı yüzde 35-40 artan bir ürünü almaktan vazgeçmeyecekler. Ekonomide hiçbir aktörün yüzde 16 hedefine ikna olmadığı bu koşullarda enflasyon hedefi haliyle yine şaşacak. Zaten bir an için yüzde 16 oranının gerçekleşeceğini düşünün; yüzde 48 ticari kredi faizlerinden yararlanan şirketlerin ve yukarıda verdiğimiz ağır koşullardan borçlanan bireylerin borçlarını geri ödemeleri iyice imkânsız hale gelecek, iflaslar alıp başını gidecekti.  

61 sayfalık Enflasyon Raporu’nun satırlarına gömüldüğünüzde, ciddi itiraflar ve çelişkilere rastlıyorsunuz. İsterseniz “Merkez’den al haberi” diyerek 10 maddede dikkat çeken noktalara sırasıyla odaklanalım. 

1) “Ancak, para politikasına dair öngörülen patikanın önceki Rapor dönemine göre daha yukarıda olduğu bir görünüm altında para politikası duruşunun talep koşulları üzerindeki etkisinin belirginleşmesi ve enflasyon beklentilerinin iyileşmesi yıl sonu enflasyon tahminini aşağı yönde etkilemektedir (Sayfa 2).” 

Anlamı: Elimizde faizleri yüksek tutmaktan başka çare kalmadı. Saray izin verdiği ölçüde faiz indirimine başvurmayacağım, bu yolla talebi dizginlemeye çalışacağım. 

2) “Türkiye’nin dış talebinin Orta Doğu ve Afrika Bölgesi’nde görünümün kısmen iyileşmesine bağlı olarak, 2026 yılında 2025 yılına göre tarihsel ortalamasına daha yakın ancak zayıf seyretmesi beklenmektedir (Sayfa 5).” 

Anlamı: İhracatta yeni rekorlar, dış ticarette rekabet gücümüz artıyor tarzı söylemlerden vazgeçin, “dostum Trump’ın” yarattığı küresel iklimde işlerimiz maalesef yolunda gitmeyecek. 

3) “Küresel dezenflasyon süreci ülkeler arası farklılaşmalar olmakla birlikte genel olarak hız kaybederken tarife adımları enflasyonist riskleri canlı tutmaktadır. Euro Bölgesi’nde yüzde 2,2, ABD’de ise yüzde 3 ile hedefin üzerinde seyreden manşet enflasyon, birçok gelişmiş ülkede de yüzde 2 hedefinin üzerinde kalmaya devam etmiştir (Sayfa 6).” 

Anlamı: Dezenflasyon süreci başarıyla sürüyor tarzı söylemler, milletin yüzde 2’nin az üzerinde enflasyonu dert ettiği bir dünyada komik kaçıyor. 

4) “Eylül ayına kadar tüm vadelerde gerileme kaydeden DİBS getirileri yurt içi risk algısındaki bozulmaya ek olarak piyasa beklentilerinin üzerinde gelen Eylül ayı enflasyon verisi ardından uzun vadelerde daha belirgin olmak üzere tüm vadelerde yükselmiştir (Sayfa 9).” 

Anlamı: Biz ne kadar politika faizini indirirsek indirelim bu tahvil piyasalarında karşılık bulmuyor. DİBS faizleri yüksek kaldıkça da bütçedeki faiz faturası kabarmaya devam ediyor. 

5) “Bireysel kredi kartlarının yıllıklandırılmış büyüme oranı yüzde 45,3, ihtiyaç kredilerinin ise yüzde 52,7’dir (Sayfa 11).” 

Anlamı: Halk enflasyonun çok üzerindeki faiz oranları ve yine çok üzerindeki kredi büyüme oranlarıyla, yaşamını sürdürebilmek için borç batağına sürükleniyor. 

6) “Çeyreklik bazda özel tüketimde ilk çeyrekte görülen daralma ikinci çeyrekte devam etmiştir. Toplam yatırımlar ilk çeyrekteki gerilemesinin ardından inşaat ve makine-teçhizat yatırımları kaynaklı artmıştır. İkinci çeyrekte büyüme öngörülerin üzerinde gerçekleşmiş olsa da yurt içi talebin zayıf seyrini koruduğu değerlendirilmektedir (Sayfa 13).” 

Anlamı: Büyüme inşaat çekişli olarak sürüyor. İç talep zayıflamaya devam ediyor. Enflasyonun düşürülemediği de düşünülürse, stagflasyon yani durgunluk içinde enflasyon tehlikesi kapıda bekliyor. 

7) “2025 yılının ilk dokuz ayında, bir önceki yılın aynı dönemine göre gelirler yüzde 48 oranında, harcamalar ise yüzde 42,8 oranında artış kaydetmiştir. Son dönemde vergi gelirlerinin artışına en yüksek katkıyı veren kalem olan gelir vergisi yılın ilk dokuz ayında yüzde 91,6 oranında yüksek bir yıllık artış kaydetmiştir. Gerçekleşme/bütçe hedefi oranı yüzde 52,5 olan kurumlar vergisinin 2025 yılı bütçesine katkısı öngörülenin oldukça altında kalmıştır (Sayfa 21).” 

Anlamı: Vergi yükünü yine büyük ölçüde “bordro mahkûmu” olarak nitelenen çalışanlar gelir vergisi kanalıyla çekmiş, anlı şanlı kurumların vergi havuzuna katkısı çeşitli hokkabazlıklarla sınırlı kalmıştır. 

8) “Mali uyumun vergi artışlarından ziyade faiz dışı harcamaların azaltılması yoluyla sağlanacak olması enflasyon ile mücadele kapsamında para ve maliye politikalarının koordinasyonu açısından önem arz etmektedir (Sayfa 23).” 

Anlamı: Her ne kadar “faize karşı” bir iktidar da bulunsa faiz giderleri artmaya devam edecek. “Bütçe disiplini” vergi artışı yoluyla değil harcamaların kısılması yoluyla sağlanacaktır. Dolayısıyla eğitim, sağlık, bakım gibi sosyal harcamalarda ve kamu çalışanı-emekli maaşlarında reel anlamda düşüş beklenmelidir. 

9) “Küresel arz yönlü unsurlardaki bu ılımlı seyre karşın, yurt içinde 2025 yılına ait bitkisel üretim tahminleri kuraklık ve don gibi arz yönlü unsurların etkisiyle aşağı yönlü revize edilerek tarım ve gıda ürünlerinin arzına yönelik belirginleşen olumsuz seyre işaret etmiştir (Sayfa 25).” 

Anlamı: Küresel anlamda tarım üretimine yönelik belirgin bir arz sorunu yoktur. Sorun bizdeki tarımın bozulan yapısından kaynaklanmaktadır. Gıda enflasyonunun temel nedeni de arz, yani üretimin yetersizliğidir. 

10) “Eylül ayında hizmet enflasyonu üzerinde okula dönüş etkisi belirgin olmuştur. Eğitim hizmetleri üniversite ücretlerine istinaden yüksek oranda artarken okul servis ücretleri ulaştırma hizmetlerini, okul yurt ücretleri ise lokanta-otel grubunda konaklama hizmetleri fiyatlarını yukarı çekmiştir. Kreş ücretlerindeki artışlar ise diğer hizmetler kalemine yansımıştır (Sayfa 26).” 

Anlamı: Her mevsim, her ay enflasyonun artışına bir kulp buluruz. Okulların açıldığı, kiraların ayarlandığı, yeniden değerlemenin yürürlüğe girdiği, maaşların arttığı, giyimde mevsim etkisinin gözlendiği dönemler diyerek her enflasyon artışına bir bahane bulmakta pek maharetliyizdir.